63 *

18 8 5
                                    

Hz. Peygamber (s.a.a), Harekete Geçiyor:
Gafil avlama taktiği ve gizlilik esası gereğince, hareket emri verilinceye kadar, kimse ne zaman, nereye ve ne maksatla gidileceğini bilmiyordu. Hicretin sekizinci yılı, ramazan ayının onuncu günü, hareket emri verildi. Elbette daha önceden Medine ve civar Müslümanlarına hazır ol emri verilmişti.

Hz. Peygamber (s.a.a) Medine'den çıktığında, Ebu Rahim Gaffari'yi yerine temsilci olarak bıraktı. Medine yakınlarında ordusunu düzene soktu. O, Medine'den bir miktar uzaklaştıktan sonra Kedid denilen yerde su istedi ve orucunu bozdu. Herkesten de iftar etmelerini istedi. Çoğunluk oruçlarını bozdular, ama az bir grup, eğer oruçlarını bozmayıp, böyle cihat ederlerse, sevaplarının daha çok olacağı düşüncesiyle oruçlarını bozmaktan çekindiler.

Bu saf düşünceli insanlar, oruç tutma emrini veren peygamberin, şimdi de orucu bozma emri verdiğini fark edemediler. Eğer o, saadet ve hak yolun kılavuzu ise, emirlerinin her ikisi de halkın iyilik ve kurtuluşunu sağlamak içindir. Onun emirlerinde ayrıcalık söz konusu olamazdı. Peygamber bu azınlığın oruçlarını bozmaktan çekinmelerine bozularak şöyle buyurdu:

"Onlar, günahkâr ve azgın gruptur."

Bu grubun, Peygamber'den (s.a.a) daha ileri giderek, böyle bir adım atmaları, bir çeşit haktan sapmalarının ve kâmil bir imana sahip olmadıklarının göstergesiydi.

Bu açıdan, Kur'ân bu tip kimseleri ikaz ederek şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! Allah ve Resulü'nden ileri gitmeyin."

Abbas b. Abdulmuttalip, Hz. Peygamber'in (s.a.a)
emriyle Mekke'de ikamet eden Müslümanlardandı. Kureyş'in aldığı kararlardan Hz. Peygamber'i (s.a.a) haberdar ediyordu. O, Hayber Savaşı'ndan sonra, Müslüman olduğunu açığa vurmuş, ancak onun Kureyş büyükleriyle irtibatı yerindeydi. O, artık Müslümanların Mekke'de kalan son ailesi unvanıyla Mekke'yi terk ederek, Medine'ye yerleşmek istedi.

Tam o günlerde de Hz. Peygamber (s.a.a) Mekke yolundaydı. O da Medine'ye doğru hareket etti ve yolda karşılaştılar. O, Cuhfe denilen yerde Hz. Peygamber (s.a.a) ile karşılaştı. Abbas'ın varlığı, Mekke'nin fethinde her iki taraf için de oldukça yararlı olmuştu. Eğer o olmasaydı, şayet Mekke'nin fethi, Kureyş'in direnişi olmaksızın, dolayısıyla da kan dökülmeksizin hallolmayacaktı.

Bu açıdan, onun bu hareketinin, Hz. Peygamber'in (s.a.a) gizli emriyle olduğu imajını da uyandırmıyor değil; zira bu yolla o, barışçıl rol oynayacak ve bu taktik sayesinde kan dökülmeden hedefe ulaşılmış olacaktı.

İslâm Ordusunun İlginç Taktiği:
Marru'z-Zahran adı verilen belde, Mekke'ye birkaç km. uzaklıkta bir yerdi. Hz. Peygamber (s.a.a), Kureyş'in, onların casuslarının ve onların yararına faaliyet edenlerin haberi olmaksızın, on bin kişilik ordusunu, Mekke sınırlarına kadar maharetle rehberlik ederek iletmeyi başardı. Hz. Peygamber (s.a.a), Mekke halkının kalbinde korku icat ederek, onların savunmaya yeltenmeksizin teslim olmalarını sağlamak ve böylece küfrün son kalesi olan bu büyük ve mukaddes merkezin, kan dökülmeksizin elde edilmesi amacıyla, İslâm askerlerinin yüksek noktalarda ateş yakmalarını emretti. Daha sonra kalplerde korkuyu artırmak ve cesaretlerini tam kırmak amacıyla, her askerin birer meşale yakmasını ve bütün yüksek noktaları ve dağları işgal etmelerini buyurdu.

Kureyş ve onlara bağlı olan dostları, gaflet uykusuna dalmışlardı. Diğer yandan, Mekke etrafında bütün yüksek noktaları kaplayan meşalelerin aydınlığı ile bir ateş parçası gibi görünen dağlar, tepeler ve evlere yansıyan ışıklar, kalplere nedeni bilinmez bir korku ve vahşet vermekteydi. Nitekim onların dikkatlerini yüksek noktalara çekmeği başarmışlardı.

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now