2.2

2.2K 172 28
                                    

Ahu ÖZATA

Sinirliydim.

Daha doğrusu burnumdan soluyordum.

Son birkaç gündür yaşadıklarımı düşününce böyle hissetmem normaldi tabii. Kim aşık olduğu erkek tarafından istenmediğini bu kadar net anladıktan sonra gülücükler saçabilirdi ki?

En azından benim saçamadığım ortadaydı.

"Hay senin gibi ayakkabının." Hızla yürüdüğümden mi bilmiyorum, yola çıktığımdan beri üçüncü kez bağcığım çözülmüştü. Belki de annem sakar çocuk sendromuna yakalandığım konusunda haklıydı, motor becerilerimden de an itibariyle şüphe etmek üzereydim.

Nerede bağlayacağımın hesabını yaparken, saatte elli kilometre hızla giden arabalara rakip gibi gözüktüğümü fark ederek biraz yavaşladım. Sanırım yürümüyordum, uzaktan gören biri için bence bu koşmak sayılabilirdi.

Kendime aradığım durağı, gözlerime ilişen minik Taha'yla bulduğumda derin bir nefes aldım. Şu sıralar mimik listemin başını çattığım kaşlarım alıyordu, en aşağılara düşen kıvrılan dudaklarımı yukarı sıralara çıkarmaya çalışırken biraz zorlanmıştım. "Aa Ahu Abla?"

Gülümseyebilmek için adımı duymam gerekiyormuşçasına sırıttığımda, umarım bu narsistlik değildir diye içimden geçirdim, aynı anda da eğilip tartının başında bekleyen ufaklığa kollarımı dolamıştım. "Naber yakışıklı?"

Taha'yla uzun bir süredir denk gelmiyorduk, üniversitenin birinci yılındayken sürekli burada olurdu ama artık okuluyla daha çok ilgilenmeye başlamıştı. Ailesiyle ilgili sağlık sorunlarının geç de olsa çözülmeye başlamasına seviniyordum. "İyiyim Ahu Abla? Saçların ne güzel olmuş."

Nasıl gözüktüklerini unutmamıştım ama elimi saçıma götürmeden edemedim. Nisan'ın zenginliğinin meyvesini yeni aldığı saç şekillendiriciyle tatmaya başlamıştım. Yine de keşke saçlarımın bu halini beğenmeseydim diyordum, üstad Sare'nin de dediği gibi pahalı eşyaları beğenmemek beğenmekten iyiydi. Çünkü bizim beğendiğimiz pahalı eşyaları alacak paramız yoktu.

Misal üstümdeki tulum da Nisan'ın annesinin hediyesiydi, bu kıyafetin içinde çok tatlı gözüktüğümü söylemiş, Nisan'ın da gaza getirmesiyle tomarla para dökerek güya bana iyilik yapmıştı. Yanlış anlaşılmasın, nankörlük etmek gibi bir niyetim yoktu. Ben sadece bedenimin bin küsür liralık kıyafetlere alışmasından korkuyordum.

Öyle bir rengi varmış ki, kızlar bana yalan söylemiyorsa eğer çatık kaşlarıma rağmen beni dünyanın en tatlı insanı gibi gösteriyormuş. Şimdilik rivayet çekimini kullanıyordum çünkü bu durumu kabul edersem sırf kıyafet almak için iş hayatına erkenden atılmam gerekecekti.

"Aferin Taha, senin iki üç katı yaşında olup bu centilmenliğe sahip olmayan bir sürü ağabeyin var biliyor musun? Kadınlara karşı hep böyle kibar davran, yardıma ihtiyacın falan olursa da bana sor tamam mı?"

Cengiz'e olan sitemim istemsizce dudaklarımın arasından küçücük bir çocuğa doğru kaçarken kelimelerimi ne yazık ki tutamamıştım. "Tamam," diyen Taha gülerken kafasını okşadım ve "Boyun uzamış," dedim. "Baya yakışıklı bir erkek olacaksın sen ya, uykunu almayı ihmal etme."

Yanağından aldığım makasın üstüne elini götürdü, "Etmem," deyip "Hadi sen geç kalma," diye imalı imalı konuştuğunda Cengiz'le buluşmaya gideceğimi biliyormuş edasıyla sinsi sinsi gülmüştü. "Arkadaşımla buluşacağım, niye öyle güldün?"

Gerçi ben kulüp için onunla buluşmaya gittiğimi düşünüyordum ama muhtemelen karşıma yine Furkan çıkacaktı. Artık dizlerime mi yatardı, yoksa sırtıma çıkıp bana Eskişehir'de tur mu attırırdı bilmiyordum. "Sevgili yapmışsın işte Ahu Abla," diyerek gülüşünü genişlettiğinde yükseleni ikizler olan içimdeki Ahu'dan iki farklı ses gelmişti.

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now