2.1

2.4K 179 102
                                    

Ahu ÖZATA

İki hafta.

Meydana geldiği harf sayısına ve içerdiği güne bakıldığında insan ömrünün büyük bir parçası gibi gözükmeyen son on dört günüm, yaşadığım yirmi iki yaşımın on dört yılına denk bir yoruculukta geçiyordu.

Hem zihnen hem de fiziken.

Doğradığım soğanın etkisiyle burnumu çekerken, kalbim 'sadece fiziken ve zihnen mi?' diye araya girse de onun sesini artık bastırabiliyordum. Ekşi sözlükte gördüğüm yöntem işe yaradı diyebilirdim. Üstelik fiziki olmayan acıyı kabullenmek, yani aşk acısı çektiğini kabullenmek sanki daha iyi geliyordu.

"Ahu doğum günü hediyeni buldum biliyor musun?" diyerek yüksek bir tonla bana seslenen Sare'ye döndüm, düşüncelerimden sıyrıldığım an ilk işim "Benim doğum günüme daha aylar var?" diye sormak olmuştu.

Sare rendelediği domatese işaret parmağını batırıp "Hah şimdi tam oldu," dediğinde iki kaşımın arasına sürdüğü domatesten tiksindiğim için refleksle geriye adımladım. "Ne yapıyorsun kızım ya?"

"Evde kalmış Hintli kız kardeşlerin böyle yapmıyor muydu? Seni onlara benzettim işte."

Kendini komik sanan arkadaşımın açıklamasıyla Nisan gülmeye başlarken göz devirdim ve tezgahın üstüne bıraktığım küçük hoparlörden az önce açtığım Hintçe şarkının sesini kıstım. "Ha-ha. Çok komikmiş gerçekten."

"Ayıp ediyorsun ama Sare," diyen Nisan "Evliliği sembolize ediyor o," diyerek lüzumsuz arkadaşımı düzeltti, bense amacının doğru bir bilgi vermek olmadığının gayet bilincindeydim. "Harbi mi? Sen nereden biliyorsun?"

Nisan yoğurt çorbasının kıvamını tutturmak için ara vermeden karıştırmaya devam ediyordu. "On gündür aralıksız Hintli kardeşlerimizi dinliyoruz, dedim bir araştırayım, ne yerler ne içerler."

Yüzüm düşmüştü ama kendime kızmadan da edemiyordum, insan ailesini seçemiyordu onu anlamıştım da  arkadaşını seçebiliyordu. Ben nasıl olmuştu da bu iki kızı hayatımın merkezine yerleştirmiştim? Aklım neredeydi acaba?

"Şşşt nankörlük etme, kız senin annenler gelecek diye saçını süpürge etti, bir haftadır ev temizliyor. Yapmaz bak." diyen Sare beni arkadaş olarak seçmenin nimetlerinden utanmadan bahsederken ben de enayiliğimle soğan doğramayı sürdürdüm.

"Bir şey olmaz, on gündür dilini de yuttu zaten hiç değilse işe yarasın. Hem o az önce kıstığı müziğin sesini duymaya çalışıyordur."

İkisi de bana gülüyordu ama onların seviyesine düşmeyecektim.  "Şuradan biberleri uzatsana Sare." Arkadaşım benimle dalga geçmeyi ihmal etmese de dediğimi yapmıştı.

Biberleri küçük küçük doğradığım esnada Nisan'ın çalan telefonu oflayarak kapattığını görmemle "Batuhan mı yine?" diye sordum. Neyseki kindar biri değildim de onlara tribim günlerce sürmüyordu. Bir ara arkadaş başına düşen nimetlerimden söz edildiğinde bunu da çaktırmadan araya iliştirecektim, sevdiğim çocuk kıymetimi bilmiyordu ama bilen birileri olsa iyi hissederdim en azından.

"Aynen ya, kaç kere yüzüne kapattım bana mısın demedi. Hala arıyor."

"Belki bu sefer önemli bir şeydir?" diyerek kendimi bile kandırırcasına konuştuğumda Nisan parmağını şaklattı ve "Tabii ya," dedi. "Bu hafta da doktor randevusu vardı, soyadı benimkiyle aynı olan birine denk gelmiştir yine. Akrabansa randevuyu ondan alacağım falan der kesin, başka ne olabilir ki?"

Sare dudaklarını birbirine bastırarak gülmemek için kendini kasıyordu ama ben Batuhan'ı anlayabildiğim için haline üzülüyordum.

"Zaten her Karaca soyadlı insan da benim babamın oğludur başka kim olacak ki? Türkiyede bu soyadı pek nadir ne de olsa."

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now