36.

58.2K 3.6K 236
                                    

Otobüse binmeden şu bölümü de buraya salıvereyim dedim. Ee bizim bölüm şarkımız olmasın mıydı? Hem de Tarkan'dan yani 😎 Sabah sabah iyi gider, uykunuz açılır hem dhjdjdkdk Bu bölümü Sefmisimki bebeğime ithaf ediyorum. İyi okumalaar ♥♥♥

Pazarın akşamüstü kalabalığı, gürültü sesi, birbirine çarpan insanlar,  pazarcıların ürünlerini pazarlamak için bağırarak söylediği kafiyeli sözler, son kalan ürünü paylaşamayıp kavgaya hazırlanan teyzeler... Hepsi bir ahenk içinde gözlerimi ve kulaklarımı doldururken, balıkları inceleyen Kaan'ı izliyordum. Adını bilmediğim iri balığın yanına yaklaştı. Balıktan pek anladığım da söylenemez zaten, annem pişirir ben yerim. "Bundan üç tane istiyorum." Üç tane koca balığı ne yapacaktı ki bu çocuk?

"Çupra alıyorum, seversin değil mi?" Bilmem, severim herhalde. Merakla cevabımı bekliyordu. Başımı aşağı yukarı salladım hızla. "Severim." Kaan, cevabımdan hoşnut bir şekilde balıkçıyla pazarlık yapmaya başladı. Balıkçının pazarlığı kabul etmemesi üzerine, adamın elini tutup ısrar etmeye başladı. Gözümün önüne, küçükken dedemle gittiğimiz alışverişler gelmişti. Dedem de tıpkı böyle Nuh der, peygamber demez o indirimi mutlaka kapardı. Hakeza Kaan'da indirimi kapmıştı.

Balık poşetini eline alıp yanıma geldi. "Ne gülüyorsun öyle?" Bilmem anlamında dudağımı büzdüm. "Dedem gibi pazarlık yapıyorsun da, hoşuma gitti." Kaşlarını kaldırıp sırıttı. "Pazarlık sünnettir, Müberra." Tezgahların arasında ilerlerken, konuşmaya başladım. "Ben asla beceremiyorum ya." Elini sırtıma koyup beni yanına aldıktan sonra havuç tezgahında durdu. "Bir ara öğretirim sana taktiklerini."

Havuçlar zaten ucuzdu ama burada da pazarlık yapmayı başarmıştı. Biraz da patates aldıktan sonra, pazardan çıkıp minibüse bindik. Akşam ezanı okunmak üzereydi. Mis gibi bir bahar havası vardı. "Sen şu boş yere otur, ben geliyorum sarı kafa." Boş yer tek kişilikti. Şoföre iki kişilik parayı uzatıp arkamı döndüğümde, koltuğun önünde dikiliyordu. "Niye oturmadın?"

"Sen otur, ben ayakta giderim." Benim bir şey söylememe kalmadan, bir teyze ve torunu olduğunu tahmin ettiğim kişi ayaklandılar. "Gelin evladım, şöyle oturun." Kaan'ın elindeki patates ve havuç poşetlerini alıp, cam kenarına oturdum. Kaan inmek üzere olan teyzeye teşekkür ettikten sonra, teyze eğilmesi için işaret yaptı. Kaan'ın kulağına bir şey fısıldadıktan sonra da minibüsten indi. Yanıma oturan sarı kafaya merakla baktım. "Teyze ne söyledi kulağına?"

"Teyze geçen hastaneye gelmişti. Yanında torunu da vardı. Benim torunu sana vereyim dedi. Ben de kibarca reddettim tabii." Başını bana çevirip sırıttıktan sonra devam etti. "Seni pek beğenmiş, torunumu reddettiğin kadar varmış dedi." Elindeki nereden bulduğunu bilmediğim kırmızı gülü bana uzattı. "Bunu da sana vermemi söyledi."  Söylediklerini şaşkınlıkla dinlerken, gülmeden edemedim. "Sağ olsun."

Minibüsten inince, akşam karanlığına rağmen güneş gözlüğümü taktığım için Kaan'ın alayına maruz kalmıştım. "Gülüp durmasana be. Babaannemin mahalledeki yaverleri, beni bir görürse rezillik." Ondan biraz uzaklaşıp etrafı kontrol ettim. "Sen önden git, ben bir şekilde gelirim. İkimizi beraber görmesinler." Aramızdaki mesafeyi biraz açıp bana bakmadan konuşmaya başladı. "Becerebilirsin değil mi?"

"Sen bana beceriksiz mi demek istiyorsun?" Peşisıra onu takip ederken, adımlarımı biraz yavaş atıyordum. "Ben, onu mu dedim şimdi Minel?" Telaşla etrafı kolaçan edip söylendim. "Ya hu, şu mahallede adımı söyleme dedim ya sana sarı kafa!" Aramızdaki mesafe giderek artıyordu. "Tamam, Mahmut abi afedersin." Sinirle kaşlarımı çattım. "Yuh! Vur dediysek, öldür demedik herhalde."

AİLE APARTMANIWhere stories live. Discover now