4.7

2.4K 212 96
                                    

Ahu Özata

Eskişehir'de açmaktan imtina eden güneş tepemizde, dimdik yokuş karşımızda olacak şekilde dakikalardır yürüyorduk.

Bazen gerçekten aklımı sorguluyordum. Hatta kendimle sınırlı kalmayıp arkadaşlarımı da sorguluyordum. Bizim eve adım atanın düşünme yetisine bir haller oluyordu, artık iyice emin olmuştum.

Aslında her şey çok güzel başlamıştı. Evde huzurlu bir güne uyanmış, telefonumla ilgileniyordum ki Hankişi yanıma gelmiş ve Sare'nin evde daha fazla kalmasının sağlıklı olmayacağını söyleyerek dışarı çıkarmak istediğini söylemişti. Fikri beğenip onaylamıştım ama bana neden sorulduğunu anlamamıştım.

Hankişi'nin "Şimdi benimle tek kalmasın," demesi ile yüzümde garip bir tebessüm eşliğinde hazırlanmış, Sare'yi de ikna ederek onu da kendimle birlikte hazır hale getirmiştim. Allah bir kapıyı kapatıyorsa diğer kapıyı açar derlerdi de bu kadar net bir örneğini ilk defa görüyordum.

Pezevenk bir erkeğin terk edişinden hemen sonra adam gibi adam bir erkeğin gelişi, tesadüf değil de anca tevafuk falan olurdu.

Evin bahtsız bedevisi ben olmalıydım, benim dışımda herkesin yüzünü güldürecek bir şeyler oluyordu.

"Şelalesine de parkına da başlayacağım ama şimdi," dedim kendimi tutamayarak. Hangi akla hizmet kapının önünde kuzu gibi yatan arabayı almamış ve yürümeye karar vermiştik, onu bile anlamamıştım. "Yanlış yerden gidiyor olabilir miyiz?" sorusu da Sare'den gelmişti.

"Bilmiyorum, buraları bilen sizsiniz," dedi Hankişi. Ben de derin bir nefes verdim, bize güvenip yola da çıkılmazdı yani. Elimizi attığımız pezevenk çıkmıyorsa, bizi reddediyordu. Böyle bir ikilinin ipiyle bırak kuyuyu, çukura bile inmezdim ben.

"Yeter," derken yanda bir park gözüme çarpmış, arkamdaki ikiliyi umursamadan da oraya yönelmiştim. "Ben oturuyorum burada, siz nereye giderseniz gidin." Banklardan birine oturmuş, derin derin soluyordum ve aynı anda da kafama elimi bastırıyordum. Hissettiğim sıcaklık ile yüzüm buruştu, umarım kafama güneş falan geçmezdi.

"Ben de bittim," dedi Sare kendini benim yanıma attıktan sonra. Hankişi ise boş parka bakıp "Dinlenin o zaman biraz, sonra devam ederiz," demişti. Geri dönüş asla bir seçenek değildi herhalde onun gözünde, şelale diye yola çıktıysak illa o şelaleyi görecektik.

Birkaç dakika sessizce soluklandık, gözlerim etrafı tararken Hankişi'nin ara ara Sare'ye değen bakışlarını görüyordum ama çaktırmıyordum. Sanki arkadaşımın keyfinden o sorumluymuş gibi devamlı bir kontrol halindeydi ve bu hali genişçe gülümserken içime garip bir neşenin dolmasına neden oluyordu.

Sare bizim dışımızda sadece onunla doğru düzgün bir iletişim kuruyordu ve bir erkeğin yargılamayan halinin ona iyi geldiğini hissettiğimden, enişte beye minnet bile duyuyordum.

Benim de gözlerim Sare'ye döndüğünde, yine her zamanki mutsuz bakışlarına geçiş yaptığını fark ermemle ayağa kalktım ve eline yapıştım. "Kalk hadi, tahtırevalliye binelim biraz," Kalkıp yürümeye başlamıştı ama "Ne alaka?" diye sormaktan geri kalmamıştı.

"Kös kös oturuyoruz da ne oluyor?" dedim gayet mantıklı bir argüman sunmuşum gibi. Bir tarafa geçip, oturacağı yeri hafifçe kaldırınca o da bindi. Bir aşağı bir yukarı sallanıyordu ama kimse bariz olarak ağır basmıyor olacak ki bir tarafı yere indirip diğer tarafı havaya kaldırmıyordu.

Biraz yüklenip Sare'yi havaya kaldırdığımda güldü. "Valla daha hafif olmak işime gelir Ahu," dediğinde sinsi sinsi gülerek "Benim de öyle," demiş ve hafifçe kalkıp aniden tekrar oturarak havada zıplamasına neden olmuştum. "Ahu!" diye bağırdı korkuyla, ben ise gülmekle meşguldüm.

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now