4.3

2.2K 183 46
                                    

Cengiz Asoğlu

Geceleri sanki daha kederliydi.

Gün bir şekilde geçiyordu da, gözlerimi kapattığım yatak sanki bana zindan oluyordu. Tüm düşüncelerim ise işkenceye dönüşüyordu. Bütün eziyeti durduran tek düşünce de, başlatan ile aynıydı.

Ahu.

Benim için kalbimdeki sızının adı da oydu, içimdeki yaşama isteğinin de. Bir insanın kederi de gülüşü de aynı kişiye ait olunca, geceleri uykusuz geçiyormuş, yeni yeni şeyler öğreniyordum.

Mesela Ahu'nun tek hayali, tüm odayı rengarenk yapıp; o hayalin gerçekleşmeyeceği düşüncesi de siyaha boyayabiliyordu.

Şimdi hayatın tüm renklerini onun gözlerine bakarak öğrenebilirdin, körlüğün sana karanlıktan başka hiçbir şey sunmuyor.

Bir de bu vardı tabi, sanki kendimi yeterince cezalandırmıyormuşum gibi içimdeki düşman ses beni yargılamaya devam ediyordu. Derin bir nefes alacak oluyordum, ya bambaşka olsaydı, diye beni dürtüveriyordu.

Nefesim boğazıma düğümleniyor, ciğerlerime yakıcı bir hisle iniyordu.

Bana rahat nefes bile yoktu. Cezalar adil olmalıydı, ben ise hem olmak istediğim topraklardan sürgündüm, hem de hala taşlanıyordum sanki. Ahu'suz kış zaten zordu, insanın vicdanının kendisine biraz acıması olmaz mıydı?

Koridordan gelen tıkırtılar ile, salonda oturduğum koltukta kafamı çevirdim. Mutfağa giden adım seslerine musluk sesi eşlik etti, sonra da Timuçin benim olduğum tarafın görüş açısına bile girmeden "Baykuşum, naber?" demişti.

Bakmadan bile burada olduğumdan emin bir sesle konuştuktan sonra, içeri girdi ve yine olduğum tarafa bakmadan karşımdaki koltuğa oturdu. "Bankaya yatırdığım tüm parayı buraya taşıyacağım."

"Ne alaka Timuçin?"

"Burası bankadan daha güvenli, gece nöbetlerin daha sürecek gibi. Kendimi baya güvende hissediyorum." Yapmacık bir ifade ile güldüm, koridorun açtığı ışığı odada birbirimizi görmemizi sağlıyordu ama muhtemelen uykusu açılmasın diye oturduğumuzun salonun ışıklarını açmamıştı. "Ne komik," dedim keyifsiz keyifsiz.

"Komik ama trajikomik gülüm," Elindeki suyu içerken kaşlarını kaldırdı ve bardakla beni işaret etti. "Daha ne kadar sürecek bu halin? Ölürsen aşkından değil, uykusuzluktan öldün sayılır haberin olsun. Şov bile yapamazsın."

"Keyfimizden uyumuyoruz sanki," dedim tekrar huysuz huysuz. "Uyku tutmuyordur tabi, Timuçin'i dinlesen birkaç sokak öteye istediğin saatte aşkını görmeye giderdin ama sakalımız yok ki," Sonunu uzatarak konuştuktan sonra, bana acır bir bakış attı. "Anladık, Timuçin. Haklıydın, anladık."

"Daha kaç gece uyumayacaksın Cengiz?" Bu sefer sesi daha ciddi çıktığı için, ağrıyan gözlerimi ovuşturdum. Ahu ile bana zehir ettiğim bu aşkın yasını ne kadar süre daha tutardım acaba, bana bir ömür gibi gelmeye başlamıştı. "Bilmiyorum." dedim isyan eder gibi. Daha kısık sesle tekrarladım. "Bilmiyorum."

"Oğlum, şaka yapıyoruz da bu halin hal değil." Timuçin ciddi ses tonunu nadir kullandığı için endişelendiğini anlamak zor değildi. "Olmuyor Timuçin," derken kafamı kaldırmış, direkt ona bakıyordum. "Sanki hep Ahu mu vardı da yaşamaya devam ediyordun diyorum kendime, yok, yoktu ama var olma ihtimali de yoktu işte." Duraksadım, çaresizlikle devam ettim. "Anlıyor musun?"

Kafasını salladı, gerçekten anlıyor gibi duruyordu. "Her şeyi kendi ellerimle mahvettim, biraz daha erken cesaretimi toplasam, azıcık daha cesur olsam şimdi belki," Kesilen nefesimle, "Belki," diye tekrar denedim ama ihtimalinden bahsetmek bile kalbimi saran zincirleri sıkıştırdığından, sustum.

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now