7.

78.1K 4.2K 672
                                    

Yerinden çıkacak gibi atan kalbim yetmezmiş gibi, bir de heyecandan titreyen ellerim çıkmıştı başıma. Ah Ahmet, canım Ahmet.

Ellerimi yana salıp titrediğini görmemesini umarak sakladım.
"Minel, seni burada görmek ne güzel tesadüf."  O güzel gülüşüyle bana bakarken yutkundum. "Tesadüf değil aslında, bu civarda oturuyorum. Sen peki, nasıl düştü yolun buraya?"

Elini ensesine götürüp hafifçe kaşıdı. "Gece bu taraflarda oturan bir arkadaşımda kaldım da." Gülümsedikten sonra gözlerime baktı. "Ne güzel olmuşsun sen bugün." Ahmet...  Bana... Güzel... Dedi... Allah'ım öldüm de cennette miyim? Bu bir rüya ise ben uyanmayayım!

İçimdeki Mahmut Tuncer halay çekerken, mahcubiyetle başımı eğip gülümsedim. "Teşekkür ederim." Burada olduğunu belli etmek istercesine öksüren Kaan'a kaydı bakışlarım. Ben onun varlığını tamamen unutmuştum. Ahh 'emanet' tatavası yüzünden beni rezil etmez umarım.

"Arkadaş kim Minel, sevgilin mi?" Ahmet'in, Kaan'a bakarak sorduğu soru karşısında şoke olmuş gözlerle bakarken reddetmek için ağzımı açtım. "Evet."

Gözlerim Kaan'ın anlamsız cevabıyla son raddeye kadar açılırken, eğilip Ahmet'e elini uzattı. "Merhaba, ben Kaan. Minel'in sevgilisiyim." Ahmet, gülümseyerek Kaan'la tokalaştı. "Memnun oldum, ben de Ahmet. Minel'in bir üst sınıftan arkadaşıyım."

"Öyle mi?" Gözlerini bana dikip devam etti. "Bana Ahmet'ten hiç bahsetmedin sevgilim. Demek ki o kadar da yakın arkadaş değilsiniz."

Allah'ım, ben şu an ne yaşıyorum Allah'ım? Kamera şakası mı bu? Nerede hani, el sallamak istiyorum nerede?

"Ne yaptığını sanıyorsun sen sarı kafa?" Dişlerimin arasından fısıldadığım şeyi Ahmet'in duyup duymadığı umurumda değildi. "Sen nerede okuyorsun Kaan? Atlayın beraber gidelim isterseniz?"

Ben şimdi Kaan'ın üstüne atlayacağım o olacak! Allah'ın cezası sarı sıçan!

"Ben bugün okula gitmeyeceğim Ahmet. Sonra görüşürüz." Aklıma bu felaketin içinden kurtulmak için başka bir çözüm yolu gelmemişti çünkü.

Ahmet yanımızdan ayrıldığında sinirden çatlamak ve Kaan'a saldırmak arasında bir yerdeydim. "Sen ne yaptığını sanıyorsun he? Nereden buluyorsun bu cesareti aptal!"

Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım sinirle. "Sakın bana babaannemin emaneti tatavası falan yapmaya kalkma tamam mı! Bitirdin beni ya, bitirdin iki gram umudumu!"

Tahminimden daha yüksek çıkan sesimden ötürü bize kayan bakışları görünce sinirle soludum. "Yürü sarı kafa yürü! Lanet olsun, beni takip et!"
Duraktan ve bakışlardan uzak sakin bir yere geldiğimizde Kaan'ı sinirle ittirdim.

"Ne yapayım şimdi ben seni hı? Söyler misin ya, neden yaptın bunu?" Nefesini dışarı verip dudaklarını ıslattı. "Çok mu aşıksın o herife?" Zaten atık olan şalterlerim iyice zıvanadan çıkmıştı bu soruyla. "Sen bana bu soruyu sorabilecek cüreti, az önce yaptıklarını yapacak cesareti nereden alıyorsun? Babaannemden mi? Çok mu pohpohluyor seni?"

"Babaannen falan değil konu, o herifi hiç gözüm tutmadı Minel." Allah'ım sen bana sabır ver! Bu defa sinirle ittirdim onu. "Senin o gözlerini oyarım gerizekalı!"

"Adam, bu civarda oturan arkadaşımda kaldım diyor. Hiç mi kafan basmıyor kızım? Alık mısın?" Kaşlarımı çattım anlamsızca. "Ne demeye çalışıyorsun sen? Ne ima ediyorsun?"  Sorduğum soru ona komik gelmiş olmalı ki sinirle karışık güldü. "Ben yaptığım şeyden pişman değilim tamam mı Müberra?" Biraz eğilip boyunu benimle eşitledi. "Gözlerin, ona bakarken fışkıran kalplerden dolayı kör olmuş ama gün gelir bana teşekkür edersin." Bir şey söylememe fırsat vermeden arkasını dönüp yürümeye başladığında söylediği sözlerin ağırlığı bedenime ağır gelmişti.

Attığı her adımda biraz daha uzaklaşırken, uğuldayan beynimi es geçip peşinden koşmaya başladım. "Hey sarı kafa!" Dönüp bakmaya tenezzül bile etmiyordu. "Kaan, dur!" Olduğu yerde durdu ama bana dönmedi. Soluk soluğa kalmış bir şekilde omuzundan tutup kendime çevirdim. "Beni..." Elimi dizime dayayıp soluklandıktan sonra yüzüne bakıp devam ettim. "Senin yüzünden derslerimden geri kaldım. Şimdi beni öylece bırakıp gidemezsin!"

