* 24 *

25 11 7
                                    

İslâm'ın İlk Münadisi: (Münadis, seslenen kişi, tellal demek)

Ebuzer iman ettiğinde, gizli çağrı dönemi idi ve henüz açıktan davet için ortam hazır değildi. O gün İslâm'ı kabul etmiş olanların sayısı Hz. Peygamber (s.a.a) ve ona iman etmiş olan beş kişiden ibaretti. Bu şartlar altında görünüşe göre Ebuzer'in imanını gizleyip sessizce Mekke'den ayrılması ve kabilesine dönmesinden başka çaresi yoktu.

Ebuzer hararetli ve savaşçı bir ruha sahipti. O, sanki her yerde açıkça batıla karşı muhalefet etmek, sapıklık ve yanlışlarla savaşmak için yaratılmıştı. Hangi batıl, halkın bir avuç oduna ve taşa tapıp, secde etmelerinden ve onlara tanrı unvanıyla tapmalarından daha büyük olabilirdi!?

Ebuzer, bütün bu sahnelere tahammül edemiyordu. Bu yüzden Mekke'de yapmış olduğu kısa bir ikametten sonra, bir gün Peygamber'e (s.a.a) şöyle arz etti: "Ben ne yapmalıyım, siz benim için hangi vazifeyi uygun görüyorsunuz?"

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Sen kendi kabilen arasında İslâm'ın tebliğcisi olabilirsin. Şimdi kendi kavmin arasına dön ve benim desturlarımı bekle."

Ebuzer dedi ki: "Allah'a andolsun! Kabilemin arasına dönmeden önce İslâm'ın nidasını bu halkın kulağına ulaştırmalıyım ve bu yasağı (İslâm şiarını ve bir Allah'a tapınma yasağını) kaldırmalıyım."

O, bu kararının ardından, Kureyş, Mescidü'l-Haram'da sohbet etmekle meşgulken, mescide girdi ve yüksek bir sesle bağırmaya başladı:

"Eşhedu en lâ ilâhe illâllah ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah."

İslâm tarihinden anlaşıldığına göre, bu, zamanın büyük gücü olan Kureyş'i açıkça mübarezeye davet eden ilk çağrı idi. Bu çağrı, Mekke'de hiçbir hamisi ve yakını bulunmayan garip ve yabancı bir adamın dudaklarından dökülen cümlelerdi!

Tesadüfen, Hz. Peygamber'in (s.a.a) öngördüğü olay gerçekleşti. Ebuzer'in sesi Mescidü'l-Haram'ı inletmişti, Kureyş de toplumu yararak, ona doğru hücum ettiler. Onu baygın bir şekilde yere serilene kadar dövdüler.

Bu haber Hz. Peygamber'in (s.a.a) amcası Abbas'a ulaştı. Abbas kendisini hemen Mescidü'l-Haram'a ulaştırdı. Kendini Ebuzer'in üzerine attı, onu müşriklerin pençesinden kurtarmak için yumuşak ve tatlı bir dille onlara şöyle dedi:

"Sizler, hepiniz tacirsiniz ve sizin ticarî yollarınız Gıfar kabilesi arasından geçmektedir. Bu genç de Gıfar kabilesindendir. Eğer o öldürülürse, yarın o kabile arasından hiçbir ticaret kervanı geçemez. Kureyş'in ticareti de böylece tehlikeye düşer!"

Abbas'ın bu sözleri etkili oldu, Kureyşliler Ebuzer'i bıraktılar; ama delikanlı, son derece cesur ve ateşli bir genç olan Ebuzer ertesi gün yine mescide gitti ve şiarını tekrarladı.

İkinci defa Kureyşliler onun başına döküldüler, öldürürcesine onu dövdüler. Bu defa Abbas yine önceki gün yaptığı gibi, onu onların elinden kurtardı! Dediğimiz gibi, eğer Abbas olmasaydı, Ebuzer'in müşriklerin pençesinden sağ çıkıp çıkmayacağı belli değildi.

Lâkin Ebuzer de kolayca İslâm'ın zaferi yolunda mübareze meydanından geri çekilecek biri değildi. Bu yüzden birkaç gün sonra mübarezeye yeniden başladı. Şöyle ki; Ebuzer bir gün bir kadını, Arapların iki büyük putu olan Esaf ve Naile'nin asılı olduğu Kâbe etrafında tavaf eder hâlde, onlarla dertleştiğini, yana yakıla onlardan hacetini istediğini gördü.

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang