❄ 64. BÖLÜM ❄

1.9K 201 30
                                    

Kırmızı ışıkların, uçan balonlarla süslediği ufukta hüküm süren bir bölge. İleride, görünenin ötesinde, ulaşılamayacak kadar zor hissettiren bir bitiş çizgisi. Sana başarıyı hatırlatan lacivert kuşaklı şeridin üzerine atlamana sadece son birkaç hafta. Kaçıncı olduğunun bir önemi yok. Tek yapman gereken görevini layığı ile yerine getirip inançlarını yüz üstü bırakmaman.

Mehir de aynı düşüncelerle çıkmıştı yoluna. Ne kadar güç görünürse görünsün bazı şeylerin boğazından yakalamak gerekiyordu çünkü biliyordu. Masum insanların kanı ile girdiği bu yolcuğun sonu ölümdü. Ufak adımların rotası cehennemdi ve Mehir. Cehennemin sıcacık hırkasını çoktan boynuna dolamıştı. 

İşlediği ve işleyeceği günahlar belirli bir program dahilinde, her saniye beyninin içinde kendi krallığının hükmünü sürüyordu. Hükümdar Mehir'di, yönetim ise hayallerinin. Çılgınca bir planın tam ortasında açık hedef iken, aynı zamanda hedefi can evinden vuracak bir keskin nişancıydı. Karmaşık olayların sivri tırnaklarında şüphesiz, kendi kendinin pimini çekecek bir patlayıcıydı.

Onun bir sonu bile yoktu.

Çünkü o, hiçbir zaman olmamıştı.

"Onlar ne işine yarayacak? Gereksiz yere ağırlık yapma." 

Ian'ın konuşması üzerine, başını gömdüğü çantasından gözlerini çekti, Mehir. Elindeki silahla kendisine seslenen adama yan bir bakış atıp uğraşmakta olduğu işine geri döndü. Birilerini bekletiyor olması umurunda değildi çünkü içindeki kötü his, bugün hiç de iyi şeyler olmayacağını söylüyordu. Belki de yersiz bir tedbirdi yaptığı ama geleceği kimse göremezdi. Bu yüzden de bir yerde ön görüş gerekiyordu.

Çantasını son kez kontrol edip fermuarını çekti ve baş ucundaki kulptan tutarak doğruldu. Yüzünü gıdıklayan saçları doğrulması ile teninden kaydığında bir nefes dahi almamıştı. En nihayetinde yeşil gözleri usulca parladı ve kapı ağzında dikilen Poyraz'ı buldu. Birkaç adımda yanına ulaştığında arkadaşları sessizdi. Lafı fazla uzatmadan direk konuya girdi, genç kız.

Aceleci olan, Mehir değildi. Zaman hızlı ilerliyordu.

"İçinde ihtiyacın olan birkaç şey var. Bir iki parça kıyafetini de buraya koyarsın." Poyraz dikkatle dinlediği kızın susması üzerine bakışlarını bir anlığına Nolan'a çevirdi fakat bu bakış uzun sürmemiş, yeniden Mehir'e odaklanmıştı. "Defterimi de oraya koydum. Senden tek ricam onu asla okumaman." 

Genç adam, başını salladı ve "Böyle bir şeyi asla yapmam, Mehir." Dedi. Sesi oldukça sert çıkmıştı. Üstüne konduramadığı şeyin, bu kadar açık bir şekilde dillendirilmesi canını sıkmıştı. Yine de üzerinde durmadı.

Mehir gülümsemeden, yeşil gözlerini, kendisini sessizce dinlemekte olan Nolan'a çevirdi. Derin bir nefes aldıktan sonra eli boynundaki kolyeye uzandı ve yapmak istemese de içindeki dürtüye engel olamayarak, annesinin verdiği tılsımı boğazından çıkardı. Başı, karşısında meraklar içinde bekleyen adama dönmüştü. Eline düşen eski, gümüş, paslı kolyenin kendine has ışıltısı avuç içinde parlıyordu. İç çekti ve bakışlarını Poyraz'a çevirdi.

"Bu kolyenin sende kalmasını istiyorum."

"Hayır," diyerek itiraz eden iki ses duyulmuştu, genç kızın kulaklarında. Kendisine öfke içinde bakan Nolan, kolyenin değerini bilmese de karşı çıkmıştı. Nedenini düşünmek istemedi ve itiraz eden Poyraz'a bakışlarını dikti. Yorgun bir nefesi, dışarı üflediğinde konuşmaya başlamıştı.

"Poyraz," dedi. Sesi durgundu. "İyi şeyler olmayacak." Bakışları arkadaşlarının endişeli gözlerinde gezindi, bir müddet. Akabinde, konuşmaya el uzatamayan arkadaşlarına sitem edercesine devam etti. 

Asperatus Nevm ✓Where stories live. Discover now