* 46 *

15 9 5
                                    

Beş Kişi Hz. Peygamber'i (s.a.a) Öldürmek İçin Anlaşıyor:
İslâm ordusunun dağıldığı sırada, her taraftan Peygamber'e (s.a.a) hamle edildiği hâlde Kureyş'in beş büyük kahramanı, ne pahasına olursa olsun Hz. Peygamber'in (s.a.a) hayatına son vermeye karar vermişlerdi:

1- Abdullah b. Şehab, o Hz. Peygamber'in (s.a.a) mübarek alnını yaraladı.

2- Utbe b. Ebi Vakkas, fırlatmış olduğu dört taş ile Hz. Peygamber'in (s.a.a) sağ ön dişini kırdı.

3- İbn Kamia Leysi, Allah Resulü'nün (s.a.a) yüzünü yaraladı. Bu yara öylesine şiddetliydi ki, miğferinin halkaları yanaklarına batmıştı.

Bu arada Ebu Ubeyde b. Cerrah, bu halkaları kendi dişleriyle kavrayıp çıkardığından onun dört dişi de kırıldı. Allah ondan razı olsun. Araplar dişleri olmayana "hetem" derler ve bu olaydan sonra ön dişlerini Efendimiz sav için feda edip kaybeden Ebû Ubeyde(r.a.) için Hz. Ebû Bekir(r.a.) "Hetemlik(dişsizlik) bir insana bu kadar mı yakışır?" diye iltifatta bulunur.

4- Abdullah b. Hamid, bu hamlede, İslâm kahramanı Ebu Dücane tarafından öldürüldü.

5- Ubey b. Halef, o, Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından öldürülen kimselerden biriydi. O, Hz. Peygamber (s.a.a) ile yüz yüze geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a.a) Şi'be ulaşmıştı. Ashaptan birkaç kişi Hz. Peygamber'i (s.a.a) tanımış ve etrafını sarmışlardı. O, Peygamber'e (s.a.a) doğru geldi, Hz. Peygamber (s.a.a), Haris b. Sime'den bir mızrak alarak onun boynuna sapladı ve o attan düştü.

Ubey b. Halef'in yarası hafif ve yüzeysel olduğu hâlde, onu öylesine bir korku ve titreme kaplamıştı ki, arkadaşlarının onu yatıştırmaya çalışmalarına rağmen yine de sakinleşemiyordu. O, "Mekke'de Muhammed'e seni öldüreceğim dediğim zaman, bana, "Belki de ben seni öldürürüm." diye cevap vermişti ve o kesinlikle yalan söylemez." diyordu. Bu yara, korku ve titreme onun işini bitirmişti. Çok geçmeden yolda can verdi.

Doğrusu bu konu, Kureyş'in ne kadar aşağılık olduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber'in (s.a.a) dürüst olduğuna ve kesinlikle yalan söylemeyeceğine inandıkları hâlde, onunla düşmanlığa kol sıvamış ve onun kanını dökmek için bu kadar uğraşmışlardı.

Hz. Peygamber (s.a.a), dağ gibi kararlılıkla kendini ve İslâm dairesini savunuyordu. Ölümle fazla bir fasılası olmadığı ve düşman askerinin bir dalga gibi onu izlediği durumda dahi, onda en ufak endişe, korku ve ıstırap belirtileri görülmemiştir; ama o, mübarek alnını temizlerken şu cümleyi buyurmuştur:

"Onları, Allah'a tapmaya davet ettiği için, Peygamberin yüzünü kendi kanına boyayan bir topluluk, nasıl olur da kurtuluşa erer!"

İşte o, bu sevgi ve merhamet olgunluğunu düşmanlarına bile gösterirdi.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
"Savaş meydanında, düşmana en yakın kişi Hz. Peygamber (s.a.a) idi, savaşın zor anlarında, ona sığınırdık."

Hz. Peygamber (s.a.a) Uhud günü çok savaştı. O, ok kuburunda ne kadar ok varsa fırlatmıştı, okunun yayı kırılmış ve teli de kopmuştu. Peygamber'i (s.a.a) savunanlar birkaç kişiden fazla değildi. Onların hepsinin direnişleri de, tarih bilimi bakımından kesinlik kazanmış değildir. Müverrihler arasında net ve kesin olan, oldukça az bir grubun kararlılıkla direnmiş olduğudur. Şimdi onların savunmalarına geçiyoruz:

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now