76.

34.7K 1.8K 627
                                    

Bu bölümü yorumlarına çok güldüğüm oku_yu_cuu 'ya ithaf ediyorum. Hepinize iyi okumalaaar ❤️

Üç günlüğüne, çalıştığı hastanenin Ankara kolunun düzenlediği bir sempozyuma gidecek olan kocamın valizini son kez kontrol ediyorduk. "Minel, mavi gömleğimi koymuştuk değil mi aşkım?" Onu başımla onayladığımda, durgun olan yüz ifademe bakıp kaşlarını çattı. "Sen, iyi misin güzelim?" Başımı valizden kaldırmadan omuzlarımı  silktim. Yanıma diz çöktü, yüzümü avuçlarının arasına alıp gözlerime baktı. "Olmuş bir şey, söyle hadi kocana." Dudaklarımı sıkıntılı bir şekilde büzdüm. "Sen nöbetteyken bile çok özlüyorum. Ben sensiz 3 gün ne yapacağım?"

Dudaklarında oluşan tebessümle başımı omzuna yasladı. "Ben de seni bırakıp gitmek istemiyorum ama biliyorsun işte."  Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktığımda dudaklarını alnıma bastırdı. "İşim biter bitmez, 1 dakika bile oyalanmadan geleceğim. Söz veriyorum sevgilim." Bu defa da ben onun yüzünü ellerimin arasına alıp sakallarını okşadım. "Seni çok seviyorum." Dudaklarına yaklaşıp kısa bir öpücük bıraktım. "Sana çok aşığım Minel." Elimi tutup kalbine götürdü. "Şuramı yakıp kavuran cinsten bir aşk bu."

Alnımı alnına yasladım. Hamilelik hormonlarından mıdır nedir, gözlerim dolmuştu. Ağlamamak için kendimle savaşırken, derin bir nefes aldım. "Hadi, Esat gelmeden duşunu da al. Bekletmeyelim çocuğu." Hınzır bir sırıtışla yüzüme baktı. "Beraber mi alsak acaba?" Az önce ağlamamak için direnen ben, şimdi de gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Hadi ama karıcığım. Bu duş ikimize de iyi gelecek, yaralarımızı saracak." Omzuna vurup gülmeye başladım. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordu resmen.

Duştan sonra o üzerini giyinirken, ben de saçlarımı kurutuyordum. "Sarı kafam, o üstündeki çok ince. Ankara'nın ayazında donarsın." Hızlı adımlarla dolabın önüne ilerleyip bej rengi kazağı elime aldım. "Bak bu çok iyi. Sıcak tutar, hem havaalanı da biz gibidir şimdi." Üstündeki kazağı hışımla sıyırıp yatağın üzerine fırlattım. Kalın kazağı başından geçirdiğimde gülerek bana bakıyordu. "Ne bakıyorsun öyle? Hasta olma diye uğraşıyorum." Belimi kavrayıp beni yavaşça kendine çekti. Ani hamleler yapmıyordu artık. "Ben zaten hastayım." Anlam vermek ister gibi kaşlarımı kaldırdığımda boynumu öptü. "Ama sana."

"O zaman sana üç doz kendimden yazıyorum. Üç gün fotoğraflarıma bakıp ağlarsın artık." Alaylı bir şekilde gözlerime baktı. "Üç günün sonunda gözyaşlarımın acısını çıkarırım ama." Acısını çıkarmana yeter mi bilmem ama üç günün sonunda sana hazırladığım sürprizi görünce, ağladığına değecek bence. Bence yani. Neyse, çaktırmayalım şimdi.

Telefonu çalmaya başlayınca bir yandan saçlarını düzeltip, bir yandan konuşmaya başladı. "Tamam Esat, ben de hemen hazırlanıp geliyorum kardeşim." Esat ile beraber gidecekler, biz de onların yokluğunda Hurişim bıcırığım ile bir takım işlere girişecektik. "Aşkım, Esat gelmek üzereymiş. Ben yavaştan aşağı ineyim artık." Ayrılık vakti gelmişse yavaştan, sonu gece ağlamaklı ama ertesi gün bol uğraşmaklı bir gün beni bekliyordu anlaşılan.

Boynuna sımsıkı sarıldığımda, bu defa ağlamaya başladım. "Bak, oraya gider gitmez bana haber vereceksin!" Yanaklarımı kavrayıp sıkıştırdı. "Sen böyle sulu göz değildin güzelim ya." Eğilip göbeğimi öptü. "Babacığım, bu ağlak anana ben yokken sahip çık tamam mı?" Sinirle omzuna vurdum. "Sen niye ağlamıyorsun benden ayrılacağın için? Bıktın değil mi benden?" Çatılmış kaşlarıyla eğilip yanaklarıma küçük öpücükler bırakırken, her bir öpücüğün arasından bir kelime söylüyordu. "Benim... Senden... Bıkmam... İçin... Kafayı... Yemiş... Olmam... Lazım... Canımın içi!"

AİLE APARTMANIOnde as histórias ganham vida. Descobre agora