1. Kısım GAIA Bölüm 21

1.5K 217 3
                                    

Önce, benim koltuğumdan biraz daha aşağıda bulunan dört koltukta oturan subayların hazır olup olmadıklarını kontrol ediyorum.

"Muharebe?"

"Hazır"

"Yön bulma?"

"Hazır"

"Genel Sistemler?"

"Hazır"

"İletişim?"

"Hazır"

Mertten gelen son ses biraz sönük olsa da, benim dışımda herkesin hazır olduğunu anlamam için yeterli oluyor. Peki ben hazır mıyım? Bana formalite gereği değil de, gerçekten hazır olup olmadığımı soracak birisi yok mu?

Önümdeki ekranlardan anladığım kadarıyla, depodan çıkmak için gerekli işlemler zincirini başlatıyorum. Tam o sırada, içinde bulunduğumuz depo büyük bir sarsıntıyla sallanıyor. Sanırım dışarıdaki avcılar Gardiyan'dan kurtuldular ve bizi buraya canlı canlı gömmeye çalışıyorlar.

Bir yandan Osiris'in dışarı çıkacağı kapı yavaş yavaş açılırken, diğer taraftan denizaltının çevresi suyla dolmaya başlıyor "Muharebe, kullanabileceğimiz bütün silahları hazırla!" Muharebe subayı koltuğunda oturan sarışın ve en fazla yirmi yaşlarındaki genç erkek, umarım benden çok daha uzun zamandır yaptığı hazırlığın hakkını verir.

Çok kısa bir süre içinde Osiris'in çevresi tamamen suyla doluyor ve bu, artık gitmeye hazır olduğumuz anlamına geliyor. Canavarı tutan kolları, önümdeki karmaşık panelden verdiğim bir komutla devre dışı bırakıyorum ve diğer subaya dönüyorum "Yön Bulma, çeyrek yol ileri."

Depodan çıkarken zarar görmemek adına, mümkün olduğu kadar ağır bir şekilde ilerliyoruz. Ancak daha Osiris'in burun kısmı dışarı çıkmışken, geriye kalan beş tane avcının çıkışımızı engellemeye çalışmak için bize ateş açtığını görüyorum. Sanırım ağır hareket etmek buraya kadarmış "Tam yol ileri ve dışarıya çıktığımız anda neyimiz varsa üzerlerine boşaltın!" Bu ne biçim bir komut böyle? Şöyle bir kendime bakıyorum ve bu koltuğun beni gereksiz yere havaya soktuğunu fark ediyorum. Edindiğim yeni sorumluluklarımın beni değiştirebileceğinden korkuyorum. Eski Lara'yı, önemseyen, meraklı, haksızlığa karşı gelen duygusal Lara'yı, daha sert ve güç sevdalısı versiyonuna tercih etmek istemiyorum.

Avcılar'ın silahlarının devasa denizaltıya neredeyse hiçbir şey yapmadığını fark ettiğimde, az önce verdiğim emri geri almak istiyorum ama artık çok geç. Koruyucuların kullandığı avcılar, Osiris'ten gelen ateşle parçalarına ayrılırken ellerime her an daha da fazla bulaşan bu kanı asla temizleyemeyeceğim gerçeğiyle yüzleşiyorum. Artık ben bir katilim! Öyle olmak istemesem de, buna karşı dirensem de, şartların yarattığı soğukkanlı bir katilim.

Özgürlüğe doğru başlayan bu yolculuk bizi gerçekten özgürlüğe mi, yoksa sonu olmayan bir esarete mi götürecek gerçekten bilmiyorum. Şu anda Osiris'in köprüsünü işgal eden birçok insan sevdiklerini geride bıraktılar ve belki de onları asla yeniden göremeyecekler. Eğer yeryüzüne vardığımızda aradığımız yaşamı bulamazsak, bu durum onlar için Gaia'daki hayatlarına oranla daha mı iyi olacak? Hiç sanmıyorum. O zaman hepimiz, iyi bir amaç uğruna başlayan bu yolculuğun sonsuza kadar esiri olacağız.

Eğer halen dışarıda uzaylılar varsa -ki umarım yoklardır- Gaia'yı fark etmesinler diye mümkün olduğu kadar derinden ilerliyoruz. Tehlikeden yeterince uzaklaşıp tamamen güvende olduğumuzu hissettiğimde Herbert'ı çağırıyorum ve ondan yanına birkaç kişi alıp köprüye dağılmış olan insanları odalara yerleştirmesini istiyorum. Ayrıca aralarından birini annemle birlikte sağlık bölümüne göndermesini de emirlerim arasına ekliyorum. Emirlerim arasına mı?

Sonuç olarak bu denizaltının kaptanı benim ve hala yapılması gereken bir sürü şey var. Ben konuştukça bay Lowen'ında sustuğunu gözlemlediğimden anladığım kadarıyla, sanırım herkes benden bu gruba liderlik etmemi istiyor. Bu yüzden emir vermem gerekli öyle değil mi? Başka nasıl liderlik edebilirim? Sürekli rica mı etmeliyim? Offff, gerçekten bilmiyorum.

Denizdeki birinci günümüz ve eski dünyada Kuzey Amerika olarak bilinen yere doğru hızla ilerliyoruz. Eğer yolumuza şimdiki hızımızı koruyarak devam edersek, en azından iki haftalık uzun bir yolculuk bizi bekliyor. Bay Lowen Osiris'te geçirdiğimiz yirmi dört saat boyunca, her fırsatta benim de yaptığım gibi hasta yatağında yatan anneme refakat ediyor. Revirde bulunan ve tamamen yapay zekadan oluşan doktor, canımdan çok sevdiğim annemi sağlığına kavuşturacak gibi görünüyor. Krenon teknolojisiyle ameliyat olan annemin bundan sonra sadece dinlenmeye ihtiyacı var. Eğer onu kaybetmiş olsaydım, şu andaki görevime nasıl konsantre olabilirdim? Gerçekten bilmiyorum...

Otomatik pilotta ilerlediğimiz için çevrede rahatça dolaşma ve Osiris'i keşfetme fırsatı buluyorum. İlk keşif gezimde Jake'den bana eşlik etmesini rica ediyorum ve Gaia'dan uzaklaştığımızdan beri yüzünde rahatlamış bir ifade bulunan arkadaşımla birlikte denizaltının gizemlerine doğru yolculuğa çıkıyoruz.

Osiris'in içinde dolaştıkça, denizaltı tasarlanırken her şeyi düşündüklerini fark ediyorum. Bazıları VIP olarak ayrılmış yüzün üzerinde oda, insanların istiladan önce uzay görevlerinde kullandığı sıkıştırılmış gıdalar, deniz suyunu içme suyuna çeviren arıtma tesisi, tam teşekküllü ve içinde yapay zekadan oluşan bir doktor bulunan revir, yemekhane ve en önemlisi de dünyadaki bütün canlıların DNA'larını içeren laboratuvar Jake'le birlikte aklımızın yerinden çıkmasına neden oluyor "Gerçekten inanılmaz değil mi?" Jake de en az benim kadar etkilenmiş bir ifadeyle cevap veriyor "Evet, gerçekten gözlerime inanamıyorum. Keşke annem ve babam da şu an bizimle birlikte olabilseydi."

Akademinin popüler gencinin son sözlerinden sonra ortam bir anda aşırı duygusallaşıyor. Karşımda gözleri dolan arkadaşıma ne diyeceğimi, onu nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum. Çünkü en az onun kadar benim de teselliye ihtiyacım var. Ancak şu anda çevremizde birbirimizden başka kimse olmadığı için ister istemez bu görev bana düşüyor "Onlar için geri döneceğiz. Biliyorsun değil mi?" Jake gözlerimin içine öyle anlamlı bakıyor ki, kısa bir anlığına olsa da sözlerimden şüphe ettiğini düşünüyorum "Söylediklerimde cid..."

Sözlerimi tamamlamama fırsat kalmadan dudaklarımın çocuğun dudaklarıyla ıslandığını hissediyorum. Jake'le öpüşüyoruz... Ancak iki sevgili gibi değil... Yaptığımız şey, sanki şimdiye kadar yaşadığımız her şeyden intikam alırcasına, şehvet ve bir o kadar da duygu dolu. Dudaklarımız adeta birbirlerine kilitlenmişken çocuğun ellerinin bedenimde gezindiğini fark ediyorum. Bana yaşattığı his o kadar güzel ve buna o kadar ihtiyacım var ki... Ama... Ama o benim arkadaşım. Ona karşı bir şey hissetmiyorum ve ikimiz de bu kadar kırılganken aramızda asla yaşanmaması gereken bir şey yaşanmak üzere...

Çocuğu yavaşça iterek kendimden uzaklaştırıyorum. Tanrım, ne yaptım ben? Tam ondan özür dilemek üzereyken Jake benden daha hızlı davranıyor "Özür dilerim Lara! Çok özür dilerim! Ne düşünüyordum ki?" Sözlerini bitirdikten sonra bana sırtını dönüp bulunduğumuz koridordan hızla uzaklaşıyor. Arkasından bakarken yaşadıklarımızın bizi hem çok güçlendirdiğini, hem de bir o kadar zayıflattığını fark ediyorum. Bir insan ile birlikte olmak, onu sevmek, onun seni hep kolladığını bilmek harika bir duygu olsa gerek. Ancak böyle bir ihtiyacı en yakın arkadaşımın üzerine hep sahip olmak istediğim bir giysi gibi giydirmek, ona yapabileceğim en büyük haksızlık. Umarım beni affeder... Özür dilerim Jake...

GaiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin