* 34 *

19 11 3
                                    

HİCRETİN BİRİNCİ YILI OLAYLARI

Hicret:
Kureyş büyükleri, sorunları halledebilmek için Daru'n-Nedve'de bir araya geliyorlardı. Bu buhranlı meseleler üzerinde fikir alışverişinde bulunuyor ve ortak çalışmalar yapıyorlardı.

Bi'setin on ikinci ve on üçüncü yıllarında, Mekke halkı büyük bir tehlikeyle yüz yüzeydi. Müslümanların Yesrib'de meydana getirmiş oldukları büyük merkez ve Yesriblilerin Hz. Peygamber'i (s.a.a) himaye etmesi ve savunması, bu tehlikenin açık bir alametiydi. Hz. Peygamber'in (s.a.a) hicretinin gerçekleştiği bi'setin on dördüncü yılı, Rebiyülevvel ayında, Mekke'de Hz. Peygamber (s.a.a), Ali (a.s), Ebu Bekir, tutuklanmış bir grup Müslüman ve hasta ve yaşlılardan başka hiç kimse kalmamıştı ve bu azınlık da Yesrib'e hicret etmek üzere Mekke'yi terk edecekti.

Ansızın Kureyş kesin ve tehlikeli bir karar aldı. Büyüklerin Daru'n-Nedve'deki meşveret toplantısı başladı. Toplantının konuşmacısı, toplantının başında Medine'deki İslâm güçlerinden, Evsiler
ve Hazreçlilerle olan antlaşmadan bahsetti ve sözlerine şunları ekledi:

"Biz harem halkı, tüm kabileler arasında saygınken Muhammed (s.a.a) bizim aramızı bozdu ve bizim için büyük bir tehlike icat etti. Artık sabrımız taşmıştır, çıkış yolu şudur, bizim aramızdan cür'etli biri seçilmeli ve onun hayatına gizlice son vermelidir. Eğer Haşimoğulları da bu duruma ayaklanacak olurlarsa, onun kan bedelini öderiz."

Kendisini Necdli olarak tanıtan yabancı bir adam, bu görüşü reddetti ve bu plân kesinlikle olası değil dedi; zira Haşimoğulları, Muhammed'in (s.a.a) katilini yaşatmazlar ve Muhammed'in (s.a.a) kan bedeli de onları razı etmez. Kim bu işe gönüllüyse, ilk önce canından geçmelidir ve sizin aranızda böyle bir şahıs bulunmamaktadır.

Büyüklerden olan Ebu'l-Buhterî şöyle dedi: "En iyisi Muhammed'i hapsedelim ve küçücük bir pencereden ona ekmek ve su verelim. Böylece onun dininin yayılmasını önlemiş oluruz."

Necdli olan yaşlı adam bir kere daha konuştu ve dedi ki: "Bu fikir de diğerinden farklı değil; zira bu durumda da Haşimoğulları sizinle savaşmaya kalkarlar ve sonuçta onu kurtarırlar. Eğer bunu başaramazlarsa hac mevsiminde diğer kabilelerden yardım isterler ve kabilelerin yardımıyla onu kurtarırlar."

Üçüncü bir şahıs bu arada başka bir şey önerdi ve dedi ki: "En iyisi Muhammed'i (s.a.a) bir deli deveye bindirip iki ayağını bağlayalım. Deveyi de onu dağa taşa vurarak bedenini parçalaması için ürkütürüz. Eğer sağ kalır da yabancı kabileler arasına gider ve onlar arasında dinini yaymak isterse, zaten onlar tam bir putperest olduklarından, onun hesabına bakarlar. Böylece bizi ve yakınlarımızı onun şerrinden kurtarırlar."

Necdli ihtiyar adam, üçüncü defa konuştu ve bu görüşü de reddetti: "Muhammed'in (s.a.a) tatlı dili ve büyüleyici beyanını sizler biliyorsunuz. O yumuşak bir beyan ve fesahat ile diğer kabileleri de kendinden yana yapıp size karşı kışkırtır."

Tüm meclisi bir sessizlik bürümüştü. Ansızın Ebu Cehil ve başka bir nakle göre o ihtiyar Necdli, kendi görüşünü öne sürdü ve dedi ki: "Hiçbir sorun çıkarmayacak çıkış yolu şudur: Her kabileden birkaç kişi seçilsin. Bu şahıslar gece yarısı onun evine saldırsınlar ve onu paramparça etsinler. Böylece onun kan bedeli tüm kabileler arasına yayılır. Bu durumda Haşimoğulları'nın tüm kabilelerle savaşma gücüne sahip olacaklarını sanmıyorum."

Bu fikir oradakiler tarafından benimsendi ve teröristler de belirlendi. Gece olur olmaz, bu şahısların, görevlerini yerine getirmelerine karar verildi.

Gaybî Yardımlar:
Kureyş'in inatçı büyükleri, Allah'tan yardım gören Muhammed'in (s.a.a) nübüvvetinin bu plânlarla yok olacağını zannediyorlardı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) de diğer peygamberler gibi gaybî yardımlardan faydalandığı, onların akıllarına gelmiyordu. Bu devamlı yanan meşaleyi, on üç yıldır her türlü kasırgadan korumuş olan yüce kudretin, bu plânı da suya düşürmeye elbette ki gücü yetecektir.

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin