Dominik

560 88 6
                                    

Dominik hala kendini yol yorgunu hissediyordu. Gidip uyumak iyi olabilirdi ama bütün gün yaşadıklarından sonra düşüncelerini susturması zordu. Sanki Marmares'ten ayrılmasının üzerinden bir gün değil de haftalar geçmişti.

Döndüğünde onu nelerin beklediğini de bilmiyordu. Daha iki gün önce bir sonraki gün ne yapacağını bilerek uyuyordu. Hatta çoğu zaman gördüğü rüyaları bile tahmin edebiliyordu. Aynı sıcaklık ve boşluk hissi, ayağının altında beliren gökyüzü. Oysa şimdi bir saniye sonra ne olacağını bile tahmin edemez olmuştu.

Bu belirsizlik onu çok rahatsız ediyordu.

Bütün bekçiler ayağa kalktı. Valerie bizzat onlara büyük eve kadar eşlik etti. Dominik kızın yüzündeki ışıltıyı görmezden gelemedi. Gerçekten buradan ayrılmak onu bu kadar mı mutlu etmişti? Dominik de Marmares'ten ayrılacağını öğrendiğinde heyecanlanmıştı. Sonuçta daha önce hiç gitmediği bir yere gidiyordu. Üstelik de dışlanan bir bekçi değil de, Karpem'in elçisi olarak.

Sen de en az bizim kadar esirsin. Dominik gülmemek için kendini zor tuttu.

Sen de artık benim kadar lanetli bir elçisin.

Gündüz uyuduğu yatağa başını koyduğunda Matana'daki günü baştan sona gözünün önünden geçti. Acaba yarın uyandığında bu yaşadıklarının ne kadarını hatırlayacaktı? Kendine tahmin edilebilir bir sayı bulamadan yorgunluktan uyuyakaldı. Uyuyakalmak, işte bu Dominik'in hoşuna giden bir yenilikti.

Uykuya daldığında bile bir yanı kendini hiç olmadığı kadar tehlikede hissediyordu. Bütün gece boyunca defalarca uyandı, defalarca da anlam veremediği rüyalar gördü. Kendini yıllar önce olduğu gibi hasta hissetti. Burası büyülü olmayabilirdi ama bekçilerin hepsi az da olsa lanetliydi.

Rüyasında Valerie'yi de gördü. Üzerinde o gün giydiği tulum yerine tıpkı bir Marmares'li gibi kaliteli ipek vardı. Saçları kat kat kesilmemiş, özenle taranmış ve saçlarının önü ince örüklerle yanlarından bırakılmıştı. Artık bir sokak çocuğuna benzemiyordu. Dominik onun tam da olması gerektiği gibi gözüktüğünü düşündü. Gerçekten de bir büyücünün, Kalem'in kıdemli bir bekçisinin kızı.

Ama rüyasında gördüğü Valerie o kadar mutlu değildi. Kızın gözlerindeki korkuyu gördü. Dominik kızın gördüğü şeyin ne olduğunu göremedi ama kızın bronz teni bembeyaz kesildi. Dominik tam ona yaklaşıp ne olacağını soracaktı ki birinin onu dürttüğünü hissetti.

Aynı yeşil gözler karşısında belirdi. Kat kat kesilmiş saçlarının arasında minik örüklerin olduğunu gördü.

"Saçlarını örmüşsün," diye mırıldandı yattığı yerden doğrulurken. Kütüphanedeki yatağının rahatsızlığından hayıflanırdı ama buradaki yer yatakları ondan bin beterdi. Dominik kollarını ovuştururken Valerie ayağa kalktı.

"Ben artık bekçilerin elçisiyim. Buna uygun giyinmem gerek." Valerie'nin üzerinde Dominik'in rüyasında gördüğüne benzer bir ipek kıyafet vardı. Marmares'in soyluları geniş paçalı, üstündeki parçayla aynı renkte ipek takımlar giyerdi. Takımı giyen kişi erkekse sadece uzun bir yelek giyer, kadınsa yeleğin üstüne isteğe bağlı kemer ve pelerin geçirirdi. Şimdilerde böyle giyinen neredeyse kimse yoktu.

"Kalkacak mısın yoksa seni zorla mı kaldırmam gerek?" Valerie ellerini kolunda birleştirdi. Üzerindeki takım tıpkı yeleği gibi ördek yeşiliydi. Boyu çok uzun değildi ama çıtkırıldım bir kız da değildi. Yine de yeleği üzerine geniş gelmişti. Kalem'de eğitim görecek kadar büyük olmadığına göre bu yelek bir başkasına ait olmalıydı.

"Annemin," dedi Valerie onun zihnini okurken. "Hadi."

Dominik üzerine kendi kahverengi sarı yeleğini geçirdikten kızın peşine odadan dışarı çıktı. Daha güneş yeni doğmuş olmalıydı ama evin her yerinden çocuk sesleri geliyordu. İnsanlar bu seste nasıl uyuyabiliyordu?

Merdivenlerin girişinde Esme ve Varrak ile karşılaştılar. Esme üzerine ilk gün giydiği ipek takım ve yeleği geçirmişti. Dominik'in geldiğini görünce ona başıyla selam verdi. "Günaydın. Hazır mısın?"

Dudaklarının arasından konuştu. "Başka şansım mı var sanki?"

Esme ona gülümserken yanlarına aldıkları çantayı uzattı. "İçine biraz yiyecek de koydular. Yolda acıkırsınız."

Hala uyku sersemi olsa da kaşlarını çattı. "Ne demek acıkırsınız?"

"Ki Esme buradaki hazırlıklar tamamlanana dek bizimle kalacak." Varrak da üzerine kızının aksine ona epey dar gelen yeleğini giymişti.

"Bizimle dönmeyecek misin yani?"

Esme başını iki yana salladı. "Burada kalıp onları beklemem daha iyi olur. Bir sıkıntı olmadan Marmares'e varacağınıza eminim." Uzanıp Dominik'in boynuna sarıldı. "Mirza konusunda sana güveniyorum. Tersine gitmediğin sürece seni dinleyecektir."

Dominik'in anlatacağı her şey Mirza'nın tersine gitmeyecek miydi? "Elimden geleni yapacağım."

Esme eliyle onun birbirine girmiş buklelerini düzeltti. Dominik birilerinin saçlarına dokunmasından nefret ederdi ama Esme küçükken onun saçlarını düzeltirdi. Üstelik onun parmakları Garrek'in tombul elleri gibi kaba değildi.

"Biliyorum."

Dominik dönüp onları izleyen baba kıza baktı. "Tanıştığıma memnun oldum. Umarım bir sonraki sefere Marmares'te görüşürüz."

Varrak'ın gözlerinden şefkatli sayılabilecek bir ifade geçti. "Kendine iyi bak, Dominik Dormen. Kızım kendine göz kulak olabilir ama bekçiler birbirinin arkasını kollar. Artık Marmares'teki tek bekçi olmadığını unutma."

Bu kolay kolay unutabileceği bir şey değildi. "Elbette."

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now