29.

59.6K 3.4K 180
                                    

Sabah 9:00 dersine yetişmek için 6:00'da uyanmak mı daha zor, yoksa gece yıkadıktan sonra kurutmadığım için alabildiğine kabarıp bir türlü şekil almayan saçlarımla uğraşmak mı? İkisi de birbirini pata küte döver ama benim çok pis ağlayasım var. Elimdeki düzleştiriciyi fırlatırcasına masanın üstüne bırakıp, saçlarımı rastgele bir topuz yaptım. Başlarım böyle aşkın ızdırabına! Saçınıza bile haddinden fazla değer vermeyin arkadaşlar, o da şımarıyor. Kazıtsam mı ben bunları?

Gece telefonda Elif'in, Erhan'a karşı analizlerini dinlediğim için 2 civarı uyuyup, bu saatte uyandığım için zombi gibi görünen gözaltlarıma kapatıcı ve rimel sürüp makyajımı bitirdim. Adam olana çok bile. Akşam çalıştığım ansiklopediyi çantama koymadıysam nerede? Onu da fazla arayıp bir taraflarını kaldırmazdım ama ansiklopediye biraz haddinden fazla değer vermem gerekiyor. Akademik kariyer önemli sonuçta.

Balkonda çalıştığım aklıma gelince, koşar adımlarla mutfağa girdim. Balkonun kilitli kapısını zor bela açtıktan sonra, masanın üstünde duran kitaba uzandım. Başımı çevirmemle, bir elinde kitap bir elinde kahve ile sefa yapan Kaan'a ilişti gözlerim. Bu saatte mi? Gerçekten mi? Bu çocuk mu normal, yoksa ben mi çok anormalim bilmiyorum.

"Sana da günaydın, Müberra." Sabah sabah ben adım atmaya mecal bulamıyorum, bu laf sokacak enerjiyi bile depolamış. "Günün aymış gibi bir hali yok sanki, sarı kafa." Elindeki kitaba bir ayraç koyup masanın üstüne bıraktı. "Neden? Bak güneş ne güzel ışıldıyor." Başımı kaldırıp güneşe baktım. "Yolda yürürken tam gözümün bebeğine vuracağını bilmesem, iyi gezegen aslında."

Güldü. Gülüşü güneşten daha çok ısıttı içimi. Neden böyle oldu?

"Benim derse yetişmem lazım, sarı kafa. Sana iyi günler." Kahvesinin son yudumunu içip ayağa kalktı. "Ben de çıkacağım. Bekle beraber gidelim durağa." Onu başımla onayladıktan sonra, sabah ayazından korunmak için ince bir ceket giydim üstüme. Sırt çantamı da alıp hızlıca evden çıktım. Ben ayakkabılarımı giyerken, kapıya çıkan Kaan'a baktım.  "Geldin mi, sarı kafa?"

"Geldim, kör misin?" Söylediği şeye gülmeden edemedim. "Sabah sabah yapma şöyle şakalar." Sağ omzunu silkti. "Niye, güldürdüm seni işte. Fena mı oldu?"  Bilmem anlamında dudaklarımı büzdüm. İlk defa bizim katta olmasına hayret ettiğim asansörün kapısını açtı. "Buyrun hanımefendi." Gülümseyerek asansöre bindim. "Çok naziksiniz, teşekkür ederim beyefendi."

Yanımdaki yerini alıp, giriş katın numarasına bastı. Aklıma gelen şeyle, fısıldamaya başladım. Sanki yanımızda başka biri varmış gibi... "Erhan ne yapıyor bu arada?" O da fısıltıyla cevap verdi. "O, bugün boşta. Evden sakın çıkma dedim ama bilmiyorum. İşimiz Allah'a emanet."

"Dün Elif'e yürümüş res-" Asansörün kapanan ışığı lafımı böldü. Aynı anda tak diye bir ses gelip, asansör olduğu yerde takılı kalınca derin bir nefes aldım. "Yine mi ya? İşte bu yüzden sevmiyorum asansörleri." Tam yüzümü buruştururken, telefonunun ışığını suratıma tuttu. "Güne o kadar pozitif enerjiler yollayarak başladın ki, halimiz ortada Müberra."

"Öncelikle şunu gözüme tutmazsan sevinirim." Telefonun ışığına elimi koyup devam ettim. "Sen çok pozitif enerjiler gönderdin de ne oldu? Al, halimiz ortada!" Cebimden telefonumu çıkarıp babamı aradım. Telefonu kapalı çaldığı için annemi aradım. O da, çalıyordu ama cevap vermiyordu.

"Açmıyorlar. Dur bir de babaannemi arayayım." İkinci çalışta açtı telefonu ama keşke açmasaydı. Sabah sabah olmayan enerjimi emdi kadın. Vampir Müberya! "Ne var kız bu saatte, mesmursuz?" Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım. "Sana da günaydın, babaanne."

"Ne günaydını, daha kargalar kahvaltısını yapmadı. Ben de işim gücüm yok seninle mi uğraşacağım? Kapat şu telefonu, lüzumsuz!" Suratıma kapanan telefona baktım şaşkınlıkla. "Bu kadın çatlak! Yemin ediyorum kafadan çatlak!"

"Tamam, sakin ol. Başka birini ara." Anne, sen niye açmıyorsun bu telefonu? Anne, sen beni yaktın anneğğğ! "Yaralı parmağa işemez ama dur bir de Sedat'ı arayayım." Sedat'ın numarasını tuşladım. Çaldı, çaldı ve üçüncü çalışta meşgule attı. Telefonu havaya kaldırdım sinirle. Kaan, kolumu tutup durdurdu beni. "Sakin ol, dolar kuru yine fırladı.  Yeni telefon almak için böbreklerini satmak zorunda kalırsın."

Telefonun ışığını açıp ikimizin arasına tuttum. "Sağ ol ya, ne güzel moral veriyorsun öyle." Alayla güldü. "Polyannacılık da bir yere kadar. Biraz da Türkiye gündemi, Müberya." Oflayarak saate baktım. Otobüs gelmek üzereydi ve onu kaçırmam ilk ve günün en önemli dersini kaçırmam demekti. Sinirle apartmanın kapısını tekmelemeye başladım. "Kimse yok mu? Asansörde kaldık." Biraz bekleyip tekrar vurmaya başladım. "Aloo! Kusur vakit apartman boşluğunda uyursunuz. Duysanıza sesimi!" Apartmandan çıt çıkmayınca, çaresizce Kaan'a döndüm.

"Benim neden normal bir ailem yok, sarı kafa?" Çantamı sırtımdan indirip bir kenara bıraktım. Sabah sabah omuzlarımda bu kadar yük varken, bir de onu taşıyamazdım. "Boş ver. Benimkiler de pek normal sayılmazlar." Nefesimi dışarı verirken bir yandan güldüm. "Bunlar kadar çatlak değillerdir be." Başıyla onayladıktan sonra güldü. "Orası öyle tabii."

Tekrar saate baktığımda, otobüs çoktan gitmişti. Asansörün bir köşesine oturup ayaklarımı uzattım. Kaan'ın şaşkın bakışlarına aldırış etmeden, kollarımı önümde birleştirdim. "Ne bakıyorsun sarı kafa? Ayy çok korkuyorum deyip boynuna falan mı sarılayım? Uykum var benim."

Başımı duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. "Birileri bizi farkedene kadar uyandırma beni." Beklemediğim bir şekilde yanımdaki boşluğa oturdu. "Korktuğun için değil ama rahat bir uyku çekmek için sarılabilirsin." Eliyle omzunu işaret edip sırıttı. "Sanırım benim de biraz uykum var."

Esneyip devam etti. "Sabaha kadar Erhan'ın, Elif'e ilk görüşte aşkını dinlemiş olabilirim de." Yavru bir kedi edasıyla yanına sokulup, başımı omzuna koydum. Elini belime sarıp beni biraz daha kendine çektikten sonra, başını başımın üstüne koydu. "İyi uykular, Müberra."

"İyi uykular, sarı kafa." Burada ne kadar uyudum bilmiyorum ama hayatımda ki en huzurlu uykulardan biri olduğuna yemin edebilirim. Ta ki apartmandan gelen gürültü seslerini duyana kadar. Gözlerimi güçlükle açıp etrafıma baktım. Göz kapaklarıma süzülen ışık huzmesini atlattıktan sonra gördüğüm ilk şey, Kazım eniştemin bıyıklarıydı.

"Siz ne yapıyorsunuz burada?"

Vizelere çalışmaktan beynim pert oldu, bölüm yayımlayayım dedim.

Nasıl buldunuz bölümüüü :))

Yorum yapmaktan zarar gelmez cici kızlaaar, yapın be hjdkdjdk

AİLE APARTMANIWhere stories live. Discover now