4.1

2.2K 178 58
                                    

Yorum yapmayı unutmayın ♥️♥️

Cengiz Asoğlu

Karanlık su, izlerken bile beni içine çekmek istiyor gibiydi.

Huzurlu, sessiz, nefesimin kesildiği bir karanlık; kulağa hoş geliyordu. Ağrıyan gözlerimin kapandığı, ciğerime batan iğneleri hissedemediğim bir an, ihtiyacım olan buydu.

Yaptığım ise ateşten bir yolu yürüyüp, bir banka oturmaktı. 

İnsan kendi kaderini kendi çizer, hiçbir zaman inanmadığım bir sözdü. Nasıl olurdu da kendi kalemimizi ele alabilirdik, bizim elimizi bırakıp gidenler daha nasıl yazılacağını bile öğretmemişken?

Şimdi görüyordum, yazmayı bilmeyen ellerim, bir kağıda bastırmıştı mürekkebe bulanmış ucu; sert ama kararlı harflerle yazmıştım, her şeyin benim elimdeki kalemden ve kırılmış kalbimden ibaret olduğunu sanarak. Oysa durabilirdim, yazdığım tüm cümleleri görmezden gelip yenilerini yazabilir, bambaşka bir son kazandırabilirdim bu hikayeye.

Gücüm yetmez sanmıştım, güçsüzlüğüm bizi bu banka oturtmuştu, şimdi mahvettiğim hikayenin en azından kalbi kırık tarafına hitap etmeliydim. Çünkü ben bu sonu hak etmiştim, korkaklığımla ben bunu çoktan kendime reva görmüştüm ama onun hiçbir suçu yoktu.

Yine de hangi sözcükleri seçsem, mahvettiğim her şeyin ağırlığıyla ne desem de Porsuk'a bakarken iç çeken kızın üzgün yüzünü güldürsem, bilemiyordum.

Aramızdaki sessizliği o böldü, benden bir halt olmayacağını artık o da yavaş yavaş kabul ediyor olmalıydı. "Derslere gelmediğim için kendini kötü mü hissettin?"

Derin bir nefes verdim, on gün boyunca, her gittiğim derste onu görürüm diye atan kalbim de elbet bir sebepti. Hem de çok büyük bir sebep, onun hayatının gidişatını bozduğum, yüzüme bakamayacak hale getirdiğim için hissettiğim kesif suçluluk, burada olmamın ana nedeniydi de, değildi de.

"O da var tabi ama," dedim zar zor, kelimeleri sanki karşıda duran suyun en dibinden, çamura batmış halde çıkarmışım gibi. "Cengiz ben senden özür dilerim," ise beklediğim en son cevaptı.

Oysa buraya özür dilemeye gelen bendim, hem ondan, hem de bizden. Mümkünse beni affet diye bağırmak, salaklığımın bedelini beraber ödediğimiz için özürler dileyip bu kalın kafamı kırması için önüne koymak.

Elleri üşüyor gibi üstündeki ceketi parmak uçlarına kadar çekti, bana bakmıyordu, her an kalkıp gidecekmiş gibi oturduğu bankın ucunda öylece benden bir tepki bekliyordu. "Ahu-" diye başladım, devamı ise gelmedi. Düşünmemiştim çünkü, bir gün daha onu okulda göremeyince ayaklarım nasıl oldu da beni onun kapısına götürdü, ayırt bile edememiştim.

Bir şeyleri düzeltmem gerektiği açıktı, ben ise daha kendimi toplamak bir yana dursun, her gün biraz daha dağılıyor gibiydim. Önümde devamlı bir terazi vardı, bir kefesine koyduğum diğer kefeyi havaya kaldırıyor, denge devamlı bozulup duruyordu.

Ne gitmeye gönlüm el veriyordu, ne de kalmaya yüz bulabiliyordum.

Asıl ben özür dilerim, diye girmek istiyordum ama ondan duyduğum son söz bile bir özürken, bu konuyu devam ettirmek istemeyip "Bana karşı hislerin olduğunu bilmiyordum," derken buldum kendimi.

Ona hesap sormak istemiyordum, yine de aklımda dönüp duran, ya bilseydin ne olurdu ihtimali doğru düşünmeme engel oluyordu. Geceler keşkelerle, sabahlar ise olduramadıklarımın ağırlığı ile geçip gidiyordu.

"Duygularımı gizlemekte iyiyimdir," dedi, dizlerime yasladığım dirseklerim ile eğdiğim kafamı kaldırıp, alttan ona baktım. "Cenk'in olayı yaşanana kadar iyi gidiyordum ama," Elini alnına götürdü, işaret parmağıyla alnını sertçe kaşıdığında, kaşlarımın çatıldığını hissettim. "Sanırım sana çok yakın olunca kontrolümü kaybettim. Bana kızgın mısın?"

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now