39.

56.7K 3.6K 357
                                    

"Ahh! Ayağım çok acıyor."  Gözlerimi, Esra'nın çığlığımsı sesiyle açmanın mahmurluğunu yaşıyordum. Ekşittiğim surat ifademi düzeltip, omzunda uyuyakaldığımı farkettiğim Kaan'a baktım. O da, en az benim kadar şaşkın görünüyordu. "Ne oldu Esra?" Sorusunu sorarken, bir yandan da gözlerini ovuyordu.

"Ayak bileğim çok acıyor Kaancığım, bir bakar mısın lütfen?" Esra, gece ayağını bir motosikletin ezdiğini ve yapan kişinin kaçtığını polis ifadesine yazdırmıştı. Hiç arkadaşı yokmuş gibi Kaan'ı aramasını ve bütün gece bana 'sen niye geldin' bakışları atmasını da, benim hafızama yazdırdı. "Ben doktoru çağırayım." Kaan'ın cümlesi üzerine, az önce acıdan kıvranan o değilmiş gibi kahkaha attı. "İlahi Kaan! Sen doktorsun ya, unuttun mu şaşkın?"

Kaan, oturduğu yerden kalkınca kendimi boşlukta hissettim. Malum, başımı omzuna yaslıyordum ne güzel... "Burası, bizim hastane değil sonuçta Esra. Yetkili biri baksa daha iyi olur." Kaan'ın odadan çıkmasıyla, bakışları beni buldu. "Canım, sen git istersen. Yoruldun bunca saattir." Yüzüme, samimiyetten yoksun bir tebessüm yerleştirdim. "Olur mu Esracığım? Sevgilimin arkadaşı, benim de arkadaşım sayılır. Seni böyle bırakıp gitmek içime sinmez."

Bakışlarında nefret ve küfür karışımı bir ifade vardı. Bense ona, 'meydanı sana bırakacağımı sanıyorsan yanılıyorsun, pis çiyan' bakışları atıyordum. Biraz sonra, elinde çay tepsisi ve poğaçayla Kaan girdi içeri. "Poğaçalar fırından yeni çıkmış hanımlar. Hadi yine iyisiniz." Birkaç adımda yanına ulaşıp, elindeki tepsiyi aldım. "Zahmet etmeseydin sevgilim." Yanağına küçük bir öpücük kondurup, Esra'ya döndüm.

"Esracığım, çayını kaç şekerli içersin tatlım?" Esra'nın gergin surat ifadesine aldırış etmeden, yatağın boşluğuna oturdum. "Ben şeker kullanmıyorum." Devirmemek için zor tuttuğu her halinden belli olan bakışlarını, başka yere çevirdi. "Hemşireye söylemiştim ayağının acıdığını, geldi mi?"

"Gelmedi!" E, dövseydin bari çocuğu Esra. O nasıl bir ses tonu? "Hemşire baktıktan sonra çıkabilirmişiz. Zaten bütün gece burada kalmamız anlamsızdı ama maksat, senin gönlün olsun." Kaan'ın bezgin ses tonunun da, Esra'dan bir farkı yoktu. "Minel, ortadaki poğaça senin. Zeytinli seviyorsun diye öyle aldım."

Bakışlarını Esra'ya çevirdi. "Senin neli sevdiğini bilmiyorum. O yüzden peynirli aldım ama inşallah seversin." Esra önce bana, sonra Kaan'a baktı. Bakışları tekrar beni buldu. "Sevmem. Nefret ederim hatta." Bunu peynir için söylemediyse yolarım ben bu kızı. Ben sanki sana ölüyorum, gerizekalı!

"O zaman, sen zeytinliyi ye Esracığım." Zeytinli poğaçayı Esra'nın eline tutuşturup, tepsideki çaylardan birine tek şeker attım ve ayağa kalkıp Kaan'a uzattım. "Al aşkım. Senin sevdiğin gibi tek şeker attım." Uzattığım çayı alıp sırıttı. "Teşekkür ederim, güzelim." Poğaçalardan rastgele birini Kaan'a verdikten sonra, bana kalan poğaçayı zevkle ısırdım.

Esra ne poğaçaya, ne de çaya dokunmuştu. Biraz sonra içeri giren hemşire, Esra'nın ayak bileğini kontrol etmek için içeri girdi. "Abarttığınız gibi bir durum görünmüyor hanımefendi. Taburcu olabilirsiniz." Esra, sinirle soludu. "Siz benim acımı benden iyi mi bileceksiniz. Üstelik ben bir doktorum, siz ise hemşire." Kaan ile, şaşkınlık içinde olanları izliyorduk. Bu haddi kendinde nasıl buluyordu ki?

"Acınıza ortak olamam tabii ama merak etmeyin. Gerçekleri anlayacak kadar iyi bir hemşireyimdir, doktor hanım. Geçmiş olsun." Hemşire odadan çıkınca, arkasından alkış tutmamak için zor tutuyordum kendimi. "Herkesin tıp okumak isteyip de, kazanamadığını düşünen doktorlardansın sanırım Esracığım?"

"Ne demek istiyorsun Minel?" Esra'nın gergin bakışları, birazdan üstüme atlayacağı hissini vermeye başlamıştı. "Diyorum ki..." Yatağa doğru bir adım attım. "İnsanları küçümseme haddini nereden alıyorsun?" Esra ağzını açtığı sırada, Kaan telaşla araya girdi. "Hanımlar. Herkes iyi olduğuna göre, gidelim mi artık?"

AİLE APARTMANIWhere stories live. Discover now