1. Kısım GAIA Bölüm 23

1.6K 240 1
                                    

Bay Lowen yanıma geldiğinde onu alıp kimse duymadan rahatça konuşabilmek için köprünün hemen dışındaki, bir çeşit dinlenme odası olan yere götürüyorum. Mekanda bulunan birkaç masadan birini seçip karşılıklı oturuyoruz ve şimdiye kadar konuşma şansımız olmayan, ama sürekli kafamı kurcalayan konularla ile ilgili söze giriyorum "Dışarıda bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Daha önce bununla ilgili bir plan yapmış mıydınız?" Adam soruma soruyla karşılık veriyor "Şimdi bana bunu sorduğuna göre eminim senin aklında bir şeyler vardır? Ne yapmayı düşünüyorsun? Benimle paylaşır mısın?"

Madem öyle, madem ilk cevabın benden gelmesini istiyor; o zaman öyle olsun "Bence ilk olarak iki, en fazla üç kişilik bir keşif grubu gönderip gelen bilgilerin ışığında, yanımızdaki herkesin hayatını bir anda riske atmadan hareket etmeliyiz. Eğer hala uzaylılar dünyada ise zaten onlarla savaşamayız. Gaia'ya gelirsek; her ne kadar geride bıraktığımız insanlar için Gaia'ya dönmek istesem de, önce yeryüzünün onlar için güvenli olduğuna emin olmalıyız. Eğer işler istediğimiz gibi gitmezse, o günün şartlarına göre ne yapacağımıza karar veririz. Bence en sağlıklısı bu şekilde davranmak." Sözlerime devam ederken aklıma Irinda ve onun sayesinde burada olduğumuz geliyor "Sizce Irinda yaşıyor mudur? Onu cezalandırmışlar mıdır?" Adam yüzünü ekşitiyor "Gerçekten bilmiyorum Lara. Ama söylediklerinde haklısın. Bir anda buradaki herkesin hayatını riske atmamalıyız. O yüzden önce yeryüzünde neler olup bittiğini öğrenmeliyiz."

Yaklaşık üç yüz yaşındaki tecrübeli adamla aynı fikirde olduğumuza göre, sıra yeniden aynı soruya geliyor. Beraber çıktığımız, sonu belli olmayan bu yolculuğa başladığımızdan beri detaylarını öğrenemediğim ve halen aklımı fazlasıyla meşgul eden soruyu, bu sefer tatmin edici bir yanıt alma umuduyla bay Lowen'a yeniden soruyorum. "Christina'yı nasıl kurtardığınızı bana hala anlatmadınız. Bunun farkındasınız değil mi?" Adamın gözlerini benden kaçırmasıyla birlikte beni yeniden atlatmasına fırsat vermemek için üsteliyorum. "Bana neler olduğunu neden anlatmıyorsunuz? Öğrenmemi istemediğiniz bir şey mi var?"

Bay Lowen sözlerini toparlamak ya da ne yapacağına karar vermek için bir süre sessiz kalsa da sonunda konuşmaya karar veriyor. "Öncelikle verdiğim kararı almadan önce çok düşündüm ve belki de hayatım boyunca yaptığım en zor şeydi. Bunu bilmeni istiyorum. Belki beni asla affetmeyeceksin ama eğer Christina'ya bir şey olsa, onu geride bırakmış olsak zaten affetmezdin."

Off, her ne ise söyle artık be adam! Patlatma insanı! Sözlerine başlarken zaten sahip olduğum merakı tavan yaptırarak eline ne geçtiğini sanıyorsun? İçimden bay Lowen'a karşı ne kadar söylensem de, dışarıdan onun konuşmasına devam etmesini bekleyen sakin bir kız gibi görünüyorum. Pardon kız kaptan... Sadece kaptan... Off, her neyse...

Kısa duraksamanın ardından adamın ağzından dökülmeye başlayan kelimeler, iç dünyamda daha fazla saçmalamamı engelliyor. "Senin yaptığını benim yapmam gerekirdi. Hayatımı kurtaran ve şu anda burada olmamızı sağlayan hareketi başlatan birini öylece ölüme terk etmemeliydim. Bana büyük bir ders verdin Lara! Onu kurtarmanın tek yolu buydu. Çok düşündüm. Keşke başka bir seçenek olsaydı."

Bay Lowen üzgün bir şekilde yeniden duraksıyor ve bu nedenle tam ben gözlerimden alevler çıkararak patlayacakken durumu fark edip hızlıca sözlerine devam ediyor. "Irinda'nın babasını arayıp ona Mavi Özgürlük'ün akşam nerede toplanacağını söyledim." Ne yaptın? Doğru mu duydum yoksa akıl sağlığıma bir şeyler mi oluyor? "Böylece Christina'nın başındaki korumalar azalacak ve hepsi bizi yakalamaya odaklanacaktı. Yaptığım şeyi kimse bilmiyordu. İlk defa sana anlatıyorum. İçeride silah kullanacaklarını gerçekten düşünmemiştim. Onlar kullanmadıkça biz de kullanmayacaktık."

Adam konuyu toparlamak için derin bir nefes alma molası verdiğinde kendime hakim olamıyorum. "O kadar insanın hayatını riske attığına inanamıyorum. Böyle bir şeyi nasıl..." Bay Lowen kendisine göstereceğimi çok iyi bildiği tepkiye fırsat vermeyerek sözümü kesiyor. "Benim için çok mu kolay oldu sanıyorsun? Her şeyi riske attığımın farkında değil miyim sanıyorsun? Onu ölüme mi terk etseydim? Bunu mu isterdin?"

Bir yandan doğru söylüyor olsa da, diğer taraftan birçok kişinin bu karar yüzünden ölmüş olması bana hala doğru gelmiyor. "Birçok insan öldü. Bu yüzden hayatlarını kaybettiler. Mavi Özgürlük yüzünden... Senin yüzünden..." Şimdiye kadar bastırmayı başardığım bütün duygular kendilerine açılan kapıdan sıkış tepiş geçmeye çalışıyor. Gözlerimden dökülmeye başlayan yaşlar, saniyeler içinde durduramadığım bir duygu seline dönüşüyor. "Kardeşim ölebilirdi... Annem, Jake... Mert... Irinda..."

İçinde bulunduğum durumu gören Bay Lowen masadan kalkıp yanıma gelmekte ve beni sakinleştirmeye çalışmakta gecikmiyor. "Nasıl olursa olsun insanlar ölecekti Lara. Hiçbir zaman bunun kolay olacağını söylemedim. Böyle olmasını ben de istemezdim." Adam destek olmak için bana sarılmaya çalışırken ayağa kalkıp bir süre göğsünü yumrukluyorum ama sonunda, ona elimden geldiği kadar sıkı sarılarak, az önce yumrukladığım yere kafamı gömüyorum ve aralıksız ağlıyorum. İçimde uzun süredir açığa çıkmaya çalışan fırtınanın dinmesini beklemekten başka çarem yok. Şu anda güçlü olmak istemiyorum. Zayıf, çok zayıf olmak... Normal olmak... Hayır, sadece rahatlamak istiyorum... Biraz olsun rahatlamak...

Günler geçtikçe Osiris'te bulunan herkesin saklamaya çalıştığı heyecan daha da artıyor. Çünkü bay Lowen dışında kimse, su altında yaşanan hayattan başka bir yaşam biçimini tam olarak düşünemiyor. Karada olmak, güneşi hissetmek, doğayla buluşmak ile ilgili fikirlerimiz, farklı zihinlerde filizlenen farklı hayallerden öteye geçemiyor. Sanki hepimiz, daha önce asla gerçek olamayacağına inandığımız bir masalda, mutlu sona yolculuk ettiğine inanan masal kahramanları gibiyiz.

Her zamanki gibi köprüde, görevimin başında olduğum bir sırada, yön bulma subaylığı ile ilgili sorumluluğunu şimdiye kadar başarıyla yerine getirmiş olan yirmili yaşlardaki, gözlerinden adeta zeka fışkıran çocuk aniden heyecanlanıyor. "Kara, kara, kaptan kara göründü." Bu ana kadar sadece tahmin ettiğimiz bir olasılıktan öteye gidemeyen kara ile karşılaşma fikri sonunda gerçek oluyor. Duyduklarım sonrasında ben de en az yön bulma koltuğunda oturan genç Francis kadar heyecanlanıyorum. Ancak bu süreçte mantıklı kararlar alabilmek için kendimi hızlıca topluyorum ve ilk olarak Herbert'tan konu ile ilgili Osiris'e anons yapmasını istiyorum. Böylece devasa denizaltıda bulunan ve anons'u duyan bütün yolcular hiç zaman kaybetmeden köprüye doluşuyor.

Diğerleri gibi nefes nefese olan bay Lowen, yanıma gelmekte ve ardından bana sarılmakta gecikmiyor. "Başardık Lara, başardık." Adamla Christina'nın kurtarılışı ile ilgili konuştuğumuz günden beri aramızdaki bağ her geçen gün daha da güçlendi. Onu neredeyse ikinci babam gibi görmeye başladığımı hissediyorum. Osiris'te geçirdiğimiz ilk günden itibaren adeta bir parçam haline gelen ağır yükün her an farkında olarak bana verdiği desteği asla yok sayamam. Belki kaçışımız sırasında başka bir karar vermiş olsaydı daha kötü şeyler olacaktı. Belki Christina hayatını kaybedecekti. Belki her şey sarpa sarıp hepimiz ölecektik. Belki de kimsenin kılına bile zarar gelmeyecekti. Her ne olursa olsun, sonucun farklı tercihlerle nasıl gelişeceğini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Bu nedenle, Bay Lowen'ın benimle paylaştıklarının aramızda kalmasına karar vermem en doğru seçenekti ve gelecekte de bu konu ile ilgili fikrim asla değişmeyecek.

Kaçışımız öncesinde gördüğü işkenceler ve çarptırıldığı idam cezası nedeniyle yaşadığı şoku atlatmış gibi görünen Christina'nın da, annem ve küçük kardeşim ile beraber yanımda belirmesi uzun sürmüyor. Osiris'e bindiğimizde kadının yüzünde ve bedeninde bulunan morluklarla birlikte diğer tahribat izlerinin de, denizaltının sahip olduğu revirdeki mucize doktor Serap'ın yardımıyla neredeyse tamamen yok olması, Christana'nın sahip olduğu güzelliği yeniden ortaya çıkarıyor. Onu yeniden eskisi gibi görüyor olduğum için gerçekten çok mutluyum. "Lara, yukarıda her ne olursa olsun bizi buraya kadar getirdiğin için sana çok teşekkür ederim." Annem öğretmenimden daha heyecanlı bir ses tonuyla bana günün sorusunu soruyor. "Şimdi ne yapacağız? Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Evet, ne yapmayı düşünüyorum? Tabii ki daha önce bay Lowen'la üzerinde anlaştığımız gibi bir keşif grubu oluşturacağım. Öyle yapmalıyım değil mi? Bazen insanların bana ne yapmam gerektiğini söylediği günleri özlüyorum ve açık konuşmak gerekirse, böyle hissedeceğim hiç aklıma gelmezdi. Artık karar verme zamanı ve herkesin ağzımın içine baktığını çok net görebiliyorum.

GaiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin