❄ 19. BÖLÜM ❄

2.6K 282 21
                                    

Mehir, gözlerinin içine dikkatle bakmakta olan adamın ne dediğini algılayamadı. Zira öyle bir büyünün içerisindeydi ki, bakışlarını karşısında duran adamın mavi gözlerinden ayıramıyordu. Deliler gibi çarpmaya başlayan kalbi, titreyen bacakları, kurumak için can çekişen dudakları, bulanık aklı ve saçlarının arasında gezinmek için yarış içerisinde olan sıcak nefes bütün duyularını kapamıştı. Farklı bir zamanda, farklı bir yerde gibi hissediyordu bedenini. Keza aklı çoktan kayıplardaydı.

Bu tanıdık his, aklını başından almıştı.

Belki de bu evrende, hiç alışık olmadığı duyguların esiri olmuştu, yine de içinde bir yerlerde bu duyguyu yaşadığına yemin edebilirdi fakat kanıtlayamazdı. Kelimelerle ifade edilecek hisler değildi zihninde dolananlar. Yabancı olduğu ne kadar duygu varsa, hepsi bir ağızdan aynı şarkıyı söylüyorlardı sanki. Onun için oldukça uzaktaydılar. Lakin yüreğini sarıp sarmalamak konusunda, gerçekliği bilinmez deneyimleri vardı.

Bu anı yıllardır beklediğini hissetmesi normal değildi. 

Yeniden "Kimsin sen?" dedi karşısındaki adam.

Mehir, Oyuncu'nun lacivert gözlerinden zorlukla çekebildi gözlerini. Bakışları beyaz teninden siyah saçlarına kaydı. Ona her bakışında alev alıyordu. O alevler duman oluyordu. Ciğerlerini yakan is kokusunu gözlerinde hissettiği her an, dar bir bataklığa çekilen küçük kız çocuğu misali ağır sislerin arasında kayboluyordu.

Mehir'in dudaklarında üşüyen dudaklar ayazda kalmışçasına titrerken Oyuncu'nun tenine çarpan buzdan ten, vücudunun büyük bir kısmını uyuşturuyordu. Dokunduğu bilekler kor misali yanıyordu.

Yeniden "Kimsin sen?" dedi.

Mehir gözlerini kaçırmak zorunda kaldı. "Ben," demek istedi. Sesi bir fısıltıdan farksız bir şekilde odayı turlarken bileklerini tutan eller sertleşti. Gözleri dolar gibi olsa da nefes aldı Mehir. Başını Oyuncu'ya çevirdi. 

"Ben," dedi. 

Yutkundu. 

Ona gerçekleri söyleyemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden bir an önce içinde bulunduğu durumdan kurtulmalı ve yaşadığı her bir histen uzak durmalıydı. Sevgi, Mary'i ölüme götürmemiş miydi? Onu karşılıksız aşkı ile bir başına bırakmamış mıydı? Biliyordu. Bu hisler kendisini de mahvedecekti.

Bileklerini Oyuncu'nun kıskacında hızla kurtardı Mehir. Kaşlarını çattı ve onu üzerinden iterek yatağın en uç köşesine sindi. 

Oyuncu artık şaşırmıyordu. Karşısındaki kız belki bir deli değildi ama sakladığı onca şey vardı. Takındığı bu tipleme sadece az önceki kişiliğini gizlemek için kullandığı bir maskeydi.

İkilinin birbirlerine sorgu dolu gözlerle baktığı sırada kapı büyük bir gürültü ile açıldı. Oyuncu da aynı hızda yataktan kalktı.

"Bu tutarsız davranışlarından ve hareketlerinden bıktım! Nehir neden revirde ya da odasında değil?! Senin amacın ne ağabey?! Kendini bir şey sanmaktan vazgeç ar-"

Genç adam, arkadaşını yatağın köşesine sinmiş vaziyette bulunca bir süre sözlerini yuttu. Ardından da kendine gelerek şaşkınlığını dile getirdi.

"Nehir?"

Nolan, bir yeni çıkmış sakallarını sıvazlayan ağabeyine bir de berbat halde görünen arkadaşına baktı. Ağabeyinin nefes alışverişleri hiç de normal görünmüyordu. Nehir'e bağırmış olmalıydı ve Nehir de, her zaman ki gibi bu duruma pek de aldırmış görünmüyordu.

En önemlisi, Nehir'in burada ne işi vardı?

Arkadaşının, yeşil gözlerindeki duygusuz bakışlar, göz altını lekeleyen morluklar ile kendisine bakmasını izledi bir müddet, Nolan. Hareketleri, yavaş ve zorbaydı. Kendisine zarar veren bir bedenin içinde ruh gibi davranıyordu.

Nolan'ın sorgu dolu bakışları üzerine çok geçmeden usulca kalktı, kendisine ait olmayan gri örtülü yataktan. Geniş yatak önce gıcırdayıp içine gömülmüş, ardından da ağır bir şekilde eski haline dönmüştü. Şaşkınlığını gizleyemeden ekledi Nolan.

"Ne işin var burada?"

Genç kız bir sürelik aradan sonra ilk defa gözlerini devirdi ve bıkkınca bir nefes verdi. Kusursuz yüzündeki dağınıklık Nolan'ın içini burkmuştu. Nefesini düzene sokunca inadını bir yere bırakıp, kendisine bakmak yerine başını başka bir yere çeviren eğitmene hitaben konuştu, Nolan'a bakarken.

İçinde bulunduğu çıkmaza daha fazla katlanamayan ve o bundan kaçarken boğazından yakalayan gerçekler kendini bitirirken yeni bir sorunla canını sıkamazdı. Bilmesinlerdi. Bildikleri zaman başı daha çok belaya girecekti.

Hiç haz etmese de, nefret edip kullanmak istemese de arkadaşına bakarak araladı dudaklarını.

"Özür dilerim."

Oyuncu, halen kendisine bakmak yerine yanında ki dolabın kulpuna bakıyordu. Nefesini bıkkınca üfledi, önüne düşen saçlara.

"Böyle olsun istemezdim." Gözlerini kapadı. "Hiçbir zaman, olsun istemedim."

Kendisine çevrilen soru dolu bakışları üzerinde hissediyordu ama aldırmayarak devam etti.

"Bazen..." Umursamazca ellerini kaldırıp gelişi güzel sallayarak gülümsemişti. Sahteydi, ifadeleri. "...bazı şeyler olur ve engel olamayız."

Dudağını sıkıntı içinde dişledi. Az önceki olayı kafasından silmişti bile. "Engel olamadığım için..." başını yanında kendisine bakan adama çevirdi. Mavi gözleri, gözlerine kenetlemişti. "...üzgünüm."

Oyuncu'nun kaşları anlamamazlık içinde havalanırken olduğu yerde genç kıza bakıyordu. Karşısında ki kızın tutarsız davranışları kendisini de tedirgin ediyordu. Cümlesinin ardından gözlerini yere indirip hafifçe dudaklarını büktü. Öyle bir hareketti ki, varla yok arasında mekik çekiyordu.

Bir iki dakika sonra, sadece birkaç dakika... Genç kız burnunu dikleştirip karşısındaki adama kibirle baktı. Dudakları düz bir çizgi haline bürünmüş ve gözleri aynı boşlukla nükte ediyordu. Ellerini iki yana sallandırmış ve ağzından çıkaracağı zehrin doğru vaktini kolluyor gibiydi.

Fakat beklediği gibi olmadı.

Birbirine bakan bakışların vakti uzadıkça sinirlenen Nolan'ın önünden bir şey demeden dışarı çıktı, genç kız. Kapıyı kapatmadan önce kurduğu cümle ise şu olmuştu, elini boynunda sallanan kolyenin üzerinde gezdirdiği sırada.

"Sona yaklaşırken 1000 ruhtan geriye kalan sadece 999 kişi."

Kibirle gülümsedi.

"Onlar da layığını bulacak."

Başı bir an yere doğru eğildi ve birkaç saniye orada oyalandı. Ardından gözlerini mavi gözlere kenetleyerek, hikayelerinin finalinden kısa bir kesit bahşetti.

"Son ruhta," Gülümsemesi yine mimiklerinde üşürken içinde çığlık çığlığa ağlayan kıza inat ekledi. "beni ölüme siz itin lütfen."

Ve bir daha bu odaya adım atmamak üzere iki kardeşin yanından asilce geçip gitti.

Ve bir daha bu odaya adım atmamak üzere iki kardeşin yanından asilce geçip gitti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Asperatus Nevm ✓Where stories live. Discover now