14.

65.7K 3.8K 375
                                    

Açıklanan vize sonuçlarından zaferle ayrılan gönlümün efendisi Elif ve ben,
sırıtarak birbirimize baktık. Sarı kafanın filtre kahveleriyle ayakta durarak çalıştığım dersin sınavından en yüksek notu almıştım hem de. Beni beklemediğim bir yerden hançerleyen vitaminsiz Sedat ile de barış imzalamış, sadece birbirimizi görünce öldürecek gibi bakıyorduk o kadar.

"Çıkışta kendimizi ödüllendirip sinemaya mı gitsek acaba Minel?" Elif'in sorusuna, bize doğru gelen Ahmet'e alık gibi bakmaktan cevap veremiyordum. "Ne zamandır beklediğim bir film geçenlerde vizyona girdi. Gideriz değil mi?" Benden bir cevap alamayınca kolumu dürten Elif'e baktığımda, onun sesini duydum. "Minel, vizelerde show yapmışsın resmen. Tebrik ederim."

Ses tonu bile içimi bir hoş ederken, söylediği şey ise içimi gıdıklamıştı. Küçük bir öksürükle boğazımı temizleyip, tebessümle cevap verdim. "Teşekkür ederim." Elif, bu durumdan hiç memnun olmadığını belli eden bir sesle homurdanınca dikkatim dağıldı. "Bana niye teşekkür ediyorsun canım? Senin başarın sonuçta." Ben, utangaç bir tavırla ona bakarken gülümsedi. "Neyse, ben gideyim. Kaan enişteye selamlar."

Hay senin enişteni eşekler kovalasın e mi?

"Minel, şu salağa alık alık bakmak yerine Kaan'ı gerçekten eniştemiz yapmaya ne dersin güzelim?" Duyduklarım karşısında nefesimi dışarı verdim. "Elif, ben çıkışta gidip Ahmet'e her şeyi anlatacağım." Şaşkınlıkla havaya kalkan kaşlarıyla yüzüme baktı. "Neyi anlatacaksın anlamadım?" 

"Her şeyi işte. Kaan'ın sevgilim falan olmadığını. O, her 'enişteye selamlar' deyip yanımdan ayrıldığında kalbim acıyor." Elif koluma girip beni bahçeye doğru çekiştirirken, bir yandan da endişeyle sordu. "Bana bunları neden anlatıyorsun, bana ne derse?" Yutkundum. Bunları açıklarken, beraberinde başka şeyler de açıklamam gerekiyordu. "Elif, ben ona aşık olduğumu söyleyeceğim artık. Dayanamıyorum."

Bahçedeki banklardan birine oturduğumuzda, başımı kendi omzuna yatırdı. "Minel'im, canım arkadaşım. Biliyorum bunları söylemesi kolay, yaşaması zor ama gerçekten o çocuk sana uygun biri değil."

"Biliyorum ama artık dayanacak gücüm kalmadı." Ağlamaklı sesimle söylediğim şeye, üzüldüğünü belli eden bir tavırla yüzümü ellerinin arasına aldı. "Bak, şimdi kalbin acıyor biliyorum ama bunları ona söylersen o minnoş kalbin paramparça olacak. Sana bunları söylemek zorundayım, çünkü dost acı söyler." İçimden gelen gülme isteğine karşı koyamadım. "Bu kadar acı olmak zorunda mıydı?"
O da benimle beraber gülerken, bu defa başını benim omzuma yasladı. "Yine yangınlar yine sen be Minel."

"Oh sen ne rahatsın, aşk yok keder yok anasını satayım. Senin aşk acısı hakkını da bana verdi sanırım ya Rabbül alemin." Elif kıkırdarken, bir yandan yüzüme baktı. "Ben senin yerinde olsaydım, Kaan'a nikahı basmıştım bile. O da senin salaklığın be kızım. Acı falan çekmek yerine sarı sarı çocuklar yapmayı dene."

Gözlerimi adeta fal taşı gibi açarak baktım yüzüne. "Ne? Bakma şöyle, o gün Kaan'ın yanında elin ayağın birbirine dolandı kızım, seni ona çeken bir şeyler olduğuna eminim." Omuzlarımı silktim umursamaz bir tavırla. "Biz onunla ilk başta iddialaştık ama şimdi didişsek bile kanka gibi takılıyoruz. Sandığın gibi bir şey değil."

"Of, kızım sen gerçekten salaksın ya! O çocukla kanka mı olunur? Onu sarı çocuklarının babası yapman gerekirken, senin şu söylediklerine bak!"

"O değil de, sanırım iddiayı o kazanacak gibi görünüyor. Acaba ne isteyecek benden?" Gülerek kulağıma eğildi. "Çocuklarımın anası ol, der inşallah. Dinimiz amin." Sinirle omzuna vurdum. "Saçma sapan konuşma bi! Aman nereden de girdiysem iddiaya, 22 yılda benim sevilmediğim apartmanda adamı bir ayda baş tacı yaptılar."

Sinirle soluduktan sonra devam ettim. "Hele o babaannem, Kaan evladım diye bağrına bastı resmen. Senin öz be öz torunun benim be kadın, el insaf!"

🏢

Sinema bileti için kuyruğa girdiğimde, birkaç sıra önümde ensesinden bile tanıdığım Ahmet'in yanındaki kıza kaydı bakışlarım. Bizim okuldan, tanıdık bir simaydı. Birbirlerinin kulağına bir şeyler fısıldayıp gülüyorlardı. Boğazıma oturan yumruya aldırış etmeden yutkundum. Arkamı dönüp, kenarda beni bekleyen Elif'e baktığımda, üzgün gözlerle beni izliyordu. Ahmet bileti alıp sıradan çıktığında, kız koluna girip deyim yerindeyse sırnaştı ona.

Buradan koşarak uzaklaşmak istesem de yapmadım. Elif'in istediği filme iki bilet aldıktan sonra, mısır ve gazlı içecek alıp salona girdik. Kahretsin, onlar da buradaydı! Elimdekileri koltuğa bırakıp, hışımla üstümdeki ceketi çıkardım. Bir de en arkadan bilet almıştım, full HD onları izleyip depresyona girmem için tuz biber olmuştu.

"Minel, hemen şu an gidebiliriz." Elif'in düşünceli tavrıyla söylediği şeyi reddettim. O da yanımdaki yerini aldığında, kısa süre sonra film başladı. Tabii ben, film yerine önde kızla yiyişen Ahmet'i izliyordum. Avuçladığım patlamış mısırı hışımla ağzıma tıktım. Boğazımdaki yumruya iyi arkadaşlık ediyorlardı çünkü.

Elini kızın bacağına attığında, kız gülümseyip Ahmet'i öptü. Titreyen elimle tuttuğum gazlı içeceği tepeme diktim. Gözümden akan yaşı elimin tersiyle silerken, Elif telaşla beni izliyordu. "Minel, Allah aşkına kalk gidelim." Elimle durdurdum onu. "Otur filmini izle sen. Bunlar bana müstahak."

İçeceği tekrar tepeme diktikten sonra devam ettim. "Çıkışta ona her şeyi itiraf edecektim bir de. Aklıma sıçayım!"

Film bittikten sonra, herkesin çıkmasını bekleyip öyle çıktık salondan. Otobüs durağına giderken, Elif telaşla yürüyordu yanımda. "Minel, iyi görünmüyorsun. Seninle gelmemi ister misin?" Onu reddedip gelen otobüse bindim. Eve yaklaşırken, ağladığım belli olmasın diye yakındaki bir çeşmeden su çarptım yüzüme.

Bahçe kapısının orada beni bekleyen babaannemi gördüğümde, Sedat'ın ona hamburger olayını anlattığını düşündüm. Bu bakışları hak edecek başka bir şey yapmamıştım ama yine de, babaannemin sağı solu belli olmazdı tabii ki. Ürkek adımlarla yanına gittiğimde, kaşlarını mümkünmüş gibi iyice çattı. "Nerede kaldın kız mesmursuz?"

"Elif'le sinemaya gittik. Annemin haberi vardı." Beni yanına çekiştirip bahçe kapısını kapattı. "Tamam tamam. Şimdi doğru Kaan'ın evine gidiyorsun!" Anlamsız bir şekilde gözlerine baktığımda, sinirle soludu. "Kaan'ın evinde kızlı erkekli çalışma var. Bugün gelip izin istedi. Ben de bir şartla kabul ettim." Duyduklarımın herbirine ayrı ayrı şaşırırken, merakla sordum. "Neymiş o şart?"

"Müberra gelip başınızda duracak, dedim." Bezgin bir nefes verip yüzüne baktım. "Çok yorgunum babaanne!" Ayağındaki terliği işaret etti. "Bak başın daha yeni iyileşti, bir daha patlatmayayım!" İşaret parmağını sallayarak devam etti.

"Hemen gidip kapıyı çal. İçeride iki tane yelloz var. Özellikle o mor sütyenli kenafire dikkat et! Sahip çık Kaan'a." Sinir ve alay karışımı bir gülme geldiğinde, başımı iki yana salladım. "Babaanne, kazık kadar adama ben niye sahip çıkıyorum ya? Ne hali varsa görsün."

"Kız akılsız, onu sana alacağım ben! Git o içerdeki sütyenle dolaşan kızı 'onu sana yar etmem' bakışlarıyla ez hemen!" Allah'ım, beni neyle sanıyorsun bugün ya Rabbim? Apartman boşluğundan beni izlediği için, karşı çıkma şansımı tamamen kaybettim. Kaan'ın kapısını çaldığımda, kapıyı babaannemin deyimiyle mor sütyenli kız açtı.

Vücudunu sımsıkı saran mor büstiyeri ve tüm ihtişamıyla karşımda dikilirken, kaşlarını kaldırıp yüzüme baktı. "Buyurun, kime bakmıştınız?" Apartman boşluğundan beni izleyen babaanneme kaçamak bir bakış attıktan sonra, emrettiği giriş cümlesini söyledim. "Mekanın sahibi geldi tatlım."

AİLE APARTMANIWhere stories live. Discover now