* 11 *

46 23 5
                                    

HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.A) ÇOCUKLUK DÖNEMİ:

Tarih sayfaları, Müslümanların ulu önderinin hayatının, çocukluktan peygamberliğe seçildiği güne kadar, birçok ilginç hâdiselere sahip olduğuna şahitlik etmektedir. Bütün bu olayları keramet yönüyle de değerlendirmek gerekir. Tüm bunlar büyük resulün hayatının normal bir alın yazısı ve yaşam tarzı olmadığını doğrulamaktadır.

1- Tarih yazarları, Halime'den şöyle naklederler:
Ben Amine'nin bebeğinin bakımını üstlendiğim andan itibaren annesinin yanında ona süt vermek istedim. Sütle dolu olan sol göğsümü ağzına verdim; ama bebek benim sağ göğsüme daha meyilliydi. Lâkin ben çocuk sahibi olduğum günden beri sağ göğsümde hiç süt görmemiştim. Bebeğin ısrarı üzerine sütsüz olan sağ göğsümü ona vermek zorunda kaldım. Bebek emmeye başlar başlamaz kurumuş damarlar sütle dolmuştu ve bu olay orada bulunanları çok şaşırtmıştı.

2- Yine o şöyle diyor:
Muhammed'i (s.a.a) evime götürdüğüm günden beri evimin hayır ve bereketi günden güne çoğalıyordu.

Biz Kur'ân-ı Kerim'de buna benzer olayları Hz. Meryem (İsa'nın annesi) hakkında da okuyoruz.

Örneğin şöyle buyuruyor: Meryem'in doğum anı
yaklaştığında bir ağaca yaslandı ve sancıların şiddetinden, yalnızlıktan ve iftira korkusundan Allah'tan ölüm istedi.

Bu sırada bir ses duydu:
"Üzülme senin Rabbin senin ayakların altında bir çeşme yarattı ve kurumuş hurma ağacını salla senin için taze hurmalar dökülecektir."

Hz. Meryem ve Halime arasında fazilet ve makam açısından çok fark vardır. Hz. Meryem'in temizliği ve liyakati ilâhî lütfe mahzar olmasını sağlamışsa burada da bu bebeğin Allah katında sahip olduğu yüce makam, ona hizmet edenin ilâhî lütfe nail olmasına sebep olmuştur.

AİLE OCAĞINA DÖNÜŞ:
Muhammed'in (s.a.a) şefkatli sütannesi beş yıl ona bakıp büyüttü ve onun terbiye ve gelişiminde çaba gösterdi. O, bu müddet içerisinde, daha sonraları kendisiyle övüneceği fasih Arapça'yı öğrendi. Sonra Halime onu Mekke'ye getirdi. Bir müddet de sıcak ana kucağını gördü ve değerli ceddinin himayesine girdi. Abdullah'tan geriye kalan yadigâr ve yegâne teselli kaynağı bu çocuktu.

Yesrib'e Yolculuk ve Anne'nin Vefatı:
Abdulmuttalib'in yeni gelini Âmine, genç ve değerli kocasını kaybettiği günden beri, Yesrib'e gidip kocasının kabrini yakından ziyaret edebilmek ve aynı zamanda Yesrib'deki akrabalarını görebilmek için bir fırsat arıyordu. Kendi kendine uygun bir fırsat ele geçirdiğini, değerli evlâdının büyüdüğünü ve bu yolda onun dert ortağı olabileceğini düşündü.

Onlar, Ümmü Eymen ile birlikte yolculuğa hazırlanıp Yesrib yolunu tuttular. Tam bir ay orada kaldılar. Bu yolculuk Kureyş'in küçük çocuğu için ruhsal ıstıraplarla doluydu; zira onun gözleri ilk defa babasının can verdiği ve toprağa verildiği evi görmüştü.

Annesi, doğal olarak o güne kadar, ona babasından bazı şeyler nakletmişti. Daha ruhunda gam ve keder son bulmamışken, ansızın başka hüzün ve kederleri beraberinde getiren içler acısı bir olay daha meydana geldi. Mekke'ye dönüşünde, değerli annesini yolculuk sırasında "Ebva" denilen bir yerde kaybetti.

Bu hadise, Muhammed'in (s.a.a), akrabaları arasında öncekinden daha fazla ilgi odağı hâline gelmesine neden oldu. O, gül bahçesinden geriye kalan tek güldü. Abdulmuttalib'in sınırsız sevgisine mazhar oldu. Bu yüzden Abdulmuttalip onu bütün çocuklarından daha çok sever ve onu diğerlerinden önde tutardı.

Kâbe'nin etrafında, Kureyş'in büyüğü (Abdulmuttalip) için geniş bir yer açarlardı. Kureyş'in başta gelenleri ve çocukları onun etrafında bir daire oluştururlardı. O, ne zaman Abdullah'ın yadigârını görse hemen yolu açmaları için emir verir ve Abdullah'ın biricik hatırasına kendi yanında yer
verirdi.

Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in (s.a.a) yetimlik dönemini Duha Suresi'nde hatırlatır ve şöyle buyurur:

"Bir yetim iken seni bulup barındırmadı mı?"

Kureyş bebeğinin yetim kalmasının hikmeti bizce bilinmemektedir. Biz, ancak bu kadarını biliyoruz ki, bütün bu olaylar yığını hikmetsiz değildir. Fakat şöyle bir tahmin edilebilir ki: Büyük ve sabırlı bir ruha sahip olsun, zorlukları tecrübe etsin, kendisini zorlu olaylar zincirine, mahrumiyetlere ve derbederliğe hazırlasın diye Allah iki dünya rehberi olacak birini, beşeriyetin bu yüce önderini, zamanın önemli işlerini ele almadan ve rehberliğine başlamadan önce, kaderin acı ve tatlı yönlerini tattırmak ve hayatın iniş çıkışlarını ona bildirmek istemiştir.

Onun Rabbi, kimsenin hakkı üzerinde olmasın diye, hayatının ilk günlerinden itibaren hür ve azat yetişmesini istemiştir. Kendini yetiştirmiş adamlar gibi ilerlemesine ve yücelmesine neden olacak gereçleri elde etmesini ve böylece bunun beşeri bir yetiştirmeye münhasır olmaksızın, anne ve babanın da onun kaderinde fazla bir rolü olmadığını ve onun büyüklük ve azametinin vahiy kaynaklı olduğunun anlaşılmasını istemiştir.

Abdulmuttalib'in Vefatı:
Dünyanın içler acısı olayları devamlı insanın yaşamında kendini göstermektedir. Denizin dev dalgaları gibi, birbiri ardınca gelir ve insanın hayat gemisini hedef alırlar. İnsanoğlunun ruh ve psikolojisine derin ve etkili darbeler vururlar.

Hz. Peygamber (s.a.a) kalbinde hüzün dalgalarının hükümet ettiği bu çağda, üçüncü kez başka bir büyük acıyla karşılaştı. Onun ömründen daha sekiz bahar geçmişti, himayesi altında bulunduğu değerli ceddi Abdulmuttalib'i de kaybetmişti.

Abdulmuttalib'in vefatı onun ruhunu o kadar sıkmıştı ki, onun vefat ettiği gün, kabrinin başına kadar gözyaşlarını tutamamıştı ve onu asla unutamıyordu.

Yakubî, kendi tarihinde, (2/7-8) Abdulmuttalib'in tevhid inancına sahip biri olduğunu, kesinlikle putperest olmadığını vurgulamaktadır. Ayrıca, onun birçok buyruklarının İslâm dininde de tasvip ve kabul gördüğünü ilave etmektedir.

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıМесто, где живут истории. Откройте их для себя