❄ 3. BÖLÜM ❄

5.1K 436 77
                                    

Cümlesini hafif bir öksürükle tamamlayan kadın kürsüden aşağı ayaklarının altında parlayan mavi ışık halkası ile inerken genç kız boş gözlerini elindeki kimlik kartına çevirdi. Gri kimlik kartının üzerindeki rakamlara bakarken kendi kendine sessizce mırıldandı. 

"5050505050..." 

Elindeki kartta yazan rakamların tuhaflığına pek de takılmış gözükmüyordu. Zira takılması gereken daha berbat ve yüksek derecede tuhaf olan olaylar yaşamıştı. Mırıldanması sona erdiğinde yerine geçmek için hareketlenmişti ki koluna dokunan kişi yüzünden bir adım dahi atamadan tekrardan arkasına döndü.

Dalgalı saçlarını ahenkle dans ettiren kumral kakülleri ve kirpiklerinin ardında buzdan bir zümrüt parçasını andıran gözleri ile hafifçe irkilirken kolunu halen tutmakta olan genç adama baktı. Kendisinden daha açık sarı saçlara sahip olan genç adamın gözleri kendisine yönelteceği soruyu ela gözlerinden sinyallerle anlatmak istiyor gibiydi. Üzerine giydiği temiz kıyafetlerden anlaşıldığı kadarıyla bölgenin ileri gelenlerinden birinin oğlu olduğu kesindi. Temiz yüzünde hiçbir hayat parçasının bulunmaması ise sanırım en büyük kanıttı genç kıza.

Genç adam, karşısında donuk bir şekilde dikilen kızdan gözlerini alamazken ürkmemiş değildi. Fazla sakin davranıyordu. Fazla... Kaküllerinin altında parlayan üzerindeki gömlekten biraz daha koyuca yeşil gözleri kendisine hiçbir duyguyu barındırmadan bakıyordu. Boynunun hemen altındaki yaralar ise çok da iyi bir aileden gelmiş olmadığını gösteriyordu. 

Kız kusursuzdu. Duyguları nasırlıydı.

Kızı incelemeyi bırakarak halen çekmediğini fark ettiği ellerini gereğinden fazla ince kollardan çekti ve yaptığı hareketten dolayı sarı, düz saçlarını elleri ile dağıtarak konuşmaya başladı.

"Kimlik numaranı mırıldanırken duydum. Sanırım aynı gruptayız. Bu arada ben Arden. Sen de..." derken cümlesinin devamını genç kızın getirmesi için yarıda kesti. Ancak alabildiği tek cevap kendisine az öncekinden daha soğuk bakan gözler ve koca bir sessizlik oldu. Bir yanlış yaptığını düşünerek gülümsemeye çalıştı. 

"Ah, pardon. Benim hatam." 

Cümleleri iyiden iyiye saçmalığa yol alırken daha fazla konuşmamak için ağzına bir bant yerleştirmeyi bile yeğledi. 

"İstersen sıraya geçelim." 

Kurduğu neşeli cümle kısa bir süre sonra soru dolu bakışlara çevrildiği sırada hiçbir tepki vermeyen kıza hala gülümsüyordu. 

"Sıra? Hani geçmemiz gerek?" Genç adamın yüzündeki gülümseme ağır bir şekilde silindi. Kız başını sallamasaydı ahraz olduğunu bile düşünecekti.

Genç kız için ise durumlar daha tuhaftı. Aklını işgal eden şey ne burada olduğu ne buradan gidip gitmeyeceği ne de karşısındaki adamdı. Sorun koca bir boşluktu. Beyninin içinde kıvılcımlar çizerek dolaşan ruhlardı sorun. Kendi bedenine bile sahip çıkamamış olmasıydı. Aslında bir sorun var mıydı, ondan da emin değildi. Sahi... Buraya niçin gelmişti?

"Kaç yaşındasın? Yeni olmalısın. Seni daha önce buralarda görmemiştim." Sorulan patavatsız sorular kızın kulağındaki kıkırdaklara çarpıp tekrardan genç adama dönüyordu. Sıraya çoktan girmişlerdi ancak karşısındaki adam susmak bilmiyordu. Hoş. Kızın onu dinlediği de pek söylenemezdi.

"Anladım. Merdümgiriz takılıyoruz." 

Avucunun içi, kendisini kasmasından dolayı yavaş yavaş terleyen genç adam karşısındaki kızı konuşturamamaktan dolayı kas katı kesilmişti. Kızın mimiklerinde zerre kadar duygu kırıntısı yoktu. Bakışları ne yorgundu ne telaşlı ne korkak ne de heyecanlı... Kendisine kızmış ya da sinirlenmiş gibi de durmuyordu. Önünde duran güzel kızda onu kendine çeken bir şeyler arıyordu. Yeşil gözleri, beyaz teni, kırmızı dudakları, ufak burnu ya da dalgalı koyu kumral saçları? Hangisi çekiyordu onu kendisine? Ya da belki, duruşuydu onu bu denli etkileyen...

Asperatus Nevm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin