21.

62.8K 4K 641
                                    

Bu bölümü, dün gece beni güzel yorumlarıyla çok mutlu eden hoscakalamam 'a ithaf ediyorum ♥

Diğer bölümlerde de yorumlardan seçip ithaf yapmayı düşünüyorum. Hepinize iyi okumalar :)

Artık nihayet ısınmaya yön tutan havaların gelmesi, bir nebze yaşama sevincimi artırıyordu. Bahçeye U şeklinde kurduğumuz oldukça geniş masaya, özenle yerleştirdiğim tabakların duruşuna baktım. Babaannemin bilmem kaç parçalık gelinlik tabaklarını, kırmadan aşağı indirene kadar canım çıkmıştı.

Elinde ki tepsiyle orduluk su bardağı taşıyan Kaan, bana doğru geliyordu. "Sana mı kaldı bu işler? Sedat faydasızı nereye kayboldu?" Elinden tepsiyi almak istediğimde, fazlasıyla ağır olduğunu anlamam uzun sürmedi. "Ayağı incinmiş, Müberra teyze yatmasını söyledi." Sedat kadar gözü açık olsam, bu hayat daha çekilir olabilirdi ama ben, enayi olarak doğmuşum ne yazık ki...

Kaan ile birlikte, bardakları sofraya yerleştirmeye başladık. Masa o kadar büyük ki, iki koldan bile zor yerleştiriyoruz. Yine babaannemin çeyizinden olan çatal kaşık takımını somurtarak getiren ergen Seda, kafama fırlatır gibi masanın üstüne koydu elindekileri. "Seni tiktokundan ayırdığımız için özür dileriz Seda Hanım, gerçek hayata hoş geldin."

Oyma isteği uyandıran gözlerini devirdi. Ergenlik çağında ben de böyle miydim acaba? Bunu bir ara anneme sorayım en iyisi. Bahçe kapısı açılınca merakla başımı çevirdim. Kaan, elinde içecek şişeleri olan babamı karşılayıp yardım etti. Ben de Fuat eniştemin elindeki ekmek poşetlerini alıp, Seda'nın eline tutuşturdum.

"Kötü gelin Ferhunde dilimlesin de getir şunları. Hadi bakayım, naş!" Babam beni gözleriyle uyarırken, elimi ağzıma götürüp hayali bir fermuar çektim. Memnun olmuş bir şekilde başını yavaşça indirdi. Elini cebine götürdüğündeyse, bitter çikolatayı gösterip cebine geri koydu ve göz kırptı. Gösterip elletmemek mi denir buna, ne denir anlamadım ki?

Çatal kaşıkları da dizdikten sonra, yukarı çıkıp mezeleri getirmeye başladım. Babaannemin dikkatli olmam konusundaki nutukları ise, bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. Yaprak sarmalarını aşağı götürürken, daha dikkatli olmam gerekiyordu. Çünkü tabaklar babaannemin kıymetlisi, altın varaklı olanlardı.

Kapıya doğru giderken girişteki tek basamağa ayağım takılınca; ben bir yana, elimdeki altın varaklı tabak bir yana savruldu. Dizimin acısından ziyade, tabağın kırıldığını görünce kıyametleri koparacak olan babaannemin feryatlarını düşünüyordum. Gözlerimi sımsıkı kapatıp, babaannemin sesini bekledim ama gelmedi. Tabağın kırılma sesi de gelmedi. Gözlerimi açıp yavaşça başımı kaldırdım. Kaan'ın çipil gözleriyle kesişen gözlerimi, elindeki tabağa çevirdim.

"Seni tutmak isterdim ama böyle gelişti Müberra." Tuttuğun altın olsun be sarı kafa! Sırıtarak ayağa kalktıktan sonra tabağı kavradım sevinçle. "Sen var ya sen, bir tanesin sarı kafa." Etrafı kolaçan edip, kimse olmadığına kanaat getirdikten sonra yüzüne baktım. "Eğilsene bi." Söylediğime anlam veremese de eğildi. Yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra, arkama bakmadan hızlıca bahçeye çıktım.

Sarmayı da masaya yerleştirdiğimde, gelen korna sesiyle kapıya baktım. Kazım eniştem ve ikizler nihayet geldiler. Koşup hemen babaannemin ziline bastım. "Geldiler, geldiler!"
İkizler bahçeye girip babamlarla hasret giderirken, Meral halam koşarak çıktı bahçeye. Aylardır hasret çekiyordu tabii, kolay değil ki.

"İkizlerim! Hoşgeldiniz güzel kızlarım." Halam onlara sarılırken, gözümden akan tek damla yaşı sildim. Belli etmesem de ben biraz duygusal bir kızım, çaktırmayın. "Oha, çok yakışıklı!" İkizlerden adı Müberra olan, kapıyı açıp bahçeye çıkmaya hazırlanan Kaan için söylemişti bunu. "Öf aman, neresi yakışıklı allasen? Üstüne bir de sarışın, korkunç!" İkizlerin bu kadar zıt karakter olması normal mi? Birinin ak dediğine diğeri mutlaka kara der. Mücella'nın söylediği şey üstüne, dönüp Kaan'a baktım.

Kaan'ın bakışları beni bulduğundaysa, hemen önüme döndüm. "Sarılmayacak mısınız kız, Minel ablanıza?" Açtığım kollarıma önce kokoş Müberra gelirken, ikisine de aynı içtenlikle sarıldım. "Çekil kız şuradan mesmursuz! Biraz da ben sarılayım canım torunlarıma." Babaannemin ikazı üzerine geri çekilip, onlara sarılışını izledim.

Herkes canı torunu, ben canı çıksın torunu.

Babannem ikizleri Kaan'la tanıştırırken, sandalyelerden birini çekip masaya geçtim. Bardağa doldurduğum suyu, boğazıma oturan yumruyu geri göndermek için tepeme diktim. "Üzülme, babaannenin en sevdiği torunu değilsin belki ama benim en sevdiğim çocuğumsun." Yanıma oturan babama, acılı bir sırıtış gönderdim. "Senin başka seçeneğin var mı acaba?"

"Yok işte. Sen benim en kıymetli hazinemsin." Dayanamayıp sarıldım. Babamın omzuna koyduğum başımı kaldırdığımda, kenarda bizi izleyen Kaan'la göz göze geldim. Hafifçe gülümseyerek kendince desteğini sundu bana. Ben de gözlerimi yavaşça kapatıp açarak minnetimi sundum. Beni anlıyordu ve bu benim için gerçekten önemliydi.

Sedat'ın topal taklidi yaparak aşağı indiğini görünce, kendime çeki düzen verip ayağa kalktım ve önüne dikildim. "Hoşgeldin, topal tavuk." Gözlerini kısarak yüzüme bakarken, yalanına inanmadığımı gayet net anlamıştı. "Gerçeği bir kişiye bile söylersen, az önce kiracıyı öptüğünü herkese söylerim!" Allah'ın cezası, radar kılıklı pislik! İhso ve Muho'ya yaptığım gibi, eline bir çikolata alıp konuyu değiştirmekle yetinebilen biri olsaydı keşke ama bana abilik taslayacak yaşta maalesef...

Bana galibiyet ilan eden bir gülüş sergileyerek yanımdan geçmeye hazırlanırken, sinirle ayağımı önüne koydum ve takılıp düşmesini sağladım. "İşte şimdi, palavranın ortaya çıkmasından korkacak bir durum kalmadı. Artık gerçekten bir topal tavuksun." Aynı gülüşü ona iade ederek tekrar yerime oturdum. Babaannem, feryat figan Sedat'ın yanına koşarken gülerek olanları izlemeye başladım.

"Sedat abim, formundan hiçbir şey kaybetmemiş  çok şükür." Mücella'nın sözüne herkes gülerken, babaannemin gözüne yine ben iliştim her zaman ki gibi. "Gülüp duracağına, kalk Sedat'ımın ayağına bir merhem getir." Söylediğini yapmak için ayağa kalktığımda, evinin anahtarını bana uzattı. "Bana da bir şal getir, hava esiyor." Babaannemin bunu söylemesini bekliyormuş gibi, masadaki herkes bana hırka siparişi vermeye başlayınca, kendimi yerden yere atmamak için direnmeye başladım. Bir apartmana, bir topal tavuk yeterli sonuçta.

Apartmana girip elimdeki anahtar tomarıyla, milletin evinden hırka toplamaya başladım. En son merhem almak için evin kapısını açtığımda, asansörün sesini duydum. Muhittin Berk, yine apartmanın içinde cirit atıyor olmalıydı. Ecza dolabını  karıştırıp bir merhem bulduktan sonra, kapıyı açtım. Karşımda kapının pervazına yaslanmış, gülümseyerek bana bakan bir Kaan görmeyi beklemiyordum.

"Ne bakıyorsun öyle?" Başını iki yana salladı. "Nasıl bakıyorum?" Sinirle, elimdeki hırka tomarını kucağına bıraktım. "Alay etmeye geldiysen, ben de seninle beraber güleyim. Ben severim ağlanacak halime gülmeyi." Üstüme eğilip beni kapıyla arasına sıkıştırdı. "Sedat'ı niye düşürdün, Müberra?" Her şeyi görmek, bilmek zorunda mısın sarı çiyan?

Onu hafifçe itip kapıyı kapattıktan sonra, apartman boşluğuna göz gezdirdim. Kimse olmadığına kanaat getirince Kaan'a döndüm. "Seni öptüğümü görmüş, tehdit etti. Ben de ağzının payını verdim. Her şeyi görmese olmaz zaten, embesil." Elindeki hırkaları kucağında düzelttikten sonra, o da apartman boşluğuna baktı.

"Test edelim o zaman." Anlam vermek ister gibi kaşlarımı kaldırdım. "Neyi?" Bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı. "Sedat'ın her şeyi görüp görmediğini." Yavaşça kulağıma eğilerek fısıldadı. "Bakalım bunu da görecek mi?" Ben daha ne olduğunu anlamadan, yanağımı kocaman öptükten sonra geri çekildi ve hızlı adımlarla aşağı indi.

Arkasında, küçük çaplı kalp krizi geçiren bir Minel Özkaya bırakarak...

AİLE APARTMANIWhere stories live. Discover now