64 *

33 8 2
                                    

Ebu Süfyan Mekke'ye Gidiyor:
Abbas, buraya kadar Ebu Süfyan'ı İslâm ordusunun gücüyle yüzleştirerek kalbine korku salmakla rolünü güzel oynadı ve görevini güzel bir şekilde ifa etti. Bu durumda Hz. Peygamber (s.a.a), maslahat gereği, Ebu Süfyan'ın serbest bırakılmasını buyurdu; zira o, İslâm orduları Mekke'ye girmeden önce, tam zamanında oraya varacak ve halkı İslâm ordusunun fevkalâde gücünden haberdar edecek; böylece onlara kurtuluş yollarını gösterecekti. Çünkü kurtuluş yolu göstermeksizin, yalnızca halkı korkutmak, Hz. Peygamber'in (s.a.a) arzusunun gerçekleşmesi için yeterli değildi.

Ebu Süfyan, şehre girdi. Bir önceki geceyi korku, ıstırap ve vahşetle geçiren halk, o olmaksızın bir karar da verememişlerdi. Hemen Ebu Süfyan'ın etrafını aldılar. O, rengi kaçmış ve titrek bir hâlde Medine tarafına işaret ediyordu.

Halka yönelerek şöyle dedi: "Hiç kimsenin karşısında mukavemet edemeyeceği İslâm ordusu birlikleri şehri kuşatma altına almışlardır. Kısa bir müddetten sonra şehre girecekler. Onların önderi Muhammed, Mescidu'l-Haram'a ve Kâbe etrafına sığınanların, silâhını bırakanların, tarafsızlık anlamında evine girip kapılarını kapatanların, benim veya Hekim b. Hizam'ın evine sığınanların can ve mallarının güvende olacağına ve her türlü tehlikeden masun kalacaklarına dair bana söz verdi."

Hz. Peygamber (s.a.a), bununla da yetinmeyerek, Mekke'ye girdikten sonra bu belirtilen üç sığınak dışında ayrıca Abdullah b. Has'emi'nin eline bir sancak vererek, onun sancağı altında toplanan herkesin güvende olacağını yüksek sesle ilân edip, etrafa duyurmasını buyurdu.

Ebu Süfyan, bu beyanıyla Mekke halkının moralini öyle bir sıfırladı ki, hatta kafasında bir miktar direniş düşüncesi olanlar dahi, tamamen bu düşüncelerini unutuverdiler. Böylece bir önceki geceden beri Abbas'ın plânladığı tedbirler meyvesini vermişti. Görüş sahiplerince, Mekke'nin artık hiçbir direniş ve mukavemet olmaksızın fethi kesinleşmişti. Vahşete düşmüş halkın her biri bir yere sığınmışlardı. Şehirde kaçışmalar başlamıştı ve böylece İslâm'ın önde gelen en zorlu düşmanı, Hz. Peygamber'in (s.a.a) akıllıca plânları sayesinde İslâm ordusuna en büyük hizmetini ifa etmiş bulunuyordu.

Bu sırada, Ebu Süfyan'ın karısı Hind, halkı direnişe çağırıyor ve kocasına karşı aşağılayıcı sözler atfediyordu; ama artık iş işten geçmişti; her türlü bağırıp çağırma ve feryat, boşuna kürek sallamaktan başka bir şey değildi. Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebu Cehil ve Süheyl b. Âmir (Hudeybiye barış antlaşmasında Kureyş'in kahramanı ve özel temsilcisi) gibi bazı aşırı görüşlü reisler, İslâm güçlerinin şehre girmelerine engel olacaklarına dair yemin ettiler. Bir grup da onların yalanlarına aldandılar ve yalın kılıçlarla İslâm ordusunun öncü birliklerinin yolunu kestiler.

İslâm Ordusu Şehre Giriyor:
İslâm ordusu, Mekke'nin ana caddelerine girmeden önce, Hz. Peygamber (s.a.a), bütün komutanları ihzar etti ve şöyle buyurdu:

"Benim bütün çabam, Mekke'nin kan dökülmeksizin fethedilmesidir. Bu açıdan, engel olmayan ve zorluk çıkarmayan kişilerin kanını akıtmaktan kesinlikle kaçınınız. Ancak bu on kişi, Mikyas Hubabe Leysi, Huveyris b. Nukayz, Abdullah b. Hatal, Safvan b. Ümeyye, Vahşî b. Harb (Hamza'nın katili), Abdullah b. Zübeyr, Haris b. Telatile ve bunlara ek olarak dört kadın öldürülsün. Bu on kişi ya katil ve cinayetlere bulaşmış kimseler idiler veya geçmiş savaşları ateşlendirme suçunu taşıyorlardı. Bunların yakalandıkları yerde öldürülmeleri hükmü sâdır olmuştu.

Bu emir, birlik komutanlarınca bütün orduya iletildi. Gerçi Mekke halkının morali ve nasıl bir ruh hâline sahip oldukları Peygamber'e (s.a.a) saklı değildi; ama yine de Mekke şehrine girerken, nizamî ihtiyatı elden bırakmadı. Plân aşağıdaki şekliyle gerçekleşti:

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now