1. Kısım GAIA Bölüm 03

4.2K 381 35
                                    

Günün her saati, her katta Koruyucular adı verilen ve şehrin güvenliğinden sorumlu olan birimlere rastlayabilirsiniz. Bu saatte, bu katta kesin dolaşıyorlardır ve sadece gidip onları bulmam, kızın sorununu kökten çözmek için yeterli olur. Sorunun ne olduğunu koruyucularla paylaşırım ve Irinda'nın babası bir daha geri gelmemek üzere "Boom" hayatımızdan çıkar. Çünkü Gaia'da yeni nesil, insanlığın geleceği olarak görüldüğünden, alkolün neden olduğu bir huzursuzluğa asla anlayış gösterilmeyecektir. Ancak ne yazık ki olay bundan biraz daha karışık. Bay Pablov koruyucuların lideri konumunda bulunuyor ve içmediği zaman kızını çok seven biri olduğunu biliyorum.

Yaşanan durum nedeniyle üzerimde oluşan sıkıntıdan kurtulmaya çalışıp sessizliğini bozmayan iki arkadaşıma dönerek, "Aldığı terapi uzun süredir işe yarıyordu. Ne değişti?" diye soruyorum. Mert atılıyor ve sanki bugün yaşadıklarının intikamını alırcasına cevabı yapıştırıyor. "Bayan Sveta bay Pablov'u terk etmiş, haberin yok mu? Düşün bakalım ne değişmiş?" Mert'in, kanyonda oynadığım ölüm kumarı nedeniyle bana hala kızgın olduğu çok belli. Kanyondaki parlamaya o kadar takılmışım ki, aradaki bağlantıyı kuramayışıma kızarcasına çocuğa cevap veriyorum. "Haklısın. Aptal kafam! Aklımdan tamamen çıkmış..."

Aramızda telepatik bir bağ varmış da, birbirimizin aklından geçenleri duyarak çözüm arıyormuşuz gibi, içinde bulunduğumuz gürültülü ortama meydan okurcasına sessizleşiyoruz. Tam arkadaşımızın gelmesinden ümidi kesmişken, kalabalığın arasından hızlı adımlarla Kız Kardeşler'e doğru ilerleyen Irinda'yı ilk ben fark ediyorum. Jake ve Mert'i sertçe dürtüyorum ve sadece onların duyabilecekleri kadar kısık bir sesle "Ona zaman tanıyın. Bırakın konuyu kendi açsın," diyorum. Jake'e aşık olduğunu bildiğimiz güzel kızın sarı uzun saçları yüzünün büyük bir kısmını kaplasa da, tahminimce ağlamaktan kızaran mavi gözlerini gizlemek için gösterdiği çaba, bize doğru yaklaştıkça rahatlıkla fark ediliyor.

Yoğun bir günün ardından, Irinda'nın da aramıza katılmasıyla kapıdaki bekleyiş sona eriyor ve Kız Kardeşler'e girip, rahatça konuşabilmek için sahneden uzak dört kişilik bir masaya oturuyoruz. Bir yandan hareketli bir parça çalan grubu dinlerken, diğer yandan da içeceklerimizi yudumlayarak günün yorgunluğunu atmaya çalışıyoruz. Bir süre okuldan, arkadaşlarımızdan, kısaca havadan sudan konuşuyoruz ama hepimiz aslında burada neden toplandığımızı çok iyi biliyoruz. Ben konuyu açmadıkça herkes daha da sabırsızlanıyor. Sonunda Mert dayanamayıp patlıyor ama daha önce fazla tepki verdiğini fark etmiş olacak ki, bana karşı kapıdakinden daha yumuşak davranıyor. "E, hadi artık. Hepimiz meraktan çatlayacağız. Çıkar şu ağzındaki baklayı."

Kendimi köşeye sıkıştırılmış bir tavşan gibi hissediyorum ama gördüğüm ya da gördüğümü sandığım şeyi arkadaşlarımla paylaşmaya karar verdiğimde, kendimi böyle bir duruma sokacağım belliydi. "Bakın, bunu söylemenin kolay yolu yok. Sizden tek ricam, gülmeden önce biraz düşünün." Ben söze böyle girince, üç arkadaşım bir anda Kız Kardeşleri süsleyen hareketsiz heykellere dönüşüyor. Onların bütün dikkatlerinin üzerimde toplanmasından cesaret alıp, hiç zaman kaybetmeden sözlerime devam ediyorum, "Tamam, bugün yaptığım aptalcaydı ama o sırada bir şey oldu."

Jake karşısındaki tavşana acımasızca yaklaşıyor ve dişlerini gösteriyor "Bunun farkındayız. Telsizin sen aşağıda olduğun süre boyunca çalışmadı." Tavşan sonunda kaçacak bir yeri kalmadığını fark ediyor. "Dahası var. Aşağıdayken belli belirsiz bir ışık gördüm. Daha doğrusu bir parlama. Sanki orada bir şey vardı. Kimsenin bilmediği ya da bize söylenmeyen bir şey. Bakın bunun kulağa ne kadar aptalca geldiğinin farkındayım ama ben oradaydım ve sadece laf olsun diye size bunları anlatacak değilim." Sözlerimi tamamladığımda, karşımdaki taştan heykeller yerlerini buzdan versiyonlarına bırakıyor. Her ne kadar bu sessizliği bekliyor olsam da, çok rahatsız edici olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Oturduğumuz kafenin gürültüsü bizim için neredeyse yok oluyor. Sanki başka bir boyuttayız...

Aniden yüksek sesli bir kahkaha kopuyor ve bir anda hepimiz uzaklaştığımız gerçekliğe geri dönüyoruz. Karşımdaki koltukta oturan sarışın kız, bana bakıp katıla katıla gülüyor. Arada sanki kahkahasını durdurmak istercesine elleriyle ağzını kapıyor ama denemeleri sürekli başarısızlıkla sonuçlanıyor. Çok geçmeden diğerleri de ona katılıyor ve hepsi bana bakıp gülüyorlar. Sahnede çalan gruba meydan okurcasına, hep bir ağızdan kahkaha senfonisini besteliyorlar. Senfoninin ana teması ise aptal bir tavşan. Yüzümün kızarmasına aldırış etmeden, sakinleşmelerini beklemekten başka yapacak bir şeyim yok.

Hızını alamayan Jake, alaycı bir ifadeyle bana bakıyor ve öğüt verir bir tavırla, "Lara, sakın bunu başkalarına söyleme. Akıl sağlığın yüzünden senin eğitimli bir temizlikçi olmanı istemem." Sözlerini bitirdikten sonra, diğerleriyle girdiği Lara ile dalga geçme yarışında hanesine yazılan puanın gururuyla hiç zaman kaybetmeden kıkırdıyor. Mert yarıştan çekilircesine, Jake'den daha ciddi ve mantıklı bir ifade takınarak söze giriyor. "Diyelim ki kanyonun içinde söylediğin gibi bir ışık var. Ki bu da demek oluyor ki, orada teknolojik bir şey var. Sence, insanlığın bu şehirde geçirdiği üç yüz yıldır böyle bir şeyin gizli kalmasına imkan var mı? Hele ki şehrimize bu kadar yakın bir yerde."

Arkadaşım benim aklımdan geçenlerle benzer düşünüyor ama çok önemli bir detayı da atlıyor. Kanyon'a girme yasağı ailelerimizden daha yaşlı. Belki de şehir var olduğundan beri bu kural vardı. Şimdiye kadar kimse girmediyse, kimse de görmemiştir. Kendinden emin bir yüz ifadesi takınıp cevaplıyorum, "Neden olmasın? Kimse girmediyse, kimse de görmemiştir." Mert sağ elini dayadığı masaya işaret parmağıyla sürekli vururken, az öncekinden daha rahatsız görünüyor. Sanırım onu rahatsız eden, kendisinden ve tüm Gaia halkından saklanan bir şeyin olabilme ihtimali. İnsanlıktan geriye kalan sadece bizleriz ve şehir yönetiminin ana prensibi dürüstlük ve şeffaflık. Eğer gördüğüm gerçekse, o zaman ortada büyük bir yalan var demektir. Hem de yüz yıllardır söylenen devasa bir yalan.

Jake ve Irinda, hala anlattıklarımla ilgili kendi aralarında dalga geçerlerken Mert düşünmeye devam ediyor. Sonunda bana dönerek, "Bence böyle bir şeyin yüz yıllardır gizli kalmasına imkan yok. Ancak kurduğun mantığa da bir şey diyemiyorum. Bence yapılması gereken, ilk fırsatta oraya bir daha gitmek." Ondan bunları duyduğumda sanki elektrik prizine parmağımı sokmuş gibi hissediyorum. Bütün o enerji bedenimden geçip yaşayan her bir parçama şok geçirtiyor. Artık karşımda gördüğüm, yıllardır kurallara uyan ve uymadığımızda bizi azarlayan o çatık kaşlı çocuk yerine, gerçeği aramaya kendini odaklamış bir maceracı. Bana daha önce onun hakkında böyle bir öngörüde bulunsalar hayatta inanmazdım. Ama şu an karşımda duruyor ve oturduğumuz gri metal masanın verdiği soğukluk kadar gerçek.

Sevindiğim bir şey varsa, o da bu akşamın Irinda'ya çok iyi geldiği. Gecenin ilerleyen saatlerinde, döktüğü gözyaşları belli olmasın diye gözlerinin önüne düşürdüğü saçlarını unutan, yüzünde alışık olduğumuz gülümsemesi eksik olmayan sarışın kız geri geldi. Gerçi aramızda kanyon ve parlayan ışık konusunu konuşmaktan onunla ilgilenmeye fırsat olmadı ama en azından mutlu görünüyor. Bu da hepimiz için yeterli.

Yarın bizim için büyük gün. Bu sefer kanyona beraber gireceğiz. 

GaiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin