54, for the queen, her reign and all she lost

2K 212 151
                                    

The Neighbourhood - Afraid.

Lalisa ile yüzleşmem ve kurduğumuz planın temellerini oturttuğumuz günün üzerinden iki hafta geçmişti. Bu iki hafta içerisinde asker eksikleri tamamlanmıştı. Aynı zamanda Alarick'e, Si-Hyuk'un bahsettiği gibi bir mektup yazmıştım. Dediğimiz gibi, mektupta bahsettiğim iddiayı güçlendirmek için de Jungkook'un tahtını almak için geleceğine dair dedikodular etrafa yayılmıştı. Şimdi ise, her şeyin son bulması adına yola çıkıyorduk. 

Gecenin karanlığı üzerimize çarşaf gibi örtülürken kızıl saçlarıma örttüğüm pelerin başlığı esen rüzgârla sarsıldı. Tıpkı benim gibi. Bakışlarımı bana isteksizce fakat bir o kadar da gitme arzusuyla yanıp tutuşan Jungkook'a çevirdim. "İkimizin de gitmesi gerekiyor, biliyorsun."

İki koca adımda aramızdaki mesafeleri eritti ve yanıma gelerek beni güçlü kolları arasına aldı. "Sen de bundan nefret ettiğimi biliyorsun." 

Kafamı salladım ve burukça gülümsedim. "Jungkook," diye fısıldadım o bana sarılırken. "Benim asla Senga'ya geri dönmek gibi bir planım yok, olmadı ve olmayacak da."

Duraksadı. Kollarını kollarımdan sıyırdı ve bana kaşları çatık bir şekilde baktı. Yüz yüzeydik. "Ne demek istiyorsun, Roséanne?"

"Duydun işte." dedim. "Oraya geri dönmek istemiyorum. Orası bana iyi hissettirmiyor, her an anıların arasında boğulup duruyorum."

Jungkook histerikçe güldü. "Burası mı?" dedi ve etrafa göz attı. "Conall mı sana iyi geliyor?"

"Hayır," dedim. "Burası da bana iyi gelmiyor. Nereye gidersem gideyim bir şekilde kapana sıkılmış hissediyorum. Ancak sen ülkeni seviyorsun, benim kararlarımdan etkilenme." Yüzümü buruşturdum. "Bunlar burada, bu zamanda konuşulacak şeyler değil zaten. Gitmemiz gerekiyor."

Ondan ayrılmak için hamle yaptığımda kolumu tuttu. "Hayır." dedi. "Bana bunları söyledikten sonra kaçamazsın, Roséanne. Ne demek istiyorsun, aklında neler var hemen anlat bana. Benden gitmeyi planlıyor olamazsın, değil mi?"

"Jungkook," dedim ve derin bir nefes verdim. Ona bu kararımı şu an söylediğim için o kadar pişmanlık duyuyordum ki. Ancak kendime engel olamamıştım, bir anda kelimeler çıkmıştı dudaklarımdan. "Senden gitmeyi planlamıyorum, ancak artık sana pranga olmak da istemiyorum. Sen Senga'nın gerçek varisisin, tahta sahip olmak senin hakkın. O yüzden kararına karışmayacağım. Ancak Senga benim evim değil, senin evin. Ve ben senin evinden hazzetmiyorum."

"Saçmalıyorsun," dedi öfkeli bir sesle. "Ne dediğinin farkında mısın sen?"

"Söylediklerimin aklını karıştırmasına izin verme. Git ve aileni, tacını kurtar Jungkook." Kolumu parmaklarının kıskacından kurtardım. 

"Roséanne," dedi kendini sakin tutmaya çalıştığını belli eder bir sesle. "Biliyorsun ki ben pek sabırlı bir adam değilim. Ancak şu an sabrımın son demlerini bile kullanıyorum. Aklımı karıştırmamaktan bahsediyorsun ancak veda eder gibi kurduğun kelimelerden habersizsin. Ne demek Senga benim evim değil? Roséanne, orası bizim evimiz. Bunu biliyorsun."

"Hayır," dedim bastırarak. "Orası senin evin. Orada bana eve dair hissettiren hiçbir şey yok, anlıyor musun?" Benim de pek sabrımın kaldığı söylenemezdi. Zaten ayrılacak olmamızdan dolayı endişe doluydum, bir de üstüne bu kavga hiç iyi gelmemişti. "Oradan bir daha geri dönmemek üzere ayrıldım ben, Jungkook. Orada özlediğim biri ya da bir şey yok. Üzgünüm ama ülkenle aramda seçim yapmanı istemiyorum. Bu yüzden bunu şu an konuşmayalım, aklın karışmasın. Geri geldiğimizde tekrar görüşeceğiz, o zaman konuşuruz olur mu?"

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now