* 28 *

26 11 0
                                    

Haşimoğulları'nın, Şi'b-i Ebu Talip'de İçler Acısı Durumu
Açlık sıkıntısı öyle bir safhaya varmıştı ki Sa'd b. Ebi Vakkas şöyle diyor: "Bir gece, bütün gücümü kaybetmiş bir hâlde dereden çıktım. Ansızın kurumuş bir deve postu gördüm. Onu aldım, yıkadım ve yaktım, iyice ezdim ve sonra suyla yoğurarak hamur hâline getirdim. Üç gün bununla
idare ettim!"

Kureyş casusları, kimse Şi'bi Ebu Talib'e yiyecek götürmesin diye devamlı etrafı kontrol etmekteydiler; ama bu sıkı kontrole rağmen, bazen Hz. Hatice'nin yeğeni Hekim b. Hizam, Ebu'l-As b. Rabi ve Hişam b. Ömer, gece yarılarında bir miktar buğday ve hurmayı deveye yükleyip, Şi'bin yakınlarına getiriyorlardı. Daha sonra devenin yularını boynuna dolayıp bırakıyorlardı, ancak yaptıkları bu yardımlardan dolayı, bazen kendileri zor durumda kalıyorlardı.

Bir gün Ebu Cehil, Hekim'in devesine bir miktar erzak yüklediğini ve derenin yolunu tuttuğunu gördü. Ona çok kızdı ve seni Kureyş'in yanına götürüp rezil etmeliyim dedi. Onların bu tartışması bitince, İslâm düşmanlarından olan Ebu'l-Buhterî, Ebu Cehil'in bu yaptığını kötüleyerek, o, halası Hatice'ye yiyecek götürüyor, senin bunu yasaklamaya hakkın yok dedi. Bu söyledikleriyle kalmayıp, Ebu Cehil'i de tekmeledi.

Kureyş'in, sözleşmeyi uygulama yolunda bu haşin davranışları Müslümanların sabır ve tahammülünden bir zerre bile azaltmadı. Sonunda çocukların yürek yakan çığlıkları ve Müslümanların içler acısı durumu bir grubu derinden etkilemişti. Sözleşmeyi imzaladıklarına çok pişman olmuşlardı. Bu grup, bir şekilde durumu düzeltmek fikrine düştüler.

Bir gün, Hişam b. Ömer, Ebu Talib'in kızının torunu olan Züheyr b. Ebi Ümeyye'nin yanına gitti ve şöyle dedi:

"Acaba akrabaların aç ve açık yaşarken senin çeşitli yemek yiyip, güzel elbiseler giymen doğru mu? Allah'a andolsun, eğer sen Ebu Cehil'in akrabalarına karşı böyle bir karar almış olsaydın ve uygulaması için onu da davet etseydin, asla sana teslim olmazdı."

Züheyr dedi ki: "Ben tek başıma Kureyş'i kararından caydıramam, ama eğer bana destek olacak birileri çıkarsa, ben o bildiriyi yırtarım."

Hişam, "Ben seninleyim," dedi.

Züheyr de, "Bizimle beraber olacak üçüncü bir kişiyi daha bul," dedi.

Hişam kalkarak Mut'im b. Adiy'in yanına gitti ve şöyle dedi: "Abdumenafoğulları'ndan olan ve kendilerine mensup olma iftiharına sahip olduğun Haşimoğulları ve Muttaliboğulları'nın ölüm eşiğine gelmelerine senin kesinlikle razı olacağını sanmıyorum."

O da, "Ben bir kişiyim, tek başıma ne yapabilirim?" dedi.

Hişam, "Seninle beraber olacak iki kişi daha var, ben ve Züheyr." dedi.

Mut'im, "Başka kimseleri de yanımıza almamız lazım," dedi.

Bu yüzden Hişam, Mut'im ile yaptığı görüşmede olduğu gibi, Ebu'l-Buhterî ve Zam'a ile de görüştü. Onları da birlik olmaya davet etti; hep birlikte sabahın erken saatlerinde mescitte buluşmaya karar verdiler. Züheyr ve sırdaşlarının da katıldığı Kureyş toplantısı teşkil edildi.

O sessizliği bozarak şöyle dedi: "Bugün Kureyş alnına yapışmış olan bu lekeyi temizlemelidir. Bugün, bu zalimce bildiri parçalanmalıdır; zira Haşimoğulları'nın içler acısı durumu herkesi rahatsız etmektedir."

Ebu Cehil, bu arada şunları söyledi: "Bu kesinlikle olacak şey değildir, Kureyş'in bildirisi saygındır."

Diğer taraftan Zam'a, Züheyr'e yardımcı olmak için kalktı ve dedi ki: "Evet parçalanmalıdır! Zaten biz başından beri buna razı değildik."

Diğer yandan yine bildirinin kaldırılmasından yana olan bir grup Züheyr'in söylediklerini desteklediler. Ebu Cehil durumun gayet ciddî olduğunu, daha önce plânlandığını ve bu grubun ondan habersiz kesin karar aldığını hissetti. Bu yüzden sesini çıkarmayıp görmezden geldi. Mut'im fırsattan istifade ederek hemen onu yırtmak için, bildirinin yazılı olduğu levhanın bulunduğu yere gitti ve böceklerin sayfayı yemiş olduklarını, sadece Kureyş'in Levhanın başına yazmış oldukları "Bismikellahumme (Allah'ım senin adınla)" ibaresinin kaldığını gördü.

Ebu Talib, o gün olayı yakından görüyor ve bu durumun son bulmasını bekliyordu. O, olay sonuçlandıktan sonra, durumu yeğenine bildirdi. Ebu Talib ile yapılan meşveret ve onun kararı üzerine Şi'be sığınmış olan güruh, bir kere daha evlerine geri döndüler.

Bazıları şöyle yazıyor: Hz. Peygamber (s.a.a), Ebu Talib ve Hatice, bu muhasara müddetince tüm varlıklarını kaybetmişlerdi. Ansızın vahiy meleği nazil oldu ve şöyle bildirdi: Böcekler, Kureyş'in yazıp mühürlemiş olduğu bildiriyi yediler ve sadece ilk cümle olan "Bismikellahumme" geriye kaldı.

Resul-ü Ekrem, Ebu Talib'i bu durumdan haberdar etti ve ikisi Şi'bden bir grupla birlikte oradan ayrılarak Kâbe'nin etrafında oturdular. O sırada Ebu Talib'in etrafını alarak, ona şöyle dediler: "Acaba bizimle akraba olduğunu hatırlamanın ve yeğenini himaye etmekten vazgeçmenin zamanı gelmedi mi?"

Ebu Talib onlara dönerek dedi ki: "Bildiriyi getiriniz."

Onlar, üzerinde hâlâ mühür olan bildiriyi getirdiklerinde Ebu Talib, "Acaba bu hepinizin yazdığı bildiri midir?" dedi.

Onlar da evet dediler.

Ebu Talib, "Acaba kimse ona elini sürdü mü?" diye sordu. Onlar, hayır, dediler.

Ebu Talib, "Benim yeğenim Rabbi tarafından bir haber almıştır," dedi. "Eğer onun söyledikleri doğru çıkarsa onunla uğraşmaktan vazgeçecek misiniz?".

Onlar da, "Evet." diye cevap verdiler.

O da, "Eğer söyledikleri yalan olursa, ben de onu size verip öldürmenize izin vereceğim," dedi.

Kureyş Ebu Talib'in söylediklerini tasdik ederek, "İnsaflı yaklaşımdır," dediler.

Ebu Talib, "O benim yeğenim, böceklerin bildiriyi yediklerini söyledi," dedi.

O sırada bildirinin mührünü kırdılar ve böceklerin Allah'ın adı dışında tüm bildiriyi yediklerini gördüler. Bu durum, onların hidayet olmasına sebep olmamakla birlikte, inatlarını daha da artırdı ve sonuçta Haşimoğulları Şi'be geri döndü. Muhasara devam ettiği müddetçe ve Hişam'ın vesilesiyle antlaşma bozuluncaya dek orada kalacaklardı.

Bu sözleşme iptal edildikten sonra, Ebu Talib, bu durumu (mühürsüz sözleşmeyi) methetmek için birçok şiir yazmıştı, İbn Hişam kendi tarihinde bu şiirlerin tamamına yer vermiştir.

Bunlar, Kureyş'in Allah Resulü'nün (s.a.a) davetine vermiş oldukları zalimce tepkilerinden birkaç örnekti. Elbette, ters tepkilerin bizim burada naklettiğimiz sıraya göre ilerlediği kesinlikle iddia edilemez. Lâkin tarihe müracaat edildiğinde böyle bir sıralama elde edilebilir, özellikle hatırlattığımız gibi, iktisâdi muhasaranın sona erme meselesi, bi'setin onuncu yılı ve recep ayının ortalarında vuku bulmuştur.

Elbette Kureyş'in işkence, eziyet ve tepkileri burada kaydedilenlerle sınırlı değildir. Onların bu kutsal ve ilâhî hareket karşısında başka hileleri de vardı. Örneğin, Hz. Peygamber'in (s.a.a) şahsiyetini iki paralık etmek için, ona Ebter diyorlardı. As b. Vail-i Sehmi, Hz. Peygamber'in (s.a.a) adı ne zaman zikredilse, hemen: "Ondan vazgeçin, o çocuğu olmayan kısır bir adamdır, öldüğünde onun daveti sönecektir." demeye başlardı. O sırada Kevser Suresi nazil oldu ve Allah'ın, Resulullah'a (s.a.a) bereketli bir soy nasip edeceği haberini verdi.

Fahr-i Razi, kendi tefsirinde şöyle yazıyor: "Bu gaybî haber, öylesine doğru ve sağlamdı ki, günümüzde Fatıma evlatları bütün dünyaya yayılmış durumdadır. Her ne kadar onlardan bir kısmı bazı olaylarda öldürüldüyseler bile, bütün bunlara rağmen, Hz. Peygamber'in (s.a.a) değerli kızı Hz. Fatıma'nın evlatları dünyanın her noktasına yayılmış durumdadırlar."

Peygamber Hz. Muhammed SAV'in HayatıWhere stories live. Discover now