"Kalmasaydın Müberra." Beni taklit ederek eğildi. "Ben mi dedim sana derse gitme diye?" Yalandan çarpık bir gülüş attıktan sonra tekrar yürümeye başladı. Üstümde etek olmasaydı ben gösterirdim ama sana gününü. Ama benim de adım Minel ise sen de bugün o hastaneye gitmeyeceksin!

Adımlarımı hızlandırıp ona ulaştıktan sonra, hiçbir şey söylemeden yanında yürümeye başladım. Aklınca beni tınlamıyordu. Bir şeyler söyleyip başını şişirmek ve onu sinirlendirmek için ağzımı açmama kalmadan, ayağıma takılan taşın yüzünden yine yere kapaklandım.

Ben acıyla inlerken, eğilip kanayan dizime baktı. "Sen var ya, hayatımda gördüğüm en sakar insansın Müberra." Dizimin acısını unutup çatılan kaşlarımla yüzüne baktım. "Benim adım Müberra değil, sarı kafa!"

Cebinden çıkardığı paketten bir peçete asılıp bana uzattı. "Sence tek sorunumuz bu mu?" Ne bileyim sorunumuz ne? Benim sorunsuz günüm geçiyor mu önce onu bir sorsana!

Yerden kalkmam için uzattığı elini tuttum. "Şu karşıdaki eczaneye gidelim de, pansuman yapalım." Dizimin kenarlarını sildiğim peçeteyi çöpe basket attıktan sonra zıpladım. "Gerek yok, zımba gibiyim ben." Sırıtarak yüzüme baktı. "Belli."

Sol kaşımı kaldırıp işaret parmağımı salladım. "Bana unutma ki hiçbir şey olmaz sarı çocuk." Kaan'ın küçük kahkahası kulaklarımı doldururken, gözlerim de boş durmuyordu.  Köşedeki simitçiye doğru yürümeye başladığımda o da peşimden geliyordu. "Abi, bana bi poğaça bir de meyve suyu verir misin?" Kaan'a bakarak iç geçirdim. "Sabah sabah bu şahıs yüzünden içim yanıyor zaten, biraz da midem yansın."

"Benim poğaçam mide yakmaz ablacığım." Arkadaşlar, 3 deyince simitçi abiye canı gönülden inanıyoruz tamam mı?

1-2-4!

Simitçiye 'yav he he' bakışları attıktan sonra, ellerini ceplerine koymuş beni izleyen Kaan'a döndüm. "Eee sen ne yiyorsun, ne ısmarlayayım sana?" Sağ elini cebinden çıkardıktan sonra gözünü ovaladı. "Kahvaltımı yaptım ben. Senin gibi tembel değilim."

Simitçi siparişlerimi bana uzatırken, sırıttım. "Ben mi tembelim?" Beni başıyla onayladığında kaşlarımı kaldırdım sorgular biçimde. "Her sabah elinde sandviçle yaka paça okula gidiyorsun. Güzellik uykundan 1 saat erken uyansan rahatlıkla yetiştirirsin her şeyi."

Söylediği şeyin doğruluk payını es geçip simitçiye döndüm. "Abi bir de halka tatlısı rica edeceğim." Kaan iri gözlerle baktı bana. "Sabah sabah onu yiyeceğini söyleme bana Müberra!"
Simitçinin parasını ödeyip sırıttım. "Ben değil, sen yiyeceksin zaten."
Alaylı bakışlarını görmezden gelerek yürümeye başladığımda, peşimden geliyordu.

Önünden geçtiğimiz eczanenin orada durdurdu beni. "Bekle burada hemen geliyorum." Ne yaptığını anlamaya çalışırken, camdan pansuman malzemeleri aldığını gördüm. Dizimdeki yara sonradan aklıma gelince gülümsedim. Geldiğini belli etmek ister gibi elini belime değdi fakat hemen geri çekti. "Karşıya geçelim mi?"

Onu başımla onayladıktan sonra yan yana yürümeye başladık. Deniz kenarındaki banklardan birine oturduğumuzda, ben sabırsızca meyve suyunun pipetini takarken, o da tentürdiyotu kutusundan çıkarıyordu. Poğaçayı ısırmadan önce ona da uzattım. "Ye sen."

Poğaçamın küçülmeyecek olmasının verdiği sevinçle bir ısırık aldım. Kaan eğilip, pamuğa döktüğü tentürdiyotu dizime bastırdığında acıyla inledim. "Söyle bakalım Minel; şu an dizin mi daha çok acıyor, kalbin mi?"

Boğazımda takılı kalan lokmayı yuttuktan sonra gözlerine baktım. Ne yapmaya çalışıyordu? Pamuğu dizime son bir kez bastırdığında acıyla dişlerimi sıktım. Seslice yutkunduktan sonra cevap verdim. "Dizim."

Baş parmağıyla yaramın kenarında bir daire çizdikten sonra üfledi. Üflediği yerin acısı bir nebze soğuyunca başını kaldırıp yüzüme baktı. "İşte bu yüzden." Doğrulup yanıma oturduktan sonra bana döndü. "Kalbin şimdi acıyor gibi geliyor sana ama biraz önce  daha fazla acımasını engellemek için öyle yaptım."

"Babaannen falan umurumda değil Minel. O adamın seni incitmesinden korktum."

Aman Kaan Bey, neler diyorsunuz öyle?  💥

AİLE APARTMANIDär berättelser lever. Upptäck nu