IV| bloody gift

3.8K 296 70
                                    

RHOSLYN

Rhoslyn her gün olduğu gibi yine kırmızı güllerin yanında oturup o tatlı çiçekleri izlerken bugün, burada ne yaptığını düşünüyordu. Günlerdir -günleri saymayı bırakmıştı- bu kalede tıkılı kalmış ve neredeyse hiç görmediği prensin kendisini neden kale dışına çıkarmadığını anlamaya çalışıyordu. Sonuçta bu topraklarda kalmasına izin vermişti ve bu da özgürlük demek değil miydi? Neden dilediği yere gidemiyordu? 

Bugün kalede inanılmaz büyüklükte bir hazırlık vardı. Sör Liam' a bunun nedenini sorduğunda Lord Styles ve ailesinin bir ziyarette bulunacağını söylemişti. Styles ailesi, Maliklere yemin eden hanedanlardan birisiydi sadece. Ve yalnız bir aile için neden bu kadar telaş yapıldığını anlayamadı.

Sör Liam ve Sör Louis artık yanında cellat gibi de dikilmiyorlardı üstelik. Kendisinin bir problem yaratmayacağına ve kimsenin prensin korkusundan ona yaklaşamayacaklarına inanmış gibiydiler. Bundan memnundu açıkçası.

Güllerin yanında ne kadar kaldığını bilmiyordu. Ancak kaleden bahçeye açılan kapıdan ağlayarak çıkan Prenses Safaa' yı görünce Rhoslyn merakla ayağa kalkıp prensesin gittiği yola yöneldi. Prensesi ilk kez iki gün önce görmüştü. Yine güllerin yanında otururken Prenses Safaa ve arkasındaki iki muhafız Rhoslyn' in biraz ötesinden ihtişamlı bir şekilde geçerken... Prenses başını Rhoslyn' in olduğu tarafa çevirip ağabeyi kadar donuk gözlerle yüzüne, sonra ise yanında oturduğu güllere bakmıştı. Annesinin çok sevdiği güllere. Yüzünde oluşan tiksintiyi çok iyi hatırlıyordu. Sonra zaten prenses başını çevirmişti. Şimdi ise, prenses büyük bir ağacın dibinde oturmuş, bacaklarına sarılmış bir halde ağlıyordu. Rhoslyn' in yaklaştığını gördüğünde gözyaşlarını silmeye ve daha güçlü görünmeye çalıştı.

"Yalnız bırak beni."

"Rahatsız ettiysem üzgünüm. Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

Prenses alayla göz devirdi. "Kimse bana yardım edemez."

"Neden?" Prenses daha fazla sert olmayı beceremeyince yeşil mavi gözlerinden tekrar yaşlar akmaya başladı ve yüzünde çocuksu bir ifade oluştu.

Prensese doğru tereddüt dolu adımlar atıp yanına oturdu. "Elimden geldiğince yardım etmeye çalışırım. Bana anlatabilir-"

"Sen mi bana yardım edeceksin? Kuzeyli bir kaçak?"

Rhoslyn sessizce önüne döndüğünde konuşmamaya karar vermişti. Kendisi asla bir insanı ırkı yüzünden yargılamayı seçmezdi çünkü bu alçakça bir davranıştı. Ve buraya geldiğinden beri herkes onun 'kuzeyli bir kız' olmasına göre davranışlar sergiliyordu. Sadece prens. Kendisine karşı anlayış gösteren sadece oydu.

"Üzgünüm. Biraz kaba davrandım." dedi bir müddet sonra. "Babam beni Lord Styles' ın oğlu ile evlendirecek. Onunla evlenmek istemiyorum."

Rhoslyn bu küçük kıza aniden büyük bir merhamet hissedip adeta onda kendini görmüş ve istemsiz bir şekilde ona yardım etme sorumluluğu duymuştu.

"Benim de buraya gelme sebebim evlilik, biliyor musun?"

Prenses kızarmış şaşkın gözlerini Rhoslyn' e çevirdi. "Gerçekten mi?"

"Evet, kaçmak zorunda kaldım."

"Yani ben de mi kaçmalıyım?"

Rhoslyn gülümsedi. "Elbette hayır. Bunu sana asla önermem."

Prenses de gülümsemişti.

"Lord Styles' ın oğlu ile hiç tanıştın mı?"

"Hayır, anlatılanları biliyorum sadece."

fire and blood • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin