4.0

2.3K 187 63
                                    

40 bölümü geride bıraktık, ne demek ya 40????
Şaka mı

Ahu Özata

"Kızım zaten Cenk yüzünden bütün dersleri kaçırdın,  ne demek bugün de gelmiyorum?"

Sare ve çiçeği burnunda yeni evli çiftimizin okulu bırakıp, genelevde çalışmaya başlayacağım gibi tepki göstermeye devam ettiği onuncu gündü bugün.

Aynı zamanda reddedilişimin de onuncu günüydü.

Elimdeki ekmeğe yavaş yavaş çikolata sürmüş, tüm gözler benim üzerimde değilmiş gibi bir ısırık almıştım. Nisan'ın sponsorluğundan mı güç buluyordum bilmiyorum ama eve geldiğimden beri üç kez nutella aldırmıştım. Amacım vücudumdaki endorfin miktarını arttırmak ve internette okuduğum ağrı kesiciden otuz kat daha etkilidir tezinin doğruluğunu kanıtlamaya çalışmaktı.

Her ne kadar kocakarı şifalarına inanan tarafım daha baskın gelse de bilime de saygım sonsuzdu. Sonsuzdu sonsuz olmasına ama çikolata yemeye devam etmesem kalp ağrım ne boyutta olurdu tahmin bile edemiyordum. Keşke diye geçirdim içimden, annemi aradığımda bana içince mutlu olabileceğim bir ot karışımı tarifi verseydi. Bilim de bir yere kadardı işte.

"Canım istemiyor, benim yerime imza atın."

"Ya sabır," diyen çiçeği burnunda yeni gelin konuştu, ben de gözlerimi onun üzerinde sabitledim. Bana öyle bir bakıyordu ki kalkıp boğazıma yapışsa şaşırmazdım. "Sende bir haller var, bir çözeyim bak neler yapacağım sana."

Bir de başımda arkadaş belası vardı. Kendi gizemleri yetmiyormuş gibi benim sakladıklarımın peşine düşmüştü ve utanmaz bir şekilde hesap sorar modunu açıyordu. Ayrıca ben anlatabileceğim ne varsa anlatmıştım, Cenk'ten de bahsetmiştim, İzmir'de Cengiz'in bana yardım etmek için elinden geleni yaptığından da.

Şimdilik tek sakladığım Cengiz'in dudaklarına yapışmam ve onun çekilen bedeniyle birlikte reddedilişimdi.

Hatırladığım görüntüyle içim çekilirken, "Off" dedim yüksek sesle, refleksle de alnımı yemek yediğimiz masaya yasladım. Elimdeki çikolatalı ekmeği ağzıma götürüp, yatar pozisyonda yemeye devam ettiğim an "Bacım, iyi misin?" sorusuyla sırtıma yerleşen bir enişte eli hissetmiştim.

"Ya Ahu, neden sürekli oflayıp bir yerlere çöküyorsun? Ne oluyor sana?" Elimdeki ekmeği kemirmeye devam ederken, içimden de düşen özgüvenim yere çöküyor, bedenime hakim olamıyorum ben ne yapayım, diye tepki gösteriyordum ama beni kimse duymuyordu. Gerçi iyi ki de duymuyorlardı. Daha ben Cengiz tarafından istenmediğim fikrine kendimi alıştıramamıştım, onların tepkisiyle kalp ağrılarım daha da şiddetlenirdi.

"Dönemsel bir ruh hali diyorum Nisan, hem neden kendi kocanla ilgilenmiyorsun da bana sardın?"

Yeni Ahu da buydu, kimseye açıklama yapamadığım için tersleme yolunu kendime uygun görmüştüm. Sonu benim için çıkmaz mı olurdu yoksa yol ayrımına gelip üç dört kola mı ayrılırdı şimdilik şaibeliydi. "Kocan deyip durma bak, Hankişi'ye ayıp oluyor. Anlaşmalı evlilik yaptık dedik kaç kere, rencide ediyorsun insanı."

"Bana ne? Benimle mi anlaştın?" dedim, muhtemelen ağzım yüzüm çikolata olmuş bir vaziyetteydi. "Bu adam benim eniştem mi?" diye sordum ve Hankişi'ye dönerek kendimi cevapladım. "Evet eniştem, bitmiştir."

"Sende de ne inat var, pes." dedi Nisan, Sare ise en az benim kadar mutsuz bir şekilde kahvaltısını yapmayı sürdürüyordu, biraz sonra topun kendisine geleceğinden habersizdi. "Bu evde herkes birbirinden bir şey saklamaya meyilliymiş zaten, ben başlattım diye kabak benim başımda patladı. Kaşımdaki salakta da iki gündür var bir haller."

Ahu ile CengizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin