3.0

2.4K 174 51
                                    

Ahu Özata

Kulplarını kavradığım çantayı sıkıca tutmaya devam ediyordum, gözlerim de alışık olmadığı mekan hakkında fikir yürütebilmek için etrafı tarıyordu.

Timuçin bize görüşme ayarlasın diye sabah erkenden uyanmış, dış kapıda beklemeye koyulmuştuk. Bulunduğumuz yerden bakılınca hapishanenin bahçesi bile gözükmüyordu ama şimdiden kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Bir sonraki duruşma yirmi gün sonraydı ve en iyi ihtimalle Cenk'in dışarı çıkması bir ayı bulacaktı. Burası onun için fazlasıyla karanlık, sessiz ve disiplinli bir yere benziyordu.

Gerçi ne bekliyorduysam?

Çocuk parkına benzer bir yer olacak hali yoktu.

"Gergin misin?" diye soran Cengiz'le beraber etrafı incelemeyi bıraktım ve yanımdaki bankta oturmasından güç bulmaya çalışarak "Bilmem," dedim. "Cenk burada bırak bir ay kalmayı, üç gün bile dayanamaz gibi gelmeye başladı."

Ana kuzusu birinden bahsediyorduk, Sare'nin tanımıyla en işe yaramaz gözüken erkeklerden. Arkadaşıma göre bir erkek annesiz yaşamayı bilmiyorsa ondan hiçbir halt olmazdı. Cenk de tam Sare'nin bahsettiği o tipti. "Üç gün dayandıktan sonra uyum sağlar merak etme, hem zaten burada çok uzun kalmayacak."

Cengiz'in söylediği beni gülümsetirken kafamı aşağı yukarı salladım, kardeşimin suçsuz olduğunu söylediğim andan beri hiç üstelememiş kafasında soru işareti varsa bile bana yansıtmamıştı. "Umarım çok zorlanmaz," diyerek temennimi dile getirdiğim esnada ise telefonum çaldı.

Ekranda arkadaşımın ismini gördüğümde "Pes artık," diye söylenmeden edemedim, Sare'nin altıncı hisleri artık öyle bir boyuttaydı ki kızı aklımdan geçirdiğim an beni arayabiliyordu. Kulakları mı çınlamıştı bilmiyorum ama bu medyumvarimsi olaylar beni her zaman gererdi.

"Ben bir telefonla konuşup geliyorum," dedim Cengiz'e. Zaten Timuçin henüz ortalıkta gözükmüyordu, çağırılmamız için dış kapı açılacağından sıkıntı çıkmayacağına inanıyordum. "Tamam, çantayı ver bana," diyen Cengiz'in söylediğini yaptım ve aramayı cevaplarken onun bizi duyamayacağı bir uzaklığa doğru yürüdüm.

"Ahu bu evde sensiz ya ben ölürüm ya da Nisan'ı öldürürüm." Arkadaşımın muhteşem girizgahıyla beklenmedik bir şekilde güldüm, zihnim de bu sesin bana ait olduğuna şaşırarak hiç beklemeden hareket geçmişti.

Hissediyordum, Sare "Ya da öldürme işini Batuhan halleder, inşallah ben arada kaynamam," derken çoktan bulunduğum yerden zihnim tarafından alınmış, bir yolculuğa çıkarılmıştım bile.

"Ne oldu?" diye sordum, sesimin yorgun çıktığının farkındaydım ama Sare'nin bunu ayırt edebileceğini zannetmiyordum. Manisa'daki evimizde de tüm işler bana kaldığından genelde onlar aradığında hep bu tonlamayla konuşurdum. "Dur mutfağa geçeyim," diyen arkadaşım bir yerden diğer yere geçerken hala konuşmaya devam ediyordu. "Hankişi yine bizim evde, peşimde dolanıp duruyor, laf dinliyor bence."

"O kadar da değildir ya," Daha fazla çocuğa kin tutmasın istiyordum ama Sare'den bahsediyorduk. Çoktan kin tutmuş, bir de bana bunu kanıtlamak ister gibi ofladıktan sonra kaldığı yerden muhabbeti sürdürmüştü. "Mal olma Ahu, geçen gün bu çocuğu beni izlerken yakaladım," dedi ses tonunu kısarak. "Dikmiş gözlerini üstüme, Erdem'le konuşmamı dinliyordu mankafa. Normalde gözüme batmazdı ama Erdem'le tartışıyorduk, sinirim bozuktu ve ne yapıyorsun diye bir anda çıkıştım."

"Keşke öyle yapmasaydın," dedim, her ne kadar Nisan'a kızgın da olsam bendeki hatrı sonsuzdu. "Üf sus da bir beynini çalıştır, ben buna kızınca ne demiş olabilir sence?" Arkadaşım benden doğru tahmini yapmamı bekliyor olmalıydı ama hiç formumda değildim. "Ne dedi?"

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now