❄ 46. BÖLÜM ❄

2.1K 224 30
                                    

Sonbaharın hicranında bir yaprak düştü, Mehir'in kalbine doğru. Yıktığı duvarların, tutkalla sarılmış parçalarına kondu. Yüreğinin en güzel köşesi, mavi gözlerin melteminde usul usul titreşirken ufak bir dokunuş yetti, kırmaya. Gülümsedi. Kulaklarına asılı kalan cümle dudaklarında titredi. Araladı ama bir şey söyleyemedi. İçten bir tebessüm bahşetmekle yetindi.

"Vay canına!"

Kira'nın sesi kulaklarını doldurduğunda ayılmıştı. Ne yaptığını fark ederek yüzündeki gülümsemeyi sildi ve etrafına bakındı. Kahkülünün altında parlayan yeşil gözleri kısıldığında Nolan'ın bakışları ile karşılaşmıştı. Genç kız ne diyeceğini bilemez halde arkadaşına baktı. Nolan'ın mavi gözlerine yerleşen gülümseme ile şaşırdı, önce. Ardından ellerine değen sıcacık parmaklar... Kendisine kısa bir süre baktıktan sonra elini çekip önüne dönmüştü. Mehir ise gözlerini kısıp Oyuncu'nun söylediklerine yöneltmişti, kendini.

"Buna, ölüme uçan nebula diyoruz, gençler."

Oyuncu'nun mizacı eski haline dönmüştü. Ellerini, silahın yanında duran mermilere uzattı ve iki tanesini eline aldı. Normal görünümlü mermilerin sivri ucunu birbirine vurduğunda çıkan kıvılcımla mermileri havaya atmıştı. Hızlı bir şekilde dönen mermiler bir kart halini alarak avucuna düştüğünde başını kaldırdı, genç adam.

"İlk başta tehlikeli görünür. Fakat göründüğü üzere sadece teknolojik bir kart."

Kartı, elinde çevirip yanındaki sehpaya bıraktı ve bir iki adım ilerlediğinde parıldayarak ışık saçan oyun silahının yanına geldi. Dikdörtgen bir masayı andıran bu şey, silahtan ziyade göz kamaştıran bir eşyayı andırıyordu. Gençlerin böyle bir şeyi ilk defa gördüklerinden adı kadar emindi. Çünkü o gözlerde yakaladığı şey, saf hayranlıktı.

"İşte. Kara Orman'dan sonra oynayacağınız bir diğer oyun." Eli ile masanın etrafındaki mavi ışık şeridini gösterdi. "Göze, üç boyutlu görünür ama sayamayacağınız kadar boyutu vardır."

Anlamsız bakışlar çoğaldığında mavi şeridi daha iyi ifade etmek için görünür yaptı. Masanın hemen yanındaki düğmeye bastığında birbiri içine girmiş lazerler, gök adaları, kara delikler, gezegenler... Masanın üzerinde adeta bir evren meydana gelmişti. 

Nefes sesleri durduğunda, dili tutulmuştu hepsinin. Ağızları açık karşılarındaki tabloya bakıyordular. "Bu nasıl olur?" İçlerinden birisi nihayetinde konuşabildiğinde aldırmadı, Oyuncu. Büyük şehirlerin günlerini gün ettikleri oyundan bile bihaberdiler. Şehirdeki gençlerin, günlük eğlencelerine karışmıyordu hükumet. Sonuçta öldürdükleri insanları yeniden dünyaya getiriyoruz bahanesi ile oynuyordular. Bir porselene dönüştükten sonra yaşasan ne olacaktı?

"Bu gördüğünüz ufak evren, kartın aksine tam bir ölüm makinesi. Yeni oyununuz, kara orman kadar göz korkutmasa da burada ölüm riski daha yüksek. Dönence dediğimiz bir havuz var. Bu havuza isimlerinizi atıyorsunuz ve karşınıza bir rakip çıkarıyor. İkili eşleşmelerin sonunda da bu gördüğünüz masada oyun başlıyor. İşin kötü yanı aynı takımdan iki kişi de karşılıklı çıkabiliyor. Ve en kötüsü de..." Bakışları, gözleri korku ile bakan gençlerin üzerinde gezdi. "Birisi ölmek zorunda. Kaybeden, ölüme gidiyor."   

"Bu saçmalık. Takım arkadaşlarımızı koruyacağımız söylenmişti."

İçlerinden çıkan bir itiraz birkaçını kovaladığında gözlerini kapadı, Oyuncu.

"Üç yüz bir kişisiniz, Peter. Ve kara ormanda yaşanan yangından dolayı diğer beş grup çıkamadı."

"Yani?"

Asperatus Nevm ✓Where stories live. Discover now