1. Kısım GAIA Bölüm 15

1.8K 236 2
                                    

Christina'yı yeniden hücresine götürüyorlar ve benim de bir sonraki durağım, iki genç koruyucunun eşliğinde adanmışların katı oluyor. İki koruyucu beni, birbirleriyle aynı olan odalardan birinin kapısının önünde bırakıp, suratsız tavırlarla içeri girmemi söyledikleri sırada, koridorda çığlık çığlığa bağıran birinin sesini duyuyorum "Lara! Lara! Dur!"

Annem koşarak bana doğru yaklaşıyor ve sanırım beni korumak üzere atanmış olan iki genç koruyucudan kızıyla özel konuşabilmek için izin istiyor. Koruyucular homurdanarak uzaklaştığı için annemle yalnız kaldığımızda, Dr. Sophie burnundan ve kulaklarından alevler çıkararak, aynı zamanda da sesine ve daha da önemlisi kendisine hakim olmaya çalışarak beni omuzlarımdan tutuyor "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bundan sonra neler olacak biliyor musun?" Bir anda duraksıyor ve ne söylerse söylesin, ne kadar bağırırsa bağırsın, artık bunun geriye dönüşünün olmadığının farkına vararak sesini yumuşatıyor "En azından sana yardım etmeme izin ver. Seni bütün bunlardan uzak tutmaya çalışmak anlaşılan hataymış. Baban beni uyardığında keşke onu dinleseydim. Şu koruyuculardan kurtulup hemen Alex'i görmeliyiz. O bize yardım eder."

Bulunduğumuz koridorun ucunda duran özel korumalarım -bu yaşta kendime ait korumalarım olduğu için kendimi filmlerdeki kraliyet ailelerindenmişim gibi hissediyorum- birbirleriyle ateşli bir sohbete dalmışken, onlara fark ettirmeden bulunduğumuz yerden uzaklaşıyoruz. Annem, hızlı yolculuğumuz sırasında elimi o kadar sıkı tutuyor ki, bütün bunları ona yaşattığım için derin bir vicdan azabı duyuyorum.

Çok geçmeden kapısında Alex Mayers yazan odanın önünde duruyoruz. Annem sağına ve soluna bakıp çevreyi üstün körü kontrol ettikten sonra, karşımızda duran metal kapıyı çalma amacıyla elini kapının üzerindeki tokmağa doğru götürüyor. Her tarafı titreyen kadın, elinden geldiği kadar yumuşak bir şekilde tokmağı metale vurarak içerideki kişiye geldiğimizi haber veriyor ve kapıyı aralıyor. İçeride, masasında oturan ve saçları tamamen kırlaşmış, yetmiş yaşının üzerindeki yaşlı adam, annemi gördüğünde gülümsüyor "Ooo, kimleri görüyorum. Hoş geldin Sophie." Annem de gülümsüyor ama nedense içeri girmekte tereddüt ediyor. Adam sevimli bir ifadeyle "Bütün gün orda dikilip durmayı düşünmüyorsunuz değil mi? İçeri gelsenize!"

Bay Mayers'in masasının önünde duran iki kişilik rahat koltuğa annemle birlikte oturuyoruz. Bir sürü kitap ve belge, bulunduğumuz odanın her yanına saçılmış durumda olmasına rağmen, bu dağınıklığın içinde bir düzen olduğunu anlayabiliyorum. Adam, bize kibarca bir şeyler içmek isteyip istemediğimizi sorduktan sonra anneme dikkatle bakıyor "Yanındaki güzel bayanla beni tanıştırmayacak mısın?" O güzel bayan da kim? Odada annem ve benden başka kimseyi göremiyorum. "Tabii ki senden bahsediyor aptal maymun!" diyorum kendi kendime. Adam kibar olmaya çalışıyor anlamıyor musun? Annem şöyle bir toparlanıp "O güzel bayan kızım Lara ve bugün başına çok büyük bir bela açtı," diyor. O sırada kapı çalıyor ve bir servis elemanı bize istediğimiz içecekleri getiriyor.

Adam düşünceli bir ifadeyle bardağından bir yudum aldıktan sonra bize dönüp soruyor "Neler döndüğünü öğrenmek için daha ne kadar beklemeliyim?" Annem hiç beklemediğim bir şekilde yaşlı adama çıkışıyor "Biliyorsun Murat'tan sonra tek istediğim Lara'yı sizden uzak tutmaktı. Neden kendi örgütünüzde bulunan birini kendiniz savunamayacak kadar korkaksınız? Bugün benim kızım sizin yapamadığınızı yapıp, Christina'nın idamı sırasında sorulan ikinci şans sorusuna "Evet" cevabını verdi. Şimdi bütün oklar onun üzerinde ve eğer bir şeyler yapamazsak babası gibi onu da kaybedeceğim. Ne uğruna? Söyle bana ne uğruna?"

Annem sözlerini bitirdikten sonra göz yaşlarını tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. Onu sakinleştirmek için kadına sıkıca sarılsam da, bay Mayers bildiği bütün sakinleştirici kelimeleri kullansa da, ne yaparsak yapalım patlayan yanardağın ateşini söndüremiyoruz. Annem yatışana kadar geçen zaman, bana Big Bang'den bu yana geçen zaman kadar uzun geliyor. Kadın, akan göz yaşlarını bay Mayers'in ona uzattığı mendille temizledikten sonra adama çaresizce bakıyor "Ne yapacağız Alex? Lara'yı nasıl kurtaracağız?"

Yaşlı adam, sanki bütün dünyanın yükü bir anda omuzlarına binmiş gibi sağa sola yürüyor, duruyor, sonra tekrar yürüyor. Zihnini toparladığına emin olduktan sonra bize dönüyor "Richard bunun olabileceği ile ilgili bana haber göndermişti ama ben pek olasılık vermemiştim. Lara'nın yapmayı düşündüğü şeyden vaz geçeceğini düşünüyordum. Sanırım yanılmışım. Sophie, yönetim ne olursa olsun Christina'yı suçlu bulacaktır. Ne kızının, ne de bizim bunu değiştirebileceğimizi sanmıyorum. Bu nedenle, elimizden hiçbir şey gelmeyeceğini düşünüp sessiz kalmaya karar vermiştik. Neyse ki yasalar, mahkumun savunmasının hazırlanması için bize on günlük bir süre veriyor. Richard'la görüşmeli ve sahip olduğumuz süreyi en verimli şekilde kullanmalıyız."

Adam konuşmasına devam ederken bir telefon geliyor ve yüzünden anladığım kadarıyla Mavi Özgürlük'ten biriyle konuşuyor. Kısık sesle yapılan ve Alex Mayers için "Anlaşıldı," "Tamam," gibi onay kelimelerinden oluşan görüşme çok uzun sürmüyor. Yaşlı adam, merakla ona baktığımızı fark ediyor ve lafı dolandırmadan konuya giriyor "Arayan Richard'tı. Merak etmeyin, aramızda kullandığımız hat oldukça güvenli. Bu akşam Lara'yla birlikte Siyah Yelken'e gelmenizi istiyor. Her zaman buluştuğumuz, arkadaki gizli odayı hatırlıyorsun değil mi?" Annem başını sallayarak adamı onayladıktan sonra ayağa kalkıyor "Orada olacağız."

Bay Mayers'ten ayrıldıktan sonra koruyucuların beni önüne kadar getirdiği odaya doğru geri dönüyoruz. İki genç koruyucu, meraktan deliye dönmüş bir şekilde yanımıza gelip bizi azarlıyorlar. Zorunlu olarak girdiğim odada, mahkumun resmi avukatı olarak beni atayan birkaç belge imzalıyorum ve geri çıktığımda gençlerin gittiğini fark ediyorum. Sanırım bana eşlik eden koruyucuların görevleri, benim gereken yasal işlemleri yapmamı sağlamak ve bu nedenle o kapıdan içeri girdiğimden emin olmakmış. Kendini kraliyet ailesindenmiş gibi hissetmek buraya kadarmış diye düşündükten sonra, daha önce fark etmediğim bir detay aklıma geliyor ve gittiklerine minnettar oluyorum. Ya sürekli beni takip etselerdi? O zaman Mavi Özgürlük'le nasıl iletişim kurabilirdim?

Adanmışların katında işimiz bittikten sonra annem hastaneye geri dönüyor ve ben de soluğu, en azından öğleden sonraki derslere yetişebilmek amacıyla Akademi'de alıyorum. Gerçi önümüzdeki on gün içinde, kendimi soktuğum bu acınası durumdan kurtulamazsam asla mezun olamayacağım ortada ama yine de kafamı dağıtmaya ve arkadaşlarımı görmeye ihtiyacım var. Zaten eminim bizimkiler meraktan deliye dönmüşlerdir ve onlara sabah yaşadıklarımı anlatmam için beni bekliyorlardır.

Okula vardığımda, sınıfıma giden koridorda suratım asık ve düşünceli bir şekilde ilerlerken karşılaştığım manzara tüylerimin diken diken olmasına neden oluyor. Beni gören öğrencilerin büyük bir kısmı, bana sanki üzerine basılması gereken bir böcekmişim gibi bakıp ardından yüzlerini çeviriyorlar. Ne bekliyordum ki? Alkış tutup ateşli tezahüratlar yapacaklarını mı?

Derslerin başlamasına daha on beş dakika olduğunu fark edip, arkadaşlarımı orada bulmayı umut ederek akademinin kantinine doğru yöneliyorum. Bir şeyler yiyip içen kalabalık bana hastalıklı bir ucubeymişim gibi bakarken, Jake beni kolumdan tutup dışarı çıkarıyor "Lara, bugün derslere girmesen iyi edersin. Sabahki olayı duyan herkes burada seni konuşuyor."

Irinda ve Mert'de çok geçmeden aramıza katılıyor. O sırada bizi izleyen öğrencilere dönüp "Sizi cahil yardakçılar!" diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Irinda, kırmızının her tonunu içinde barındıran yüzüyle bana bakıyor "Bence Jake haklı. Akşam görüşelim ne dersin? Zaten seninle biraz daha vakit geçirirsek, bu salaklar bize de sana yaptıkları muameleyi yapacaklar." Onlara haklı olduklarını söylemekten başka aklıma bir şey gelmiyor "Haklısınız. Akşam benimle Siyah Yelken'de buluşun. Geç kalmayın tamam mı? Orada konuşuruz."

Sinirden gözlerim kızararak oradan olabildiğince hızlı uzaklaşıyorum. Dokunsalar ağlayacakmışım gibi hissederek eve doğru ilerlerken, yol bana sanki dünyanın bir ucundan diğer ucuna gidiyormuşum gibi geliyor. Eve vardığımda yaptığım ilk şey kendimi yatağa atıp, içimde sıkışmış olan bütün o karmaşık duyguları gözyaşlarım aracılığıyla üzerimden atıp biraz olsun rahatlamaya çalışmak oluyor. Ağlıyorum, susuyorum, sonra tekrar ağlıyorum. Ne yaptın sen Lara! Seni geri zekalı! Karşında koskoca şehir var ve sen bununla boy ölçüşemeyecek kadar küçüksün! Ufacık! Yoksun sen Lara! Artık yoksun ve bir daha asla var olmayacaksın!

GaiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin