❄ 81. BÖLÜM ❄

1.5K 159 16
                                    

Asperatus'un bir toz bulutu haline gelmesi ile savaş alanında korkutucu bir uğultu başlamıştı. Herephia'ın heybetli soğuğu her saniye biraz daha kırılıyor ve rüzgar, tüm çığlıkları ile boyutun her bir karışını turluyordu. Vanslar köşeye çekilmiş, tıpkı aç sırtlanlar gibi avlarını heyecanla bekliyordu. Mavris'in önderliğindeki askeri birlik, yüzer kişilik onlarca sıra ordusu ile akademinin geniş açıklığında akıl almaz bir düzende tetikte duruyordu. Her birinin elinde kullanımı yasaklanan binlerce tehlikeli silah vardı ve bu silahların kabzalarının etrafını ürkütücü bir duman çevrelemişti. Sanki büyü ve teknoloji, yıllar sonra yeniden ittifak yapmıştı. Bu yenilmez ordu, tahmin edilenden çok daha iyi hazırlanmış bir şekilde karşılarına çıkmıştı isyankarların.

Akademinin en üst katında beklemekte olan gençler için de işler çok daha farklıydı. Onlar ne kadar iyi eğitilmiş olsalar da, böylesi bir ordu ile savaşacak kadar yeterli değillerdi. Elbette her biri kendi yetenekleri çerçevesinde cesurdu. Ancak cesaret savaşın önüne geçemiyordu. Gururla ölmek ise işin bahanesi olup çıkıyor, isyan tarihe sadece adını kazıyordu.

İşin iyi bir tarafı olmadığı doğruydu. Ancak şu açıdan bakılacak olursa da, karşılarında duran heybetli ordunun, onları hafife almadığı büyük bir gerçekti.

Yarım ay şeklindeki buzdan pencerenin gümüşi işlemeli camından aşağı bakmakta olan Zack, gözgöze geldiği vans ile birlikte panikleyerek geriye doğru kaçtı ve sendeleyerek yere düştü. Elleri ile zeminden destek alırken ağzından sert bir küfür kaçmış, yanındaki arkadaşlarının da dikkatini pencereye vermesini sağlamıştı.

"Tanrılar aşkına!" Dedi Enis, iri mavi gözlerini bir kez olsun aşağıdaki ordudan ayıramayarak. "Ben yine gelecekten imgeler mi görüyorum, yoksa aşağıdaki bu inanılmaz şey Asperatus mu?"

"Ta kendisi," dedi Nolan.

"O çok, çok," Zack yutkunmakta güçlük çekiyordu.

"İlahi mi?"

Bee'nin ten rengi her heyecanlandığında olduğu gibi maviye dönüşürken oldukça tiz sesi, bozuk plaklar gibi cızırdamıştı.

Nolan'ın yanında bulunan İsimsiz'in bakışları ise babası Mavris'te ve yalancı asperatusun üzerinde bulunan üvey kardeşi Amanda'daydı.

Amanda'nın beyaz saçlarının arasında bulunan altın işlemeler can yakıcı bir güzellikte parlıyordu. Bir papatyayı andıran ten rengi soluk ve dikkat çekiciydi. Küçük burnu, altından kirpikleri ve ince bedeni ile asilce duruyordu. Beyaz teninin üzerini kapatan dolgun kırmızı dudakları, gözlerinden sonra, vücudunda bulunan tek lekeydi. Genç kadının kırmızı gözleri karşısındaki tabloya nefretle bakıyordu. Onu ne üzerine giymiş olduğu beyaz elbisesi, ne de tenine işlemiş aydınlık barışçıl kılıyordu.

Kız kardeşinin tek isteğinin intikam olduğunu çoktan anlamıştı İsimsiz. Şüphesiz buradaki ilk hedefi de kendisiydi.

İsimsiz'in bakışları yeniden babasına kaydı. Amanda'yı buraya getirerek neyi amaçladığını çözmüştü. Kız kardeşinin arkasında bulunan galanodel ordusunun hedefi farklılardı. Onları yenemeyeceklerini fark etmişler ve kendi gezegenlerini de tehlikeye atmışlardı. Bir zamanlar düşman olan halklarının melez çocuklarını buraya toplayarak daha fazla can almayı amaçlıyorlardı.

Nolan'ın omzuna dokunduğunu hissettiğinde geçmişinden sıyrılan İsimsiz, zoraki dik duruşunu sergileyerek başını iyiyim der gibi salladı. Aslında içerideki herkes gibi o da iyi değildi. En yakın arkadaşını kaybetmişti. Öğrencileri ardı ardına yaşadıkları durumdan dolayı kendi dünyalarına çekilmişti ve eğer dik durmazsa, en azından öyle görünmezse, her şeyin daha kötüye gideceğini düşünerek ayakta görünmeye çalışıyordu.

Asperatus Nevm ✓Where stories live. Discover now