LXVI| burn them all

1.9K 200 252
                                    

RHOSLYN

Rhoslyn' in önündeki bulamaç halindeki yemeğinde olan puslu mavi gözleri bileklerine kaydığında ürperdiğini hissetti. Beyaz teninin üzerinde sonsuz bir iz olarak kalacak kesikler adeta acısının temsiliydi. O anı çok net hatırlayabiliyordu. Zayn' in öldüğünü öğrendiğinde bedenini saran acıyı engelleyememiş ve hançerle tenine yarıklar açmıştı. Gözlerini yeniden açtığında ölemediği için tanrıyı suçlasa da şimdi ona teşekkür ediyordu şüphesiz. Çünkü Zayn ölmemişti ve hala bir umut vardı.

Her zamanki korkunç akşam yemeklerinden birinde Kraliçe Maria, Prenses Lauren, Prens Harry ve piç Ashton masanın çevresinde oturmuş bir şekilde yemeklerini yiyor, kendi aralarında sohbet ediyorlardı. O sırada Ashton' un delici yeşil gözlerini üzerinde hissetti.

"Babam seni öldüreceğimizi söylüyor." demişti keyifli bir tebessümle. "Kafanı kesip piçine hediye edeceğiz."

"Baban bunu yapmana izin vermez."

Sözleri Ashton' un kaşlarını çatmasına neden olduğunda Rhoslyn konuştuğuna pişman oldu. Karşısındaki inatçı bir piçti ve bedelleri ne olursa olsun, ona meydan okunduğunda, istediğini yapardı.

"Aşk korkunç bir zayıflık tatlım." dedi Kraliçe Maria şarabından bir yudum aldıktan sonra. "Ashton' un dediklerini yaparsak ne olur biliyor musun? Ejderha aklını kaybederek saldırıya geçer. Bu da bizim zaferimizle sonuçlanır."

Harry Irwin ağzındakilerle beraber bir aptal gibi konuştu. "Buna strateji derler Clifford. Piçin öfkesini kontrol edemiyor. Herkes bunu bilir."

"Bilir." diye destek verdi Lauren.

Her ne kadar onlara karşı çıkmak istese de Rhoslyn güneydeyken Zayn' i yeterince tanımıştı. Öfkesi kontrol edilemez bir noktaya kadar yükselebiliyordu. Barış zamanı kuzeyden gelen bir elçinin başını kuzeye geri gönderdiğini ya da turnuva zamanı gizli bir köşede öpüşürken Shawn Mendes' in onları gördüğünde Zayn' in verdiği tepkiyi hala hatırlayabiliyordu. Ve eğer Ashton onun bu zayıflığını kullanırsa... Rhoslyn düşünmek istemedi.

"Babamın bazen bir aptal gibi davranması çok üzücü." dedi Ashton. Rhoslyn onun ne demek istediğini anlamamıştı.

Bir refleks haline gelmiş hareketini tekrarladı: Elini karnının üzerine koymuştu. Bunu yapmak ona ne kadar üzüntü verse de kendini engelleyemiyor, oradaki boşluğu her zaman hissediyordu.

"Kızıl Ordu, Buz Kalesi' ne varmış. Altmış beş bin adam."

Rhoslyn yine dudaklarını kapalı tutamadı. "Ejderhanın onları yakması sadece birkaç nefes alımı kadar sürer."

"Rhoslyn," Ashton güldü. "Onlarca balistaya sahip olduğumuzu bildiğini umuyorum. İyi nişan alabilen adamlarımız da var. Canavar her şekilde ölecek."

Karnındaki parmaklarıyla elbisesini sıktı. Evet, ejderha arbaletlerini unutmuştu ve altmış beş bin savaşa hazırlıklı adam onu korkutuyordu. Çünkü güney henüz yeni bir savaştan çıkmıştı.

Düşünceleri birbirine girmişti ki, kalenin çanından çıkan büyük bir ses her yanı titretmişti. Çan bir kez daha çaldı ve bir kez daha... Hiç durmadan çalmaya devam ederken salondaki derin sessizlik kraliçenin "Neler oluyor?" fısıltısıyla bozuldu.

fire and blood • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin