* 25 *

24 10 0
                                    

İLK HİCRET
Bir grup Müslümanın Habeş topraklarına hicret etmesi, sahip oldukları iman ve halis niyetin açık bir belirtisidir. Bunlar Kureyş'in kötülüklerinden ve eziyetlerinden kurtulmak, ayrıca bir ortam oluşturup huzur içinde dinî vecibeleri yerine getirmek amacıyla, Mekke topraklarını terk etmeyi, iş ve ticareti bırakmayı, evlâttan ve akrabalardan ayrılmayı ve birçok fedakârlıkları göze alarak hicrete karar verdiler; ama nereye gidecekleri ve ne yapacakları da belli değildi; zira yarımadanın baştanbaşa putperestlik ile kaplı olduğunu görüyorlardı.

Hiçbir noktada İslâm'ın emirlerini yerine getiremez ve tevhit nidasını duyuramazlardı. Kendi aralarında, bu konuyu Hz. Peygamber (s.a.a) ile istişare etmenin daha uygun olacağını düşündüler.

Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.a) dini, "Allah'ın arzı geniştir. Kendinize öyle bir yer seçin ki, orada Allah'a ibadet etme imkânına sahip olun." esası üzerine kuruludur.
(Ankebut Suresi 56)

O, Müslümanların içler acısı durumunu iyice biliyordu. Gerçi kendisi, Haşimoğulları'nın himayesi altındaydı ve Beni Haşim'in gençleri onu her türlü kötülükten koruyorlardı; ama onun yârenleri arasında, cariye, köle, kimsesiz özgür ve kimsesiz düşkün kimseler de oldukça fazlaydı.

Kureyş'e gelince, bir an dahi onlara eziyet etmekten kaçınmıyordu. Kabileler arası savaşın çıkmasını önlemek için, her kabilenin önde gelenleri ve zalimleri, kendi kabilelerinden Müslüman olan herkese işkence ederlerdi ki, daha önce bu işkencelerden örnekler sunulmuştu.

Bu sebepler üzerine, ashabı hicret hakkında görevlerinin ne olduğunu sorduklarında, onlara şöyle cevap verdi:

"Eğer Habeş topraklarına hicret ederseniz bu sizin faydanıza olacaktır; zira orada güçlü ve adaletli bir hükümdarın varlığından dolayı, kimseye zulüm edilmez. O topraklar, dürüstlük ve temizlik toprağıdır ve sizler o topraklarda Allah'tan size bir yardım ulaşıncaya dek yaşayabilirsiniz."

Evet, temiz bir toplumun idaresi, liyakatli ve adaletli bir şahsın elinde olursa, işte orası cennettin en yüce makamlarından birinin dünya hayatındaki timsalidir. Hz. Peygamber'in yârenlerinin tek arzusu da, emniyetli ve güvenilir bir beldede, şer'i vazifelerini yerine getirebilmekti.

Hz. Peygamber'in (s.a.a) bu güzel konuşması, öyle bir etki yaratmıştı ki, çok geçmeden yol hazırlığını yapmış olan kimseler, yolculuk eşyalarını yüklendiler. Yabancıların (müşrikler) haberi olmaksızın, gece yarısı kimi yaya, kimi binekli olarak Cidde'nin yoluna koyuldular. Sayıları toplam on veya on beşi geçmeyen bu grubun dördünü Müslüman kadınlar oluşturuyordu.

Şimdi Hz. Peygamber'in (s.a.a), hicret yeri olarak neden başka yeri önermemesi üzerinde durmak gerekir. Arabistan'ın ve diğer yerlerin durumu incelendiğinde, neden Habeş'in hicret yeri olarak seçildiği anlaşılmaktadır; zira genelini müşriklerin oluşturduğu Arap beldelerine hicret etmek oldukça tehlikeliydi.

Müşrikler Kureyş'in hoşuna gitsin diye veya atalarının dinine olan bağlılıklarından dolayı, Müslümanları kabul etmekten kaçınırlardı. Arabistan'da Yahudi ve Hıristiyanların yaşadıkları yerler de hicret için uygun değildi. Onlar zaten kendi manevî nüfuzları üzerinde birbirleriyle keşmekeş ve savaş hâlindeydiler. Üçüncü bir rakibe yer de yoktu, kaldı ki, bu iki güruh, Arapların neslini hakir ve aşağı görüyordu.

Yemen, İran şahının kontrolündeydi. İran hükümeti, Müslümanların Yemen'de ikamet etmesine razı olmazdı; hatta Hz. Peygamber'in (s.a.a) mektubu Hüsrev Perviz'in eline geçtiğinde, o hemen Yemen hükümdarına, yeni çıkmış Peygamber'i (s.a.a) tutuklaması ve İran'a göndermesi için emir verdi.
Hirre de Yemen gibi, İran hükümetinin kontrolü altındaydı.

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin