1. Kısım GAIA Bölüm 02

7.1K 443 59
                                    

Parlaklar Akademisi, adından da anlaşılacağı gibi, yetenekli gençlere eğitim vermek için tasarlanmış özel bir okul ve bu okulun öğrencileri arasında yer aldığım için gurur duyuyorum. Yaşadığımız devasa su altı şehri Gaia'da parlak bir geleceğiniz olsun istiyorsanız ve bu geleceğe kısa yoldan sahip olmak gibi bir düşünceniz varsa, mutlaka Parlaklar Akademisi'ne girmeniz gerekiyor. Ancak akademiye girmek isteyen çocukların büyük çoğunluğu ne yazık ki benim kadar şanslı değil. Şanslı diyorum; çünkü gerçekten şanslı olduğumu düşünüyorum.

Potansiyel bir akademi öğrencisinin bu kuruma kabul edilmesi için üç yol bulunuyor. Birinci yolda, potansiyel öğrencilerin zeka seviyelerinin ölçüldüğü giriş sınavından, ilk elli öğrenci arasına girebileceğimiz kadar yüksek bir not almayı başarmamız gerekiyor. İkinci yolda ise eğitim hayatına attığımız ilk adımdan itibaren gözlemcilerimizin verdiği notların toplamı hesaplanıyor ve bütün yaşıtlarımız arasından ilk dokuz arasına girmemiz gerekiyor. Sonuncu yolda ise akademi öncesi eğitim veren tüm öğretmenler kurulu toplanıyor ve bir öğrenci için doğrudan tavsiye veriyor. İşte benim akademiye girişimi sağlayan üçüncü yol oldu ve bu şekilde kendimi Gaia'nın geleceği kabul edilen altmış öğrenci arasında buldum.

Sıkı eğitimlerle geçen üç seneden sonra okuldaki son senemiz, diğer zamanlara oranla, teorik eğitimin genel sıkıcılığından uzaklaştığımız için çok daha eğlenceli geçiyor. Daha çok staj havasında geçen bu sene boyunca, genelde aktif görevlere çıktığımız için, kendimizi bir öğrenciden çok bir çalışan gibi hissediyoruz. Bize verilen görevlerin çoğunluğu araştırma üzerine olduğundan, bu süreçte zamanımızın büyük bir kısmını neredeyse elimiz ayağımız gibi olan LP2'lerle geçiriyoruz.

Mezun olup gerçek görevlere atanmadan önce, Gaia'daki eğitim sisteminin bir gereği olarak, mümkün olabildiğince çok tecrübe ediniyoruz. Mezuniyete birkaç ay kalmışken, birçok kişi için aptalca sayılabilecek bir yarış oyunu yüzünden neden her şeyi riske ettiğimizi bazen ben de anlamıyorum. Belki de kendi aramızda oynadığımız bu oyun, on yedi yaşındaki, gelecekte kendilerinden çok şey bekleneceğinin farkında olan gençlerin bilinçaltlarındaki çocuklukla aralarında kalan son bağdır. Belki de ağır sorumluluklara halen hazır değilizdir. Gerçekten bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa, o da bugün gördüğüm esrarengiz ışığın ne olduğunu anlayana kadar peşini bırakmayacağım gerçeği...

Neredeyse koşar adımlarla yemekhaneye ulaştığımızda, mekanı dolduran kalabalığın her yemekten önce ettiğimiz geleneksel duamıza başlamak üzere olduklarını fark ediyorum. Eğer zamanında yetişemeseydik kurallar gereği akşama kadar aç kalacaktık. Çünkü toplu yemek yenen yerlerde dua etmeden yememize asla izin verilmiyor. Gerçi bu genel bir kural ama evlerimizde buna pek fazla uyduğumuz söylenemez. En azından ben uymuyorum. Dünyanın sular altında oluşunu, insanlıktan geriye kalanın sadece bu şehir olduğunu her düşündüğümde, dua ettiğimiz yaratıcının çok da becerikli olmadığı aklıma geliyor ve bir anda bedenimdeki tüm hücreler ona karşı saygısızlaşıyor. Eğer büyürken bize öğretildiği gibi inanç, şehrimizin başına bir felaket gelmesini önleyecekse, o zaman neden dünyanın başına gelen felaketi önleyemedi. Sanırım ben, inanç yerine gerçeklere odaklanan biri olma yolunda ilerliyorum.

Diğer arkadaşlarımızın yanına hızlıca otururken onlar, az önce yaşadıklarımızdan tamamen habersiz bir şekilde, neden bu kadar geciktiğimizi sorar gözlerle bize bakıyorlar. O sırada başlayan dua nedeniyle, maruz kaldığımız sessiz ve rahatsız edici sorgulama son buluyor. Ardından hep bir ağızdan, Gaia'da yaşayanlar için alışkanlık haline gelmiş cümleleri kurarak dua ediyoruz. "Geçmişin ve geleceğin yaratıcısı, hepimizi bir kabul et. Hatalarımızı affet ve bize doğruları göster. Hepimiz biriz ve senin elindeyiz. Amin."

GaiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin