Dominik

509 81 7
                                    

Rüyasında birinin sürekli yere vurduğunu işitti. Ses o kadar rahatsız ediciydi ki biri kafasına vuruyormuş gibi hissediyordu. Ona defalarca susmasını söyledi ama ses kesilmedi. Yabancısı olduğu öfke damarlarından boğazına kadar yükseldi. Dudaklarının ucuna gelen küfürleri yutup kafasını yastığın altına sıkıştırdı. Kırk yılın başı gerçekten uyumak istiyordu ve onda da bu saçma sesleri mi duyuyordu?

Hafif olan uykusu açılınca homurdanmaya başladı ama ses tam da o anda kesildi. Bir kez daha odasının dokuzuncu katta olmasına sevindi. Garrek'in çığlıkları bile buraya nadiren ulaşabiliyordu.

Zaten onu rahatsız eden burada yalnız yaşaması değildi, burada yaşama mecbur bırakılmasıydı. Yoksa yalnız yaşamayı çok seviyordu. Ya biricik kütüphanelerinde o ve Garrek'ten başka birisi olsaydı? Düşüncesi bile tüylerini ürpertti.

Tam uyumakla uyanmak arasında karar vermeye çalışırken o sesi tekrardan duydu. Birisi yere vurmuyordu.

O birisi Dominik'in kapısına vuruyordu.

Kimse onun kapısına vurmazdı!

Dominik korkudan yastığına sarıldığının farkında bile değildi. Birkaç dakika daha öyle kalıp ses kesilince yatağından fırladı. Parmak ucunda kapıya doğru gitti ve kulpu kavradı. Yüzyıllık kapı gıcırdayarak açıldığında Dominik kimseyi görmediğini sevinse mi üzülse mi bilemedi. Derin bir oh çekip kapıyı kapatıyordu ki birinin sesini duydu.

"Günaydın!" Sesin sahibi merdivenleri hızlı hızlı çıkıp karşısında belirdiğinde Dominik merdivenin korkuluğu olmadığı için düşebileceğini söyleyecekti.

Kütüphanedeki ilk misafirleri, tam da onun tahmin ettiği gibi merdivenin son basamağına takılıp dengesini kaybetti. Dominik öne atılıp kızı kolundan tuttu ama dirseğini yere çarpmasına engel olamadı.

"Ah." Valerie Vaner'in üzerinde dün giydiği yeşil takım vardı. Hava çok daha sıcak olduğu için pelerinini çıkarmıştı. Saçları da dünkü gibi örgülüydü. Dominik tam kızın ağlayacağını düşünerek nefesini tutmuştu ki kızdan farklı bir ses çıktı.

Gülüyor muydu?

"Garrek dikkatli olmamı söylemişti." Uflayarak elini Dominik'in tuttuğu koluna götürdü. "Kolumu tuttuğun için teşekkür ederim ama zaten dizlerimin üstüne düşmüştüm. Neyse ki. Düşünsene, Matana'dan gelen bekçi kütüphanenin merdivenlerinden düşüp ölüyor. Bence bekçiler benim komploya gittiğimi düşün-"

"Dirseğin kanıyor."

Belli ki bekçilerin tepkisini düşünmekten kıyafetine bulaşan kanı fark etmemişti. Eli yarasına değince acıyla tısladı. Dominik hala kızın kolunu tuttuğunu fark edince elini çekmek istedi ama Valerie o kadar hareketliydi ki kızın elini bıraksa gerçekten boşluğa düşmesinden korktu.

"İyiyim ben."

"Dikkatsizsin."

Valerie alınacak gibi oldu sonra Dominik'in haklı olduğunu fark etmiş olacak ki omzunu silkti. "Hepimizin kusurları vardır, Saygıdeğer Son Bekçi. Birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmeliyiz."

"Ama benim senin kadar konuşkan olmamamı kabul etmemiştin."

"O bir kere farklıydı!" İtirazının saçma olduğunu kendisi de fark etmişti. "Sadece sana yardımcı olmaya çalışıyordum."

Dominik dirseğini gösterdi. "Benim ne yaptığımı düşünüyorsun?"

"Beni küçümsemek, uyuz etmek ve sinirimi bozmak?"

"Uyuz etmek ve sinirini bozmak neredeyse aynı anlama geliyor."

"Dediğim gibi!" Sonra dönüp dirseğine üflemeye başladı. Dominik de ondan bir adım ötede durup onu inceledi.

Valerie'yi küçümsemiyordu. Dikkatsizliği onun için ölümcül bir kusurdu. Bekçiler toplandıkları akşam söyledikleri sözlerde haklıydı. Bu kız daha çok gençti ve belki de görevinin ciddiyetinin farkında bile değildi.

Her ne kadar o Dominik'i hiç tanımadan kendince bir yargıya varsa da Dominik onu gerçekten küçümsemeden geçmişini ve yaşantısını öğrenmeye çalışırdı. Sonuçta bir insanı sadece gülüşünü seyrederek tanımak mümkün değildi.

Ama bu dikkatsiz olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

"Bu kadar etkileneceğini düşünmemiştim." Valerie de ne kadar yakın durduklarını fark etmiş olacak ki kolunu geri çekti. Tepelerindeki şeffaf kubbeden sızan ışık kızın yüzündeki güneş lekelerini ortaya çıkardı. Bronz teni de sık sık güneşin altında vakit geçirdiğini gösteriyordu.

Oysa Dominik onun Başbekçi'nin kızı olarak bir tür kitares gibi yaşadığını düşünmüştü. Gerçi küçük bir yerde kısıtlı imkanlarla yaşadıkları için muhtemelen herkese yapacak bir iş düşüyordu.

Valerie'nin çocuklarla dans edip şarkı söylemek dışında da başka neler yaptığını merak etti. Babası Varrak ona nazaran açık tenliydi. Belki esmer olan annesiydi. Ya da sadece teni bronzlaşmıştı.

Valerie ayağa kalktığında Dominik de onu takip etti. Bir eli dirseğindeki yarayı tutarken korkulukların olmayışına söylenmeye başladı.

Dominik de başlarda korkuluklar olmadığı için merdivenleri çıkarken korkuyordu. Ama zamanla bu durumu sevmeye başlamıştı. Hayatında hiçbir değişim yokken bir anda kendini boşluğa bakarken bulabiliyordu. Daha doğrusu ölüme.

Aklında bir görüntü belirdi. Yerde kanlar içinde yatan bedeni. Eğer o yuvarlağın ortasına düşse güzel bir ölüm olabilirdi. Anne babasının kütüphaneye hatırası olan o yazıya bakarken son nefesini verirdi. Hoş bir görüntü olurdu.

Maalesef ki kütüphanenin mimarisi böyle dramatik bir ölüme uygun değildi. Merdivenlerin yanına, her bir taşında katarın sembolü olan mermerlerin üzerine düşerdi. Son gördüğü şey de anne babasının hatırası yerine her adımında onu seyreden bu şeffaf kubbe olurdu.

Dominik bazı geceler, özellikle de yıldızlar çok parlakken, o şeffaf kubbeden yıldızların ışığını görebiliyordu.

"Kahvaltı hazırladık." Dominik kızın dirseğindeki yaradan başını çevirip gözlerine baktı. Canı yanıyor olmalı."Garrek senin bu saatte uyanmış olacağını söyledi. Dün gece çok soğuktu. Hasta olmandan endişelendi."

Dominik kızın endişelendik demesinden korkmuştu ki o böyle bir hataya düşmedi. Yoksa ona onun için çok soğuk ve kaba gelebilecek bir cevap vermek zorunda kalacaktı.

Nazik olmak için yalan söylüyorsun ve bu benim gözümde çok daha kötü. Kimse yeni tanıştığı biri için endişelenmez. Hatta kimse gerçekten kendinden başka biri için endişelenmez.

"Garrek dirseğine baksın." Henüz hasta olmamıştı ama boğazının kaşındığını hissediyordu. Boğazını ovalarken üzerindeki kabanı çıkardı. "Merdivenleri dikkatli in. Burada yeterince bekçi öldü."

Odasına gidip kapıyı kapattığında neden kalbinin hızlı attığını anlayamadı. Kızı gördüğü için heyecanlanmamıştı. Heyecanın ne olduğunu biliyordu. Onunki daha çok endişeydi. Altı yıldır kimse bu kata çıkmamıştı. Çoğu insan düşüncelerini zihninde saklarken Dominik düşüncelerinin bir kısmının bu kata yayılmasına izin vermişti. Kimse onları göremezdi ama Dominik her adımında bir parçasıyla karşılaşırdı.

Ve şimdi o parçalarını başka birinin görmesi fikri... Birinin karşısında çıplak kalmak gibiydi. Dominik için birinin onun düşüncelerini görmesi, çıplak bedenini görmesinden daha kötüydü.

Bu zayıf, çelimsiz bedende ne vardı ki zaten? Herkeste aynısı vardı. Ama düşünceleri onun her şeyiydi. Oydu.

Başını iki yana salladı. O sorumsuz kız bir daha bu merdivenleri çıkmaya cesaret edemezdi. Endişelenmesine gerek yoktu. 

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now