❄ 27. BÖLÜM ❄

2.6K 253 48
                                    

Bu düşünce beynini ve diğer tüm uzuvlarını uyarırken çenesini kasıp yanağını dişledi. Kafasını duygularından çekerek Arden'e çevirdiğinde ise aklını yoran sorulara huzur aramaya başlamıştı.

"Mehir'i neden korudun?"

Karşısındaki genç adamın yüzünden en ufak bir tepki almazken onu alaşağı edecek soruyu duyması da beklediği cevaplar arasında yoktu. Bu konuşmada köşeye sıkışması değil, sorularına cevap bulması lazımdı.

"Peki, sen neden gerçekleri anlatmadın?"

Bu soruya cevabı var mıydı, bilemiyordu. Kim için, neden yapıyordu...? Hiçbir fikri yoktu. Ortada öyle bir oyun dönüyordu ki, sonları olacak gibi görünüyordu. Asıl onu geren ise ortadaydı. Bu dolabı çeviren asıl kişinin, şu an koltuğunda gerile gerile uzanıyor olması ciddi anlamda sinirlerini bozuyordu. Babasının sevgili eşini, ağabeyi İsimsiz'in biricik annesini ortadan kaldırmak elbette Amanda'nın işiydi. Kardeşinin kaybından sonra onun içini dolduran bu büyük nefret gözünü karartmıştı ve bu öfke uğruna Ian'ı bile karşısına almıştı. Sevgilisini ölüme gönderen bir kızı hala sevdiğine inanamıyordu.

Aşk, gerçekten aptallıktı. Üstelik insan olmadığı, bir odel olduğu açığa çıkarsa...

"Vereceğin bir cevabın yok mu? Öyleyse konuyu kapat ve Mehir meselesini unut."

Arden'in kesin konuşması üzerine bir şeyler söyleyemedi. Haklıydı. Cevabı kendisine bile veremezken başkalarına hesap sormak haddine değildi. En iyisi kendi işine odaklanmalı ve İsimsiz'i galanların üzerine salmaya odaklanmalıydı. Hem bu lanet olası büyünün de vakti geçiyordu. Birilerinin önünde odele dönüşmek Asperatus Oyunları'nda yaşamak isteyeceği en son şeydi. Bu yüzden elini çabuk tutmalıydı.

"Gelmiyor musun, Ian?"

Başını sabitlediği duvardan kaldırıp gözlerini Arden'e dikti ve "Geliyorum," dedi. Önünden yürüyen arkadaşının yanına geldiğinde düşüncelerini bir kenara bıraktı ve talim alanına indi. Ortalarda birkaç kişi haricinde kimseler yoktu. Bunu, düşüncelerini düzene sokmak için bir fırsat olarak algıladı ve Arden ile çalışmaya koyuldu.

Arden, eline aldığı uzun ve sivri bir demir çubukla öğrendiği dövüşleri uygularken Ian, elindeki silahın şarjörünü temizlemekle meşguldü. Yanlarına bir on dakika sonra gelen Nolan ise, sessiz sessiz yaslandığı bir duvarda karşısındaki insan topluluğunu izliyordu. Aralarındaki sessizliği bozan tek şey, kendileri gibi öğrencilerin, talim alanında çıkan gürültüleriydi. Kimisi uygulamalı olarak dövüşüyor kimisi ise öğrendikleri hareketleri birbirlerine anlatıyordu.

Çalışmaktan yorulan Arden, alnındaki teri silerken kenara attığı siyah gömleği şerit haline getirerek boynuna attı ve üzerindeki siyah atletin eteklerini biraz havalandırarak bu bunaltıcı havada nefes almaya çalıştı. Sarı saçlarının arasından arsızca firar eden iki tutamı eliyle geri taradı ve ela gözlerini sıkıca yumarak başını geriye attı. Biraz olsun rahatladığında boş boş etrafı izleyen Nolan'ın omzunu dürttü ve gülümsetmek amaçlı dalga geçercesine konuştu.

"Gemilerin hangi derin sularda battı, dostum?"

Çarpık gülümsemesi gamzelerine yayılırken aldığı cevap kendisine çatık kaşlar ile bakan bir adet, Nolan Carter'dı. Arden, yüzündeki gülümsemeyi silmemeye çalışırken sinirini halen üzerinden atamamış olan Ian, huysuzca konuştuğunda engel olamamıştı bile.

"Nehirli sularda batmış, Arden. Ya da 'Mehir'li sular mı demeliyim?"

Ian, kaşları alayla kalkarken kendisine sinirle bakan Arden'i umursamadan elindeki silah ve ondan ayrılmış şarjörle ayağa kalktı. Önünde durduğu Nolan'nın gözlerinin içine öfke ile bakarken elindeki şarjörü, silaha sert bir şekilde geçirdi ve sinir edici bir ses tonu ile konuştu.

Asperatus Nevm ✓Where stories live. Discover now