* 54 *

18 8 5
                                    

Bu Darbenin Değeri:
Görünüşte Ali (a.s) bir kahramanı öldürmüştü, ama hakikatte, Amr'ın korku verici naralarıyla, bedenlerine korkudan titreme düşen yürekleri de diriltmişti. İslâm hükümetine son vermek için işe koyulmuş olan on bin kişilik bir orduyu da dehşete düşürmüştü. Eğer bu karşılaşmayı Amr kazansaydı, o zaman bu fedakârlığın ne kadar değerli olduğu anlaşılırdı.

Delikanlılık:
Amr'ın zırhı çok değerli bir zırh olduğu hâlde, Ali (a.s), mertliğinden dolayı ona elini sürmedi; hatta Ömer, neden onun zırhını bedeninden çıkarıp almadı diye Hz. Ali'yi (a.s) kınadı. Amr'ın kız kardeşi, olaydan haberdar olduğunda şöyle dedi: "Kardeşim öldürüldüğü için asla üzülmüyorum; zira onu kerem sahibi bir şahıs öldürmüştür. Eğer böyle olmasaydı, ömrümün sonuna kadar gözyaşı dökerdim."

Arap Ordusu Dağılıyor:
Arap ve Yahudi ordusu, İslâm ile savaşmakta tek bir hedefe sahip değildi. Yahudiler, İslâm'ın günden güne yayılmasından korkuyorlardı, Kureyş'i harekete geçiren ise, onların İslâm ve Müslümanlarla olan köklü düşmanlıklarıydı. Gatafan ve Feraze kabileleri ve diğer boylar ise, Yahudilerin onlara vaat ettikleri Hayber'in bir yıllık mahsulünü elde etmek amacıyla bu savaşa katılmışlardı. Nitekim son grubu harekete geçiren etken sadece maddî çıkardı ve eğer bu maksatları, Müslümanlar tarafından da temin edilirse, onlar büyük bir sevinçle bir an önce evlerine dönerlerdi. Özellikle o yılın soğuk geçmesi ve muhasara boyunca çekilen yiyecek kıtlığı, onları oldukça yıpratmış ve hayvanlarını ölüm eşiğine kadar getirmişti.

Bu bakımdan, Hz. Peygamber (s.a.a), bir heyeti, adı geçen kabilelerin reisleriyle antlaşma yapmaları ve Müslümanların Medine meyvelerinin üçte birini onlara, Ahzab safından ayrılarak kendi mıntıkalarına dönmeleri şartıyla vermeye hazır olduklarını bildirmeleri için görevlendirdi. Elçiler, kabile reisleriyle antlaşma yapıp imzalaması için onları Hz. Peygamber'in (s.a.a) huzuruna getirdiler. Hz. Peygamber (s.a.a) de durumu iki yiğit komutanı olan Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubade ile görüştü.

Her ikisi de aynı görüşü savunarak şöyle dediler: "Eğer bu, Allah'ın emri ise kabuldür, eğer Hz. Peygamber'in (s.a.a) şahsî görüşüyse ve bizim görüşümüzü almak istiyorsa, biz anlaşmanın burada dondurulmasını ve nihaî kararın verilmemesini öneriyoruz; zira biz hiçbir zaman, bu kabilelere haraç vermedik ve onlardan bir kişi dahi bizim hurmalarımızı zorla almaya cesaret edememiştir. Şimdiyse Allah'ın inayeti ve peygamberinin hidayetiyle iman getirdik; bu din vesilesiyle saygıdeğer ve aziz olduk. Allah'a andolsun ki; ilâhî hüküm yerini buluncaya dek, biz onların bu batıl ve boş isteklerine kılıçlarımızla cevap vereceğiz."

Hz. Peygamber (s.a.a), şöyle buyurdu:
Benim böyle bir antlaşma yapmayı düşünmemin sebebi, Arap ordusunun sizleri hedef karar kılması ve her taraftan hücuma tâbi tutulmuş olmanızdı. Ben de bu yolla düşmanın birlik ve beraberliğini bozabileceğimizi düşündüm; ama şimdi siz bana fedakârlığınızı ispat etmiş bulunmaktasınız. Ben bu antlaşmayı durduruyor ve size şunu söylüyorum: Allah, Peygamber'ini zelil kılmamış ve tevhidin şirke karşı galip geleceği vaadini gerçekleştireceğine inanıyorum.

O sırada Sa'd, Hz. Peygamber'in (s.a.a) izniyle mektubu sildi ve şöyle yazdı: "Putperestler bize ne yapmak isterlerse istesinler, biz haraç veren bir
millet değiliz."

Arap Ordusunun Dağılış Sebepleri:
1- Zaferin ilk etkeni, Hz. Peygamber'in (s.a.a) elçilerinin, Gatafan ve Fezare kabilelerinin reisleriyle yapmış oldukları görüşmeydi; zira bu antlaşma son karara ulaşmamıştı, ama anlaşmanın iptal edildiği de ilân edilmemişti. Adı geçen kabileler, bu vesileyle müttefiklerine karşı kararsız kaldılar ve günden güne zikredilen antlaşmayı imzalayacakları günü bekliyorlardı. Ne zaman onlardan toplu saldırı isteğinde bulunsalar, onlar bu antlaşmanın ümidiyle, çeşitli bahanelerle onların isteklerini reddediyorlardı.

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now