Dominik

1K 115 52
                                    

Birinci katın merdivenlerinin karşısında taht odası vardı. Kapının önündeki iki savunucu, mızraklarını havaya dikmiş hareketsizce dikiliyordu. Taqer'i gören savunucular ona selam verip kapıyı iki yandan tutup açtılar.

Dominik küçük bir çocukken Taqer ve Mirza'yla beraber bu salonda dolanır dururdu. Marek Marmares önemli bir görüşmesi yoksa çocukların etrafta dolanmasına karşı çıkmazdı. Hatta onlar etrafında dolanırken Marek bazen başını çevirip onları seyrederdi. Muhtemelen Mirza ya da babasının yanında uslu durmaya çalışan Taqer onun bakışlarını hiç fark etmezdi. Ama Dominik onun bakışlarını her zaman yakalardı. Böyle zamanlarda Marek ona gülümserdi ve Dominik'in içi sıcacık olurdu.

Markus onlarla sık sık vakit geçirse de taht odasındayken onlara katılmazdı. Dominik saraya geldiğinde dört, Markus ise on bir yaşındaydı. O zamanlar bile taht odasına girdiğinde büyük bir adam gibi davranır, babasının yanında otururken konuşulanları dikkatlice dinlerdi. Bazen Marek onu da izlerdi ama Markus onun bakışlarını fark etmezdi. Bu da Marek ile Dominik arasındaki küçük sırlardan biriydi.

"Markus da senin gibi bir katar olacak mı?" diye sormuştu Dominik. İlk geldiği zamanlarda, katara "Ken Katar" diye hitap etmesi gerektiğini bilmiyordu.

Marek ona sıcak bir gülümsemeyle yanıt vermişti. "Olacak. Hem de benden çok da büyük bir katar."

Eğer yaşasaydı olurdu.

Dominik ölülerin yaşayanları görüp görmediğini merak etti. Marek Marmares, bütün dünyayı avcunun içinde tutabilecek bir güce sahip olmasına rağmen ne halkını ne sevdiklerini kurtarabilmişti. Şimdi her hareketini gururla izlediği oğlu yerine yaramaz kızının katar olduğunu görseydi kim bilir ne düşünürdü.

Bir zamanlar bu salonu babasının kucağında oturan Mirza'nın kahkahalarıyla doldururdu. Şimdi o küçük kız babasının tacını takıyor, en az onun kadar keskin bakışlarla onun tahtında oturuyordu.

Taht odası da dansların yapıldığı alan gibi bir çember şeklinde yapılmıştı. Kapının karşısında, çemberin bir ucunda meşhur yedi uçlu taht duruyordu. Mirza bir dirseğini tahtın kenarına dayamış, boş gözlerle yeri seyrediyordu. Mirza onların geldiğini ancak Taqer onlara selam verdiğinde fark etti.

"Ken Katar." Taqer üç parmağını başına götürüp Mirza'yı selamlarken Dominik de onun peşinden geldi. Dominik onu gördüğü için mutlu hissediyordu. Ona, mecbur olduğu için değil, içinden geldiği için gülümsedi.

Mirza'nın yüzünde de gülümseme sayılabilecek bir ifade vardı. Mirza şairlerin büyü koktuğunu söylediği tahtın kenarlarını okşadı. Dominik bu tahtı kimin yaptırdığını bilmiyordu. İçinden bir ses Mehdi'nin yaptığını söylüyor, daha doğrusu yapmış olmasını istiyordu. Belki Büyülü Bahçeleri'ni yaptıran oğlu Mirac yaptırmıştı. Altın rengine sahip tahtın uç kısımları birer dal gibi etrafa yayılıyordu. Yedi dalın ucunda birer taş vardı. Defterindeki çizime göre bu taşların hepsi birbirinden farklı renklere sahipti.

"Dom." Mirza'nın sesi bir fısıltıdan farksızdı. Mirza ayağa kalkıp karşısında durduğunda Dominik eski dostunun son görüşmelerinden bu yana ne kadar zayıfladığını fark etti.

Göz altları Dominik'in göz altlarından bile daha koyuydu. Mirza annesinin tacını değil de babasının tacını takıyordu. Başına geçirdiği taç babasına nazaran küçük olan kafasında hafif geriye doğru düşmüştü. Bütün Karpem tarihi boyunca ülkeyi yöneten Katarların hiçbiri kadın olmamıştı. Katarların eşlerine Katarin denirdi, Katar'ın eşi, Katar'a eşlik eden kişi. Dominik Mirza'nın tahta ilk oturduğu gün ona söylediklerini hatırladı.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin