61 *

31 8 5
                                    

HİCRETİN SEKİZİNCİ YILI OLAYLARI

Mute Savaşı:
Hicrî sekizinci yılın başlarında, Hicaz'ın birçok yerinde emniyet nispeten sağlanmıştı. Tevhit çağrısı da oldukça yayılmıştı. Artık ne kuzeydeki Yahudilerin nüfuzu ve ne de güneyde bulunan Kureyş, Müslümanlar için bir tehdit unsuru olarak görülmüyordu. Hz. Peygamber (s.a.a), davetini Şam sınırlarına doğru sıklaştırmak ve o günlerde Rum kayserinin sultası altında yaşayan bölge halkının kalplerini İslâm'a ısındırmak amacıyla, Haris b. Umeyr Ezdi'yi, Şam hâkiminin sarayına gönderdi. O günlerde Şam bölgesinin mutlak hâkimi, Rum kayseri tarafından atanmış olan, Haris b. Ebu Şimr-i Gassanî idi.

Hz. Peygamber'in (s.a.a) elçisi, Şam sınırlarına girdiğinde, sınır bölgelerinden sorumlu olan Şurehbil, İslâm elçisinin sınırlarına girdiği haberini aldı ve onu Mute köyünde yakalattı. Peygamber elçisini iyice arayıp taradılar, soruşturdular, sonunda o, kendisinin Peygamber tarafından görevlendirildiğini ve Şam bölgesinin mutlak hâkimi olan Haris Gassani'ye verilmek üzere bir mektup götürdüğünü itiraf etti. Sınır sorumlusunun emriyle, dünyaca meşhur "Elçiye zeval olmaz." kuralını çiğneyerek, insanlığa tamamen ters düşecek tarzda o elçinin el ve ayaklarını bağlayıp, sonra da öldürdüler.

Hz. Peygamber (s.a.a), Şurehbil'in bu cinayetini haber alınca, bu durumdan oldukça rahatsız oldu. Bu haince yapılan hareketi Müslümanlara bildirdi. Dolayısıyla, elçisini öldürmek cesaretinde bulunan, kendi başına buyruk olan komutandan intikam almak üzere, askerlerini savaşa davet etti.

Daha İçler Acısı Bir Olay:
Bu olaydan hemen sonra, daha içler acısı bir olay meydana geldi. Bu durum, Hz. Peygamber'i (s.a.a), Şam sınırlarında hükümet edenlerin, hem o hazretin elçisini ve hem de tebliğ grubunu namertçe öldürmeleri nedeniyle, Şamlıları bir miktar edep etmek amacıyla, onlarla savaşmaya daha kararlı kıldı. Şimdi bu olaya bir göz atalım:

Hicrî sekizinci yılın rebiyülevvel ayında, Ka'b b. Umeyr Gaffarî, dinî bilgilerle donanmış on beş kişiyle birlikte, Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından, Vadi'l-Kura'nın arka cephesinde yer alan Zat-u İtlah beldesine gitmek ve İslâm dinini halka anlatmak ve bölge halkını tevhid ve tek tanrı inancına davet etmekle görevlendirildiler. Tebliğ grubu söz konusu noktaya indiler ve İslâm'ın güçlü ve muhkem mantığıyla, onları tevhid dinine davet ettiler.

Ansızın, halkın şiddetli muhalefeti ve saldırılarıyla karşılaştılar. Bir an kendilerini kalabalık bir topluluğun muhasarası altında buldular. Zillet ve aşağılanmaktansa, şehit olmayı tercih ederek kendilerini savundular. Onların arasından yalnız bir kişi, gece yarısı, yaralı bir hâlde ve gizlice ölülerin arasından sıyrılıp, Medine yolunu tuttu ve olayı Allah Resulü'ne iletti.

Bu suçsuz tebliğ grubunun idam edilmesi, cemaziyülevvel ayında cihat emrinin verilmesine ve İslâm'ın tebliğine engel olmak isteyen yağmacıların başını ezmek üzere üç bin kişinin toplanmasına neden oldu. Cihat emri verildi. Medine'nin ordugâhı olan Cüruf'ta üç bin cesur ve imanlı savaşçı bir araya geldi. Hz. Resulullah (s.a.a), bizzat ordugâha gelerek şöyle açıklamada bulundu:

İslâm elçisinin öldürüldüğü beldeye gidiyorsunuz. Onları yeniden İslâm'a ve tevhid dinine davet edin. İslâm'ı kabul ederlerse, elçinin intikamını almayı aramayın; ama eğer kabule yanaşmazlarsa, Allah'tan yardım dileyerek, onlarla savaşın. Dikkat! Ey İslâm erleri! Yalnızca Allah adına cihat ediniz, Şam topraklarında, Allah'ın da sizlerin de düşmanı olarak yaşayanları edeplendirin. Ancak toplumsal olaylardan uzak, hayatını kiliselere vakfetmiş olan rahip ve rahibelerle işiniz olmasın. Şeytanın yuvası hâline gelen bazı fasit beyinleri bu kılıçlarla dağıtın. Kadın, çocuk ve eli silâh tutmayan ihtiyarları öldürmekten kaçının! Kesinlikle ağaçları kesmeyin ve evleri viran etmeyin!

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now