* 30 *

25 9 2
                                    

Ebu Talib'in İman Ettiğine Dair Deliller:
Ebu Talib'in iman üzere mi, yoksa iman etmeden mi öldüğüne dair siyer alanında tam bir fikir birliği yoktur. Elbette kalbimiz, Efendimiz sav'e defaatle yardım eden, onu çok seven Ebu Talib'in imanla vefat etmiş olmasından yanadır.

Bir şahsın tefekkür ve inanç tarzını, aşağıda zikredilen iki yolla anlayabiliriz:
1- Ondan geriye kalmış, ilmî ve edebî eserleri inceleyerek.
2- Onun toplum içindeki davranış tarzını mütalâa ederek.

Biz, Ebu Talib'in inancını zikredilen bu iki yol ile ispata gidebiliriz. Onun yazmış olduğu şiir ve kasideler, onun iman ve ihlâsına bir delil sayılabileceği gibi, ömrünün son on yılında yapmış olduğu değerli hizmetler, onun olağanüstü imanına işaret edebilir. Birçok yakınlarının düşünceleri de, onun imanlı ve Müslüman bir fert olduğu yolundadır.

Elbette ki son noktada onun iman üzere ruhunu verip vermediğini sadece Allah bilir. Bizim yaptığımız şey onun hayatından delillerle, yorum yapmaktan öteye geçemez.

Şimdi konuyu, zikredilen bu yollardan incelemeye tâbi tutuyoruz:

Ebu Talib'in İlmî ve Edebî Yadigârları:
Biz, onun uzun kasideleri arasından birkaç kıta seçtik ve konunun daha çok aydınlanması için onların tercümelerini getiriyoruz.

"Şerefli ve anlayışlı şahıslar bilsin ki, Muhammed (s.a.a); Musa (a.s) ve Mesih (a.s) gibi peygamberdir. O iki büyük zatın sahip olduğu semavî nura, o da sahiptir. Bütün peygamberler Allah'ın emri ile insanlara yol gösterir ve günahtan sakındırırlar."

"Kureyş büyükleri! Onu ele geçireceğinizi mi zannediyorsunuz? Sizin aklınızdan geçirdiğiniz arzunuz, basit rüyadan başka bir şey değildir! O, bir peygamberdir, Allah tarafından ona vahiy nazil olmaktadır. 'Hayır' diyen herkes, sonunda pişmanlıktan parmağını ısıracaktır."

"Kureyş! Bizim Muhammed'i (s.a.a), Musa (a.s) gibi peygamber bildiğimizi acaba bilmiyor musunuz? Onun adı ve alâmetleri semavî kitaplarda zikredilmiştir ve Allah kullarının ona özel bir muhabbeti vardır. Allah'ın, muhabbetini kalplere emanet ettiği birine de, sitem ve eziyet edilmemelidir."

"Yeğenim! Kureyş asla sana ulaşamaz, ben kabre girinceye ve topraklar içinde yatıncaya dek, seni himaye etmekten vazgeçmeyeceğim. Görevli olduğun şeyi açıkla, hiçbir şeyden korkma, müjdele ve gözleri aydınlat. Beni dinine davet ettin ve benim nasihatçimsin. Davetinde emin ve dürüstsün. Hakkı söylemek gerekirse, Muhammed'in (s.a.a) dini en üstün dindir."

"Ya da baştanbaşa hayret verici mesajlarla dolu olan Kur'ân'a iman edin, zira Musa ve Yunus (a.s) gibi peygamberlere de benzerleri nazil olmuştur."

Bu kıtalardan her biri Ebu Talib'in baştan ayağa mana dolu uzunca kasidelerinden alınmış kısa bir bölümdür. Biz, bunları Ebu Talib'in, yeğeninin dinine olan imanına delâlet ettiği için, delil unvanıyla seçmiş bulunuyoruz.

Onun İmanına Dair Bir Başka Delil:
İkinci yol, onun Peygamber'e (s.a.a) karşı davranışları, yaptığı fedakârlıkları ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) mukaddes makamını müdafaa etmesiydi. Bu hizmetlerden her biri onun aydın fikir ve ruh hallerini yansıtan bir ayna olabilir, zira: Ebu Talib, yeğeninin kalbinin kırılmasına asla razı olmayan bir şahsiyetti. O, bütün engellere ve imkânsızlıklara rağmen, onu kendisiyle birlikte Şam'a götürme zahmetini kabul etmişti.

Ebu Talib, Hz. Peygamber'in emniyette olması yolunda, üç yıl dağlar, dereler arasında derbeder bir hayat yaşamayı, Mekke'nin reisi ve efendisi olarak kalmaya tercih etmiştir; hatta bu üç yıl avarelik onu oldukça yormuş, çehresini soldurmuştu. Zaten iktisâdi muhasaranın kaldırılıp evine dönmesinden birkaç gün sonra da hayata veda etti.

Onun Allah Resulü'ne olan imanı öylesine güçlü ve sağlamdı ki, o, Hz. Peygamber'in (s.a.a) yaşaması için tüm evlâtlarının öldürülmesine bile razıydı. Düşman bir suikast düzenleyecek olsa, ona isabet etmesin diye, Ali'yi (a.s), onun yatağına yatırırdı.

Bundan da önemlisi, bir gün, Kureyş'in tüm büyüklerinin, Peygamber'e (s.a.a) suikast ihtimali ile intikam adına öldürülmesine ve doğal olarak, Haşimoğulları kabilesinin de öldürülebileceği gibi bir durumu göze almaya hazırdı.

Bu saydıklarım Ebu Talib'in mümin olarak can verdiğine delil olarak düşünülebilir.

Birçok siyer kitabında onun iman etmeden öldüğüne dair deliller de mevcut. Üstelik oldukça da kuvvetli hadislerdir Ebu Talib'in imansız vefat ettiği yönünde olanlar. Hatta Efendimiz sav'in, amcasının son anlarında onu kelime-i şehadet söylemeye davet ettiğinden, ama amcasının sesli olarak söylemediğinden bahsedilir. O anda yakında duran birisi sessizce de olsa söyledi duydum ben der, vs...

Türlü tartışmalara gebedir bu konu; Ebu Talib öldükten sonra dirilip iman etti ve yine vefat
etti görüşü bile vardır. Efendimiz sav'in amcası için cehennemdedir ama azabı düşük seviyededir dediği görüşü de vardır...

Kitabımda bu iki zıt görüş arasında bir tartışma sunma niyetim olmadığından, bu konuyu bu noktada kapatacağım. Bu kıymetli zat için hüsnü zan etmekle yetinip, doğrusunu Allah bilir diyeceğim sadece. Keza o kesin imanla ölmüştür veya imansız ölmüştür deme lüksüm yok.

Ebu Talib'in Ölüm Anındaki Vasiyeti
O, vefatı esnasında çocuklarına şunları söyledi:

"Ben Hz. Muhammed'i (s.a.a) size emanet ediyorum; zira o Kureyş'in emini, Arapların dürüstü ve tüm olgunluk ve kemalatın sahibidir. Getirdiği dini, kalpler tasdik ediyor, ama kınanırlar korkusuyla, dilleriyle inkâr etmişlerdir. Şimdi ben, Arapların düşkün ve zayıf kimselerinin, onu müdafaa etmeye kalktığını, ona iman ettiğini ve Muhammed'in (s.a.a) onların yardımıyla Kureyş'in saflarını kırmak için kıyama durduğunu görüyorum. Kureyş büyüklerini hor, evlerini viran, onların kimsesizlerini ise, güçlü kuvvetli ve iş sahibi yapmıştır."

Daha sonra sözlerine aşağıdaki cümlelerle son verdi:

"Ey akrabalarım! Onun dostlarından ve İslâm cemiyetinden olunuz. Eğer ecel bana fırsat verseydi ona tâbi olan kimselerin başına gelebilecek kötü olayları ve kaderin cilvelerini onlardan def ederdim."

Bizim onun bu arzusunda gayet samimî olduğunda şüphemiz yoktur; zira onun on yıldır yapmış olduğu hizmet ve fedakârlıklar onun doğru sözlü olduğunun bir delilidir. Bu, onun daha bi'setin ilk yıllarında Muhammed'e (s.a.a) verdiği sadakat sözüdür; zira Hz. Muhammed'in (s.a.a) tüm akrabalarını etrafında toplayıp dinini onlara arz ettiği gün, Ebu Talib
ona şöyle demişti:

"Yeğenim kıyam et, sen üstün bir makamdasın. Senin hizbin en üstün hiziplerdendir. Sen büyük bir adamın oğlusun, ne zaman bir dil seni incitecek olursa, daha keskin diller seni savunmaya kalkacak ve keskin kılıçlarla onların seslerini keseceklerdir. Allah'a andolsun ki, Araplar senin huzurunda, bir çocuğun annesine karşı huşu içinde olduğu gibi, eğileceklerdir."

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now