❄ 68. BÖLÜM ❄

1.6K 205 31
                                    

Yaklaşık olarak yarım saat süren uçuş yolculuğunun sonuna kadar hiçbiri tek kelime edememişti. Bunda Mehir'in durumu da büyük etki taşıyordu. Uzaktan bakıldığı zaman dönüşememiş, ölü bir yaratık gibi duruyordu. Beyaz ve kahverengi arasında kararsız kalan griye çalan saçlar, simsiyah gözler ve kırmızı damarların arasında çatlamış kabuklarla dolu bembeyaz bir ten. Nolan'ın kucağında yatan kişi ne Nehir ne de Mary idi. Çünkü Mary olamayacak kadar beyaz, Nehir olamayacak kadar ölüydü.

Bir süre Nolan, İsimsiz ve Poyraz konuşmadan Mehir'i ve ardından bıraktıkları savaş alanını düşündüler. Hepsinin aklındaki yegâne şey bundan sonra neler olacağıydı. Plan istedikleri gibi sonuçlanmamış, her biri farklı yerlere dağılmıştı. Poyraz dışında, Oyuncu ve Duygusuz'a neler olduğu hakkında henüz bir fikirleri bile yoktu. Üstelik şu an hepsi hükumete ihanet eden bir grup isyancıydı. Bu da artık eski hayatlarına dönemeyecekleri anlamına geliyordu.

Asperatus ya da her nere ise, bundan böyle buraya mahkûmlardı. Yaşadıkları tutsak hayat, görünmez zincirlerle her birini bir yere bağlamıştı ve kaçış imkânsızdı çünkü bir nevi tutsak oldukları kişi de kendileriydi. Ne yazık ki insan her şeyden kaçsa, kendisinden kaçamazdı.

Tabii Melanie için aynı şeyler söylenemezdi. Görevine adım adım yaklaşırken doğru yolda olduğundan adı kadar emindi. Her şey son bulacaktı. Çok yakında.

Düşüncelerinden soğuyan İsimsiz, silkelenip kendine geldi. Ruh'un yaralandığını fark etmişti. O an uçuşu durdurmak istese de inatçı kuş durmamış ve onları diğerlerinin yanına kadar getirmişti.

Nihayetinde her biri, bekçinin sırtından aşağı indiğinde iki yalancı asperatusun daha varlığını fark ettiler. Zırh ve Kafes iki ağacın kenarına yerleşmiş, dönüşmeleri için dinlenmeye çalışıyorlardı. Yorgun oldukları her hallerinden belliydi. Başları sağa çevrildiğinde görüş alanlarına yanlarına doğru gelen Oyuncu ve Duygusuz girdi. Hemen arkalarından genç kızlar geliyordu. Koşar adımlarla öne çıkan Kira Nolan'ın kucağındaki Mehir'e baktı ve daha fazla gözyaşlarını tutamadan elini ağzına götürdü.

"Tanrım!"

Koyu kahve gözlerini kaldırıp Nolan'a baktı. Yüzündeki ifade tüm bunların gerçek olmamasını diler gibiydi.

"Ölmediğini söyle. Arden gibi..."

Kelimeler boğazına takıldığında sustu, hıçkırdı ve ardından nefretle arkasına döndü. Öfkeli adımları Ceyhun'a doğru hızla yol aldığında yumruğunu kaldırdı ancak kendisini tutan Ian yüzünden isteğini yerine getiremedi. Bunun yerine avazı çıktığı kadar bağırmakla yetindi.

"Her şey senin yüzünden oldu, kahrolası! Planımızı mahvetmekle kalmadın, onun ölümüne sebep oldun! Rahatladın mı, ha?! Sonunda amacına ulaştın!"

Ağzından çıkanı kulağı duymuyordu Kira'nın. Ölüm, içlerinde en çok onu etkiliyordu ve böyle zamanlarda karşısındaki kim olursa olsun tarifi imkânsız bir kin duyuyordu. Nefretini kusmaktan asla çekinmiyordu. Ne kadar huysuz olursa olsun ölüme de, öldürene de karşıydı. Zaten bu huysuzluğunun ve çekilmezliğinin en büyük nedeni buydu.

Kendisini tutmakta olan Ian'ın kollarından çıkmak için çırpındı. Amacına ulaşmasını engelleyen adama dönerek dişlerinin arasından "Bırak!" diye tıslamıştı. "Geberteceğim onu! Kendi ellerimle öldüreceğim!"

"Kira!"

Kollarındaki kızı zapt etmeye çalışan Ian, en sonunda bağırmıştı fakat bu, genç kıza pek de etki etmişe benzemiyordu. Çırpındıkça çırpınıyor, bıraksa karşısında tepkisiz bir şekilde duran Ceyhun'u parçalayacak gibi kıvranıyordu. Sanki parçalara ayırsa bile öfkesi dinmeyecekti.

Asperatus Nevm ✓Where stories live. Discover now