17, what happened between you two

5.3K 576 99
                                    

Parmaklarımla masada bir ritim tutturduğumda somurtup duruyordum. Eun-woo bizi o hâlde tabiri caizse bastıktan sonra apar topar Jungkook ile toparlanmış ve utançtan birbirimizin yüzüne dahi bakamamıştık. Daha sonrasında benim hasta olmamam için köşke geri dönülme kararı alınmıştı.

Üzerim ıslanmıştı, hasta olmuştum, utanç verici dakikalar yaşamıştım şimdi de elime ok bile alamadan köşke geri dönmüştük.

Karşımdaki Jungkook, sanki bana eziyet etmek istiyormuş gibi her gün hızlı hızlı yediği yemeğini bugün ağır çekimde yiyormuş gibiydi. Ben yemeğimi bitireli beş dakikadan fazla olmuştu, onun bitirmesini bekliyordum.

"Yemeğini yemeyeceksen işkence etmeyi keser misin?" diye sorduğumda Jungkook tabağından bakışlarını kaldırdı ve "İştahım yok," diyerek tabağı öne doğru itti.

"Hasta olan ben olduğum için benim iştahımın olmaması gerekiyor ama..." diye söylenip önümdeki boş tabağa baktım. Hastalık, iştahsızlık falan yoktu silip süpürmüştüm tabağı.

Jungkook güldüğünde ters ters ona baktım ve oturduğum sandalyeden kalktım. "Odaya çıkacağım ben." dedim.

O da kafasını sallayıp oturduğu yerden kalktığında "Ben de Eun-woo'nun yanına gideceğim." dedi.

Onu onaylayıp yemek odasından çıktığımda bize tahsil edilen odaya ilerledim. Şömine sayesinde sıcacık olan odayla mayıştığımı hissettim fakat uyumak istemiyordum. Biraz düşünmeli ve artık bu işi sonlandırmalıydım. Ne kadar gülsem de sinirlensem de içimde hep bir yerlerde soru işaretleri boğazıma dizilmişti.

Ateşin karşısındaki büyük minderin üzerine oturdum ve bacaklarımı kendime çekip kollarımı etrafına sardım. Gülüyordum, eğleniyordum fakat içimde bir şeyler hep beni kemiriyordu. Benliğimden çıkmıyordum, ben hep böyle asi böyle güler yüzlü biriydim. Hayatta pes ettiğim anlar çok nadir olurdu. Hırslı da biriydim ve istediğimi elde etmeden asla durmazdım. Bazen çok kötü bir kadın olabiliyordum çünkü ben de bir insandım, her yanlışa boyun eğemezdim.

Ateşi izleyip aklımda onunla bu konuşmayı yapmayı hayal ettim. Muhtemelen bildiğim hâlde nasıl bu kadar mutlu olduğumu düşünecekti ki benim istediğim de buydu. Jennie'nin dediği gibi eğer ona cephe alırsam, yıllar boyunca hep hor görülen biri olabilirdim fakat eğer Jisoo'nun dediği gibi kaleyi içten fethedersem belki benim de bir şansım olabilirdi.

Mutlu olmak için.

Jisoo unni ile yaptığımız konuşma aklıma geldi. Bana destek verip kendi kardeşinin haksızlığını kabullendiği için ona hayranlık duymuştum. O, gerçekten dünyanın en iyi yürekli kadınlardan biriydi.

Göz yaşları yanaklarımdan süzüldüğünde Jisoo'nun bedenime sarılan kolları sıkılaştı. Ona tutunma ihtiyacı duydum ve ben de onun sarılışına karşılık verdim.

"Sevgisiz bir şekilde yaşam geçirmek istemiyorum," dedim dudaklarımdan bir hıçkırık firar ederken. "Sevgisiz biri olursam nasıl olacağımdan çok korkuyorum, Jisoo unni..."

Jisoo, beni kendinden hafifçe uzaklaştırdı ve elinin tekini çeneme koyarak başımı kaldırdı. "Şşt," dedi. "Böyle biri olmana izin vermeyeceğim, güven bana."

"Bu ihtimâlin varlığını hep biliyordum..." dedim burnumu çektikten hemen sonra. Jisoo'nun bedenindeki kollarımı çözdüm ve parmaklarımla göz altlarımdaki ıslaklığı sildim. "Ama hep görmezden gelmeye çalıştım."

"Ne biliyorsun bilmiyorum, Rosie fakat sana olan biten her şeyi dürüstçe anlatacağım ve bir çıkış yolu bulmanda yardımcı olacağım." dedi Jisoo bakışlarını ellerine düşürürken.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now