* 17 *

32 17 2
                                    

EVLİLİKTEN PEYGAMBERLİĞE
Hz. Peygamber'in (s.a.a) Gençlik Dönemi:

Kureyş gencinin cesur, mert, delikanlı, güçlü, salim ve sağlıklı olduğunu söylemeye artık gerek yoktur; zira o, yaşam karmaşasından uzak, özgür bir ortamda büyümüştü ve dünyaya geldiğinde, içinde bulunduğu ailenin hepsi cesur ve güçlü unsurlara sahipti. Hz. Hatice'nin serveti gibi bir servete sahipti ve hayatını eğlenceyle geçirmesi için gerekli bütün gereçler onun için hazırdı; bakalım o, bu maddî imkânları nasıl değerlendirdi ve nerede harcadı? Acaba, birçok genç gibi kendi heveslerine kapılıp yiyip-içip eğlendi mi? Yoksa o bu vesile ve imkânlarla hayatının büsbütün maneviyatla dolu olduğunu yansıtan başka bir yol mu seçti?

Tarih, onun tecrübeli ve akıllı insanlar gibi yaşadığına şahittir. O, her zaman gafletten ve boş eğlencelerden kaçardı. Her zaman yüzünde tefekkür belirtileri görülürdü. Fesat ortamından uzaklaşmak amacıyla uzun süre dağ eteklerine gider, mağarada kalır ve yaşamını orada sürdürürdü. Orada yaratıklar ve Allah'ın kudretinin belirtileri üzerinde düşünceye dalardı.

Hz. Peygamber'in (s.a.a) Gençlik Duyguları:
Mekke pazarında, onun insanlık duygularını yaralayan bir olay olmuştu. Bir kumarbaz, kumarda devesini ve oturduğu evini kaybetmişti. İş öyle bir yere varmıştı ki, hayatının on yılını da kaybetmişti. Bu olayı izlemek, Kureyş gencini o kadar etkilemişti ki, o gün Mekke'de kalamamış, etraftaki dağlara sığınıp, gece yarısı eve dönmüştü. O gerçekten böyle manzaralar karşısında çok üzülür ve duygulanırdı. Bu yoldan sapmış insanlardaki akılsızlık ve şuursuzca davranışlara şaşkınlıkla bakar, derin düşüncelere dalardı.

Hatice'nin evi, Hz. Muhammed (s.a.a) ile evlenmeden önce ümitsizlere ve fakirlere açık bir umut kapısıydı. Kureyş genci onunla evlendikten sonra eşinin evinde bağış ve ihsan bakımından en ufak bir değişiklik olmadı. Kuraklık ve kıtlık zamanlarında, onun sütannesi Halime bazen çocuğunu görmeye gelirdi. Resul-i Ekram (s.a.a) abasını onun ayaklarının altına sererdi. Annesinin sevgisini ve o sade evlerini hatırlardı. Onun sözlerini dinler, gideceği zaman elinden geldiği kadar annesine yardımda bulunurdu.

Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hatice'den Doğan Çocukları:

Çocuğun varlığı, evlilik bağını pekiştirir; hayatı aydınlatır ve hayata özel bir görünüm ve şenlik kazandırır. Kureyş gencinin eşi ona altı çocuk verdi. Bu çocukların ikisi erkekti; en büyüğü Kasım, ikincisi Abdullah'tı. Onlara Tahir ve Tayyib de diyorlardı. Dört tanesi de kızdı.

(Bazılarına göre Zeynep, Rukayye ve Ümmü Gülsüm isimli kızlar; Resulullah'ın gerçek kızları değillerdir. Bunlar Hz. Hatice'nin Hale isimli kız kardeşinin çocuklarıdır. Hz. Hatice Resulullah'la evlenip, Hâle de vefat edince çocuklar, Hz. Hatice ve Resulullah'ın kefaleti altına girdiler. Öte yandan Araplar, üvey evlâdı da gerçek evlât telakki ettikleri için bu iki kız da Resulullah'ın kızları olarak anılmaya başlandı.)

İbn Hişam şöyle yazıyor:
Onun en büyük kızı Rukayye, ikincisi Zeynep, üçüncüsü Ümmü Gülsüm ve sonuncusu Fatıma idi. Erkek çocukları bi'setten önce vefat ettiler, ama kızları hazretin peygamberlik döneminde hayattaydılar. (Bazıları Hz. Peygamber'in (s.a.a) erkek çocuklarının sayısını ikiden fazla biliyorlar.)

Hz. Peygamber'in (s.a.a), olaylar karşısındaki sabır ve tahammülü dillere destan olmasına rağmen, çocuklarının vefatında, kalbindeki üzüntü, gözyaşları şeklinde mübarek yanaklarından süzülürdü. Onun Mariye'den olan oğlu İbrahim'in vefatındaki üzüntüsü daha çoktu. Gönlü üzüntülü olduğu hâlde, dili Allah'a şükretmekle meşguldü; hatta Arab'ın biri cahilliğinden, İslâm'ın yüce rehberinin böylesine içlenmesine ve ağlayışına itiraz etmişti.

Hz. Peygamber (s.a.a), "Böyle bir ağlayış rahmettir." buyurdu.
Daha sonra da şöyle ekledi:
"Merhamet etmeyen kimseye, merhamet olunmaz."

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon