62- Hoşçakal

3.6K 181 23
                                    



--------

3 AY SONRA.....

Kaybolmak istediği anlar olur herkesin. Yok olmak istediği, çantasını alıp bu dünyadan çıkmak istediği zamanlar olur. Ama geride bırakamayacağı kadar çok yük vardır. Sorumsuz olamayacak kadar rutin, ağlayamayacak kadar hızlı, eğlenemeyecek kadar boş olmaya başlar hayatlar. Ama o bırakıp gidemediğimiz yükleri bile özleyecek hale gelmek varya. Şu 3 ay içerisinde cevabını bulamadığım tek şey buydu Belkide.
Saklanmış, ertelenmiş hayaller, irdelenmiş davranışlar, kınayarak bakılmış suratlar, kimsenin ne dediğini umursamadan eğlenenler. Ve daha bir çok insan. Boş bir yatakta yatıyormuşum gibi, gelen geçen iğnesini vurup gidiyormuş gibi. Ruhum
iyileşmedikten sonra gerçekten bu hayatta kalmam neyi değiştirecekti ?

Gittikçe azalan şey, hayaller ile birlikte umutlarmış. Gökyüzüne kafanı kaldırdığında onu hissedememek. Küçükken bizi yukarıdan izlediklerine inanırdık. Ya fazla temiz kalpliydik, ya da salaktık. Kafamı gökyüzüne kaldırdım. Hiçbir şey değişmiyordu. Gidenler, geri gelmiyordu.

Koluma bir el dokundu ve kafamı oraya çevirdim. "Buyrun Eylül hanım."
Görevli kadın kolumdan tutup hastaneye soktu. Psikoloğun odasına girip kapıyı kapattı arkamdan. "Hoşgeldin Eylülcüm."

Cevap vermedim ve koltuğun üzerine oturdum. "Anlaşılan yine konuşmayacağız."

Konuşunca bir şey değişecek miydi ? Gerçekten değişecek miydi ? Hayır, hiçbir şey düzelmeyecekti.

Psikolog söylemesi gereken şeyleri söyledikten sonra ayağa kalktım ve odadan çıktım. Hastanenin bahçesine çıkıp o banka oturdum tekrar. Ambulans gelirken bir adam çıkardılar sedye ile. "Ahmet !"

Kadın arkada ki arabadan koşmaya başladı. "Ahmet !"
Kız sedyede yatan kişiyi sayıklıyordu. Hepsi birlikte hastaneye girdiler.

Gülümseyip kafamı diğer tarafa çevirdim. Yine birinin umutları ellerinden kaymıştı. Bir insan daha eklenmişti delirenlerin arasına. Hoşgeldin deli ablacım. "Nasıl geçti bakalım konuşmanız ?"

Oğuzhan yanıma geldi ve oturdu. Gözlerimi kapalı tuttum uzun süre ve ayağa kalkıp çimenlerde yürümeye başladım. Hırkamı kollarıma daha çok sardım. Aslında ablamı şimdi anlıyordum. Herkes bir çöplük gibi geliyordu gözlerime. Onlarda gidecekti, herkes gibi...

Gerek yoktu artık, saatlerce dil dökmeye. Biriyle konuşmak rahatlatmıyordu artık. Geçmiştim o evreyi. Aksel geldi yanıma ve kollarımdan tuttu. Polislerle uğraşmıştı biraz. Silahlı saldırı olmuştu çünkü. Polislerin bu işin ucunu bırakmaması oldukça doğaldı. "Adamlar her yerde seni arıyor. Tek başına gezmeyeceksin."

Gülümsedim acı ile. Tek başıma değildim ki ben.

"Eylül! Bu iş uzayabilir."

Omuzlarımı silktim. Ne olmuştu ki dün ?



-----------------


Artık herkes için son gelmişti. Adımlarımı usulca ilerlettim takım elbiseli adam'a doğru. Ya ben yok olacaktım, ya da o geberecekti. Bugün buradan dönüş olmayacaktı. Böyle tiksinç bir adamın golf sahasında ne işi vardı peki ? Arkası dönük bir şeyler ile uğraşırken her yerde takım elbiseli adamlar duruyordu. Yanına bir kadın yaklaştı adamın ve yanağından öptü. Adam masanın üzerinden bir şey almak için arkasını döndü. Gözleri benim ile buluşunca gülümsemeye başladı. "Vay vay.. Küçük hanım. Şeref verdiniz, buyrun."
Gülümseyip daha çok ilerledim ona.
Belki yaptığım salakça ölüme yürümekti. Ama düşmanını dostundan daha iyi tanıyacaksın diye bir laf vardı. 3 ay boyunca izlemiştim bu adamı. Benim bu yaptığımı Akseller yapsaydı şimdiye vücutlarına binlerce kurşun girmiş olacaktı. Ama beni kadın görüp hafife aldıklarını oldukça iyi biliyordum. Elim ile karnına yumruk atarken bileğimi ters çevirip sırtımı yapıştırdı. "Yavaş gel küçük hanım."

Küçük KadınWhere stories live. Discover now