XLIV| survivor

1.2K 139 96
                                    

LAURIE


Bjorn' dan büyük bir inilti yükselip Laurie' nin yüzüne sıcak bir nefes çarptığında Bjorn soluk soluğa kendini yatağın diğer tarafına attı, Laurie ise uzandığı yerden doğrularak ayağa kalktı ve yerdeki elbisesini hızla üzerine geçirdi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu Bjorn şaşkınca. 

"Nerede o?"

"Kim?"

"Michael."

"Ciddi misin?" dedi bıkkın bir sesle. "Bu gece büyük bir zafer kazandık. Zaferin tadını çıkarmak yerine kardeşini mi görmek istiyorsun?"

"Zaferin tadını az önce çıkardım. Şimdi bana onun yerini söyle. Onu öldürmediniz değil mi?"

"O korkak piçi öldürmeyi istedim ama Ivar onu elimden aldı. Muhtemelen hücrelerden birisine götürmüştür."

Laurie odadaki masanın üstünde duran sürahiden kadehin tamamına şarap doldurdu ve başka hiçbir şey söylemeden Bjorn' u odada yalnız bıraktı. Koridorlar Viking insanları ile doluydu. Yüksek sesle konuşup gülüşüyorlar ya da bir oda bulma gereği duymadan sevişiyorlardı. Beyaz Kale' yi hiç bu halde görmemişti Laurie. Oldukça tuhaf olduğunu düşünmüş fakat durumu can sıkıcı bulmamıştı.

Şarabını yudumlayarak yavaş adımlarla hücre kulesine kadar yürüdü. Hücrelerin bulunduğu kapıdan kolaylıkla geçti. Hiçbir yerde hiç kimse nöbet tutmadığı için istediği her yere sorunsuz girebiliyordu. 

Ve Michael' ı kafeslerden birinde buldu. Duvarda asılı meşaleden yayılan sert ışık, yaralar ve kurumuş kan ile dolu olan yüzünü daha korkunç gösteriyordu. Bitik bir haldeydi. Kafesin köşesinde oturmuş, bacaklarını kendine çekmiş bir halde boş gözlerini yere odaklamıştı. Ancak Laurie' nin geldiğini görünce irkildi ve inanamaz gibi gözlerini kısarak daha dikkatli baktı.

"Laurie?"

"Nasılsın kardeşim?"

"Sen... Nasıl? Nasıl yaşıyorsun? Çıkar beni buradan." Michael zorlanarak ayağa kalktı ve sendeler adımlarla Laurie' ye doğru yürüyüp kanlı ellerini demir parmaklıklara sardı. Yüzündeki çaresizlik Laurie' yi acımasızca gülümsettiğinde şarabından büyük bir yudum almıştı.

"Çıkar beni. Babamızı bulalım. Babamı gördün mü? Neden seninle değil?"

"Çünkü babamızı öldürdüm kardeşim." dedi Laurie zevkten çatlayan bir sesle. "Sürtük anneni de öldürdüm. Onlara yardım edemezsin."

Michael' ın yeşil gözleri dehşetle büyüdü ve yüzü acıyla çarpıldı. "Yalan söylüyorsun."

"Beyaz Kale artık Vikinglerin. Kapıları bizzat ben açtım. İnanmak sana kalmış."

Parmaklıkları daha sıkı kavrayan Michael kuduz bir köpek çıldırdı ve "Hain!" diye haykırdı. Gözyaşları, kurumuş kan lekelerinin arasından hızla akarken "Neden?" demişti. "Seni sevmiştik."

"Beni kimse sevmedi."

"Rhoslyn ve ben her zaman seni sevdik! Sen sevgimize kördün!" Michael parmaklıkları sarstı. Şu an öyle öfkeliydi ki aralarında parmaklıklar olmasa piç kardeşini hiç düşünmeden ikiye ayırabilirdi.

"Rhoslyn ve senin sorunun beni asla anlamamanızdı. Kral ya da bir lord Cliffordları ziyarete geldiğinde yüksek masada sizinle oturmak isterken diğer sıradan masaların birinde aptal insanlarla oturmanın nasıl hissettirdiğini anlamadınız ve görmediniz. Hiçbiriniz! Doğduğum günden beri yalnızım. Ve sen şimdi beni sevdiğini söylüyorsun."

fire and blood • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin