3. Kısım GAIA Bölüm 05

1.1K 173 2
                                    

Lanila'nın başka hiçbir çaresi olmadığı için onlara önerdiğim kaçış planını kabul etmesi çok zaman almıyor ve ardından hepimiz suya atlayıp yüzmeye başlıyoruz. Doria askerlerinin, yaşadıkları kayıplar nedeniyle bir süre etrafta olacaklarını ve bizimle ilgileneceklerini sanmasam da, yine de elimizden geldiği kadar hızlı hareket etmeyi ihmal etmiyoruz.

Biz ayrıldıktan sonra suyun birkaç metre altında otomatik bekleme moduna geçen mini denizaltılar, onları ilk defa kullanmadan önce bay Lowen'ın anlattığı gibi, beyaz giysilerimizdeki vericiler sayesinde geldiğimizi algılayıp yeniden su yüzeyine çıkıyorlar. Birini ben, diğerini Herbert kullanmak üzere gruplara ayrılıyoruz. Osiris'e doğru dalışa geçerken benim olduğum denizaltıda annem, Jake, Lanila ve Tenn bulunuyor.

Kafamda bin bir tilki dolaşırken, Osiris'in geçici kaptanı bay Lowen'ın karadaki savaş sırasında risk almamak için, tek umudumuz olan denizaltıyla birlikte yeni bir rotaya doğru hareket etmiş olabileceği aklıma geliyor. Sonara baktığımda, şimdiye kadar onları görmüş olmamız gerektiğini fark ediyorum ve ağzımdan "Lanet olsun." kelimeleri dökülüveriyor. Küçük araçtaki herkes, benim bu sözlerim üzerine haklı olarak yeniden endişeleniyor. Ancak her şeye rağmen yan koltuğumda oturan Lanila, bana sakince neler olduğunu soruyor.

Ortamı daha da germemek adına "Sanırım bulundukları yerden uzaklaşmışlar. Çok ileriye gittiklerini sanmıyorum," demekle yetiniyorum. Aklımdan geçen en olumlu senaryo bu ve açıkçası geride bıraktıklarımız için, olayların böyle geliştiğine inanmak istiyorum. Çünkü bay Lowen'ın yerinde ben olsam, bizden birini asla geride bırakmazdım ama yine de, alınması gereken önlemleri alırdım. Bir yandan bu düşünceler zihnimi meşgul ederken, diğer taraftan da aracın telsizinden Osiris'e ulaşmaya çalışıyorum. Sonunda çabam sonuç veriyor ve bay Lowen'ın sesini aracın hoparlörlerinden duyduklarında, yanımda bulunan herkes derin bir "Oh," çekiyor. Herbert'ın kaptanlığını yaptığı, karadan Osiris'e doğru yolculuk eden diğer mini denizaltında da aynı duyguların yaşandığına adım gibi eminim.

Osiris'e ulaştığımızda, hangara doluşan Gaia'lılar bize öyle bir sarılıyorlar ki, bu davranışlarından onlarla iletişim kurmayı başarana kadar kesin olarak öldüğümüzü düşündüklerini anlıyorum. Aslında hiç de haksız değiller. Çünkü Osiris'e adım atana kadar, ben de kendi hakkımızda aynısını düşünüyordum.

Kardeşim, annemle beni gördüğünde elini tutan bay Lowen'dan kendini kurtarıyor ve hiç zaman kaybetmeden adeta üzerimize atlıyor. "Ablaaa, annee, sizi çoook özledim." Herhalde yaşadığımız anların ciddiyetinin en az farkında olan Lena ve mümkünse bunun böyle kalmasını istiyorum. Onun neşesinin yerinde olduğunu görmek, bana ve eminim buradaki diğer herkese çok iyi geliyor.

Bizi karşılayan insanların yanımızda getirdiğimiz beş tane yabancıyı fark etmeleri çok da uzun sürmüyor. Bay Lowen sıcak buluşma faslı tamamlandıktan sonra söze giriyor. "Sizi kaybettiğimizi sanmıştık. İletişim kurmayı denemediğimiz tek bir dakika bile olmadı. Gerçekten emin olabilirsiniz. Karada yaşananları fark ettiğimizde, oradan uzaklaşmamızın buradaki insanların güvenliği adına en doğru karar olduğunu düşündüm. Ancak sizi geride bırakmak asla aklımdan geçmedi. Planım daha güvenli bir mesafede beklemekti ve işte buradasınız. Neler yaşadığınızı dinlemek için sabırsızlanıyorum ama öncelikle bizi yeni arkadaşlarınızla tanıştırmayacak mısınız?"

Bunu yapmayı çok istesem de, onların kendini tanıtması sanırım daha iyi olacak. Çünkü ben de ikisinin ismi dışında pek birşey bilmiyorum. "Onlara hayatımızı borçluyuz. Kendi adıma konuşmam gerekirse, benim güvenimi fazlasıyla kazandılar. Yalnız tahmin edersiniz ki, üzerimizde kıyasıya bir savaş yaşanırken, yeni karşılaştığınız insanlarla tam olarak tanışamıyorsunuz. Bu nedenle sözü onlara bırakmam daha doğru olacaktır."

Nereye varmak istediğimi anlayan Lanila, kısa konuşmamın ardından öne çıkıyor ve onu dinleyen meraklı kulakları aydınlatmaya çalışıyor. "Öncelikle, benim adım Lanila. Arkamda gördüğünüz takımımın geri kalanı ise sırasıyla Tenn, Minla, Ent ve Karna." Her biri, adları söylendiğinde başlarıyla hafif bir hareket yapıp Osiris ailesini selamlıyorlar. "Geldiğimiz gezegenin adı Nexa ve buraya çok uzak bir galakside bulunuyor. Dünya'ya geliş amacımız ise, önüne çıkan bütün gezegenleri yağmalamayı kendilerine amaç edinen Doria adındaki ırkı durdurmaktı."

Kadın derin bir nefes almak için duraksadığında, devamında anlatacaklarının ne yeri, ne de zamanı olduğunu düşünüyorum. Zaten gün boyu yaşadığımız ölüm korkusu ve koşuşturmaca bizi yeterince bitkin düşürdü. Şu anda aklımdan geçen tek şey, biraz dinlenip sakinleşmek. Nexa gezegeninden gelen misafirlerimiz için de durumun çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle Lanila'nın sözlerine daha fazla devam etmesine izin vermeyip, konuşmasını bölüyorum. "Bay Lowen, çok yorgunuz ve fark edebileceğiniz gibi, hepimizin dinlenmeye ihtiyacı var. Bundan sonra ne yapacağımızla ilgili konuşmamız gerektiğini biliyorum ama önce kendimize gelmeliyiz. Şimdi izninizle..."

Adam, konuşmanın bile benim için ne kadar zorlaştığını görüp gayet anlayışlı bir şekilde cevaplıyor. "Evet, çok haklısın Lara." Daha sonra, bedenimde kalan son enerji ile yeni arkadaşlarımıza odalarını göstermesi için, bizimle beraber olan Mavi Özgürlük üyelerinden birine emir veriyorum. Çünkü ne yazık ki, kendimi hiç rica edecek bir ruh halinde hissetmiyorum. Osiris'te birçok boş oda bulunduğundan, Damsey'in bu emri yerine getirmesi çok da zor olmasa gerek. Hangarın merdivenlerini bile çıkamayacak kadar bitkin olduğumu gören bay Lowen koluma giriyor ve odama kadar eşlik ediyor. Tanrım nasıl bir gündü bu böyle?

Odama beni uyandırmak için gelen annem on saattir aralıksız uyuduğumu söylüyor ve o sırada her tarafım hala ağrıyor olsa da, bir gayret yataktan kalkıyorum. Ona şöyle bir baktığımda, dün atlattığımız sayısız tehlike gözlerimin önüne geliyor ve hazırlanmama fırsat tanımak için odamdan ayrılırken koşup kendisine sarılıyorum. "Seni seviyorum anne." Kadın sakin bir ses tonuyla "Ben de seni," dedikten sonra, herkesin köprüde beni beklediğini söylüyor. -En fazla uyuyan ben miymişim?- diye içimden geçirdikten sonra, bu kadar uzun süre nasıl kesintisiz uyuyabildiğime anlam vermeye çalışıyorum. Belki de sahip olduğum umutların tükenmiş olması, önümüzdeki belirsizlik ve amaçsızlık nedeniyle gerçek hayata mümkün olduğunca uzun süre dönmek istemedim. Belki de bedenim enerjisini o kadar çok tüketmişti ki, geri kazanmak için uyuyarak geçirdiğim bu saatlere ihtiyacı vardı. Aslında cevabın ne olduğu çok da umurumda değil. En kısa zamanda hazırlanıp, önümüzde bizi neyin beklediğine karar vermek için köprüye gitmeliyim. İşte asıl umurumda olan bu...

GaiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin