2.7

2.3K 196 65
                                    

Cengiz Asoğlu

Boğaz manzarasına bakan bir pencerenin iç camını siliyordum.

İleride görülen deniz, tepede parlayan güneş ve ılık havayla bir ilkbahar günündeydim. Üstümde bol bir tişört, altımda siyah eşofmanım ile lekeli kalan yere elimdeki spreyden biraz daha sıkarak, bezi üstünde gezdirdim. "Misler gibi oldu," diye bağırdığımda, tıpkı benim gibi günlük ev kıyafetleri giyinmiş olan Ahu salonun kapısından girdi. "Senin değil benim övmem lazım, çekil de bakayım."

Eserimle gurur duyarak bir adım geriye çekildim. Ahu cama şöyle bir göz attı, kaşları hafifçe kalkmıştı ve dudakları da büzüşürken kafasını sallıyordu. "Öğreniyor gibisin, bravo." dediğinde heyecanlanarak "Gerçekten mi diyorsun?" diye sormuştum. Gülerek kafasını olumlu anlamda salladı ve elimdeki bezi alarak, yenisini verdi. "Diğer camlar da ellerinden öper o zaman."

"Sırf bana kitlemek için mi beğendin yani?"

Şaşırmış bir ifadeye bürünerek kendini işaret etti. "Ben hiç öyle şey yapar mıyım?" Kollarımı göğsümde birleştirdim ve "Bilmem, bana yaparsın gibi geldi. Biraz dolandırıcı havan var," dedim. Ahu ise "Aşk olsun," nidası ile beni kınadı. "İnsan hiç böyle söyler mi? Ya kalbim kırılırsa?"

"Onu tamir etmek konusunda cam silmekten daha başarılı olduğum kesin, dert etme."

"Hadi ya," dedi bu sefer de. O da kollarını göğsünde birleştirmiş ve meydan okur gibi "Benim bundan haberim var mı peki?" demişti. "Valla haberin var mı bilmem, tek bildiğim beni köle gibi çalıştırdığın. Manzaraya karşı bir şeyler içiyor olabilirdik, şimdi ise," Elimdeki camsili havaya püskürttüm. "Anca yanlışlıkla camsil yutarız."

"Hadi hadi, şikayet etmeyi kes. Akşam sana köfte yapacağım," dediğinde hemen tav olarak tam bir görev bilinciyle kafamı hevesle salladım. "Bitanesin," diyerek diğer cama yöneleceğim sırada bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattı. "Bak, şikayet etmiyorken ne kadar iyi bir eşsin." Aramızdaki mesafe gittikçe kapanırken, gözlerimi kapattım.

Dudaklarını dudaklarımda hissetmem ile gözlerimi açmam bir olmuştu.

Gördüğüm manzara ise odamın tavanıydı. Aniden uyanmış olmanın şaşkınlığı ile oturur pozisyona geçtim. "Bu neydi böyle?" diye mırıldanırken kaşınan gözümü avucumun içiyle ovdum. "Ulan Timuçin, bunlar hep senin halt yemen."

Dolduruyordu aklımı böyle şeylerle, sonra ben uğraşıyordum bilinçaltımın oyunlarıyla.

Tekrar yatar pozisyona geçmiştim, gözlerimi de sımsıkı kapatmıştım ama tüm uykum kaçmış gibi bilincim bir türlü kaybolmuyordu. Oflayarak biraz da sağıma döndüm. Ne tarafa dönersem döneyim aklıma dolan başka bir düşünce ile derin bir nefes verdim. Sola dönüyordum, annem yengeme bağırıyordu. Sağa dönüyordum, dedem ile son konuşmam zihnime doluyordu. Dümdüz yatıyordum, bu sefer de gördüğüm rüya ne alakaydı ya düşüncesi aklıma geliveriyordu.

Yok, olmuyordu.

Kafamı zorla yastıktan kaldırarak söve söve odamdan çıktım. Yeterince zor bir gün olmamış gibi gecenin dördünde ayağa dikilmiştim bir de, resmen kendimle zorum vardı.

Ayrıca artık bu rüya meselesi de canımı sıkmaya başlıyordu.

"Gerizekalı," diyerek bu sefer de kendime sövdüğümde arkamdan gelen "Muhteşem bir tespit," lafıyla yerimden sıçradım.

"Ulan manyak, aklımı çıkardın." derken yaşlı dedeler gibi elimi de kalbimin üstüne koymuştum. Timuçin mutfak masasında, önünde bir su bardağı ile oturuyordu. "Ne yapıyorsun bu saatte?"

Ahu ile CengizOnde as histórias ganham vida. Descobre agora