* 2 *

319 47 3
                                    

Arapların Genel Ahlâkı:
Cahiliye dönemi Arapları, özellikle Adnanoğulları, tabiatları gereği misafirperver olup, emanete oldukça az hıyanet ederlerdi. Sözünden dönmeyi affedilemeyecek bir günah sayarlardı, inançları uğrunda fedakârdılar, çok açık ve net bir Arap lehçeleri vardı. Onlar arasında şiir ve hutbeleri ezberleyebilecek güçlü hafızaya sahip kimseler bulunurdu.

Şiir ve hitabet sanatında zamanın ileri gelenlerindendiler. Onların şecaat, cesaret ve yüreklilikleri dillere destan olmuştu. Süvarilikte ve okçulukta ustaydılar, düşmana sırt çevirip kaçmayı kötü ve yakışıksız bilirlerdi.

Fakat bütün bunlara rağmen, bu kemallerin her birinin güzel görünümünü yok edecek birtakım ahlaktan uzak davranış ve tutumları vardı.

Biz, Es'ad İbn Zürare'nin (Medine'de İslamı kabul eden ilk kişi) hayatını, Hicaz halkının birçok yaşam tarzını yansıtacak konumda olması itibariyle burada anlatıyoruz:

Medine'de ikamet eden Evs ve Hazreç kabileleri arasında uzun yıllar süregelen, yeryurt yakan savaş ateşi devam etmekteydi. Bir gün Hazreç kabilesinin büyüklerinden Es'ad İbn Zürare, kabilesinin güçlenmesi için Mekke'ye doğru yola çıktı. Amacı bu sefer vesilesiyle, yüzyıllık düşmanı olan Evs kabilesine karşı, Kureyş kabilesinden askerî ve malî yardımlar alıp onu mağlûp etmekti. O, Utbe İbn Rabia ile samimî bir ilişkisi olduğundan onun evine gitti, hedefini ona anlattı ve ondan yardım talebinde bulundu. Onun eski dostu Utbe ise ona şöyle cevap verdi:

"Biz sizin isteğinize olumlu bir cevap veremeyiz; zira bugünlerde dâhilî bir sorunla karşı karşıyayız. Aramızdan bir adam çıkmış ve bizim tanrılarımızı kötülemektedir. Bizim tanrılarımızı ahmak ve akılsız sayarak, hoş ve tatlı beyanıyla, gençlerimizden bir grubu kendisine bağlamıştır. Bu yüzden bizim aramızda büyük bir ayrılığa sebep olmuştur. Bu şahıs, hac mevsimi dışında 'Şi'b-i Ebu Talib'de yaşıyor, hac mevsimindeyse 'Şi'b'den ayrılıyor ve Hicr-i İsmail'de oturup halkı kendi dinine davet ediyor."

Es'ad, Kureyş kabilesinin diğer büyükleriyle görüşmeden Medine'ye dönmeye karar verdi; ama gitmeden önce, Arapların eski âdetleri üzerine, Allah'ın evi olan Kâbe'yi ziyaret etmek istedi. Utbe, tavaf anında birden o şahsın (Peygamber'in) söylediklerini duyar ve onun söylediklerinden etkilenir diye, onu bu işi yapmaktan korkuttu, uyardı.

Ama ne var ki, Mekke'den Allah'ın evini ziyaret etmeden ayrılmak kötüydü ve uygun değildi. Sonuçta Utbe, bu sorunun hallolması için, Es'ad'a kulaklarını pamukla tıkamasını önerdi. Böylece o şahsın söylediklerini duymayacaktı.

Es'ad, yavaşça Mescid-i Haram'a girdi ve tavaf etmeye başladı. Kâbe'nin etrafında başladığı birinci tavafta gözleri Hz. Peygamber'e sav takıldı. Hicr-i İsmail'de oturmuş, Benî Haşim'den bir grup onu korumak amacıyla etrafını sarmışlardı. Onun söylediklerinden etkilenir diye ona yaklaşmadı. Ama sonra tavaf sırasında kendi kendine yaptığı işin ne kadar mantıksız ve akılsızca olduğunu düşündü ve kendi kendine, "Yarın Medine'de bana bu konu hakkında sorular sorulabilir ve ben onlara ne cevap veririm?" diyerek nihayet bu konuda bilgi toplamayı gerekli gördü.

Es'ad biraz ilerleyerek cahiliye Arapları usulüne göre şöyle selâm verdi: "En'am sabahen."

Hz. Peygamber ise cevabında şöyle buyurdu:
"Benim Rabbim bundan daha iyi bir selâmlaşma (tabiri) göndermiştir. Karşılaştığımızda birbirimize 'Selâmun aleykum' dememizi emretmiştir."

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